Vahşi kapitalizmin ortasında: Karantina günlerinde opera dinlemek - 10

Opera dinlemek isteyenler için seçilmiş besteci ve operaları ile ilgili bilgileri paylaştığımız dizinin onuncu bölümünü yine internet üzerinde bulunabilecek örnek yorum bağlantılarıyla soL okurlarına ve dinleyicilerine sunuyoruz.

Beril Azizoğlu

Opera dinlemek isteyenler için düzenlediğim aşağıdaki besteci ve operaları ile ilgili bilgiler, 1998 tarihinde yayınlanan ve operayı tarihsel bir çizgide ele alan bir radyo programımın metinlerinden derlenmiştir. Operaları dinlemek için verilen link sadece örnek amaçlıdır. Dileyen, internet ortamında, o günün ulaşılması mümkün olmayan koşullarından daha fazla bilgi ve birden çok yorum bulabilecektir.   

Opera tarihinde yaptığımız yolculuğumuzda, 19.yy romantik dönem bestecilerinin eserlerini dinlemeye devam ediyoruz. Bu bölümümüzde Fransa'da romantik operaya yeni bir anlayış getiren Hector Berlioz ve eserlerinden örneklere yer verecek ve döneme yaratılarıyla en olgun örnekleri veren Richard Wagner’e giriş yapacağız. 

Hector Berlioz : Benvenuto Cellini Operası, Beatrice ve Benedict Operası,  Truvalılar Operası,  Romeo ve Juliette Dramatik Senfonisi

1803 -1869 yılları arasında yaşamış olan Hector Berlioz çağdaşlarının çoğu gibi müzisyen bir aileden gelmiyordu. Annesinin söylediği şarkılara ve gezgin müzisyenlerin çalgılarına duyduğu ilgi, ilkokul yıllarında, okul müdüründen aldığı müzik dersleriyle iyice kuvvetlenmişti. Nihayet 12 yaşındayken içine sığdıramadığı müzik yeteneğini notalara döktü ve ileride bazı eserlerinde temalarını kullanacağı küçük romanslar, flüt, keman, viola, bas için parçalar yazdı. 18 yaşına geldiğinde kendisi gibi doktor olmasını isteyen babasının ısrarıyla tıp öğrenimine başladı ama tıbbı bırakıp Paris Konservatuarı'na yazılması çok sürmedi. Gounod, Franz List, Flotow gibi çağın önemli bestecilerine ders veren kompozisyon ustası Anton Reicha'nın öğrencisi oldu. 19.yy'da Romantik Dönem, bestecilerin düşüncelerini ve duygularını ön plana çıkarmalarına; aşkı, tutkuyu, umutsuzluğu olduğu gibi anlatmalarına izin vermiştir. Bu anlayış Berlioz'un duyarlı kişiliğiyle birleşmiş ve yaşamından kesitler sunduğu eserler yazmasına neden olmuştur. Bach ve Beethoven'de rastlanan bu yaklaşım, Berlioz'da Programlı Müzik ismiyle kimlik kazanmıştır. Berlioz'un İlk opera çalışmalarında Gluck ve Beethoven'ın etkisi görülür. 

Berlioz, müziğinde orkestraya da büyük önem vermişti. 120 keman, 40 viola, 45 violonsel, 37 kontrabas, 30 piyano ve 30 arptan oluşan dev orkestralar hayal etmişti. Hayalleri bu derece gerçekleşmese de Berlioz'un, çağdaşlarına ve 20.yy müziğine en büyük katkısı Büyük Berlioz Orkestrası'nı kurmasıdır.  Böylece besteci müzik tarihine, modern orkestranın babası olarak geçer. 

Berlioz’un ilk kez 10 Eylül 1838'de Paris'de sahnelenen üç perdelik komik operası Benvenito Cellini’nin librettosu; Wailly ve Barbier adlı iki yazar tarafından yazılmıştır. Eser; İtalya'da Barok Çağın ünlü heykeltraşlarından Benvenito Cellini'nin yaşamını konu alır. İlk gösterimlerinde yeterli ilgi uyandırmayan eser, sonradan Franz Liszt'in katkılarıyla dünya opera repertuarındaki önemli yerini almıştır. 

Berlioz için opera bestelemek çok önemlidir. Onun için dünya bir sahnedir. Ama onun imgeleri bir sahneye sığamayacak kadar büyüktü. Berlioz’u en iyi tanıtan eserleri arasında gösterilen Romeo ve Juliette ile Faust’un Laneti, bu büyük hayal gücünü yansıttığı için opera sahnelerinde oynanması imkansız bulunan eserleridir. Wagner 1860’da Tristan ve Isolde operasını yazarken ilk partisyonları şu notla Berlioz’a gönderecekti: “Tristan ve Isolde’den Romeo ve Juliette’e minnettarlıkla….”. Berlioz'un 1839'de yazdığı Romeo ve Juliette adlı yaratısı müzik çevrelerince günümüzde hâlâ opera, sahne müziği ya da oratoryo olarak bir sınıflamaya dahil edilemeyen eseridir. 

19.yy romantizmine yeni bir yön veren Fransız besteci Hector Berlioz müzik tarihine en çok eleştiriye uğrayan bestecilerden biri olarak da geçmiştir. Bunun nedeni eserlerinin iniş ve çıkışlarla dolu olmasıdır. Bu yönüyle Beethoven'a benzetilen besteci; gösterişe olan düşkünlüğü, sahne anlayışından yoksun oluşu ve duygularını denetleyemediği gibi eleştirilere uğramıştır. Berlioz savunucuları ise, onun güçlü bir kişiliği olduğunu, duygularını ve tutkularını çekinmeden eserlerine yansıttığını söylemişlerdir. Kimsenin yadsıyamayacağı bir gerçek vardır ki Berlioz, müziğe yeni formlar getirmese de orkestralamadaki ustalığı ve senfonik müziğe kattığı dramatik anlamla çağlar sonrasında da yaşayacak bir bestecidir.

Berlioz'un kendisini hep opera bestecisi olarak düşündüğünü belirtmiştik. Opera tarihine beş opera bırakan bestecinin eserlerinde orkestra virtüözlüğünün ağır basması, operalarının sanki sahne havası içine sokulmuş konser eserleri olarak değerlendirilmelerine neden olmuştur. Besteci 1856 yılında yazmaya başladığı Truvalılar operasını Nisan 1858’de tamamlamış ancak beş perdelik bu dev eserin sadece bir bölümünün sahnelenmesi için beş yıl geçmesi gerekmiş ve müzik çevrelerinin yoğun eleştirişleri üzerine Berlioz beş perdelik operasını ikiye bölmüş ve Truvalılar Kartaca’da başlıklı ikinci bölümün başına bir prolog ilave etmiştir. İlk kez 4 Kasım 1863’te sahnelenen eser büyük başarı elde etmiştir. Eserin uzunluğu nedeniyle iptal edilen Truva’nın Fethi bölümü bestecinin ölümünden 10 yıl sonra, konser versiyonuyla seslendirilmiştir. Beş perdenin tamamı ise: 1890’da Karlsruhe’de, o da kesintilerle ve Almanca olarak, üstelik iki geceye bölünerek seyircinin karşısına çıkmıştır.

Truvalılar Operası nihayet 1947 yılında kesintisiz bir bütün olarak sahnelenebilmiştir.

Berlioz yaşamı boyunca yalnızca müzikle ilgilenmemiş, duyarlı kişiliğinin yanında aydın ve kültürlü bir insan olarak da kendini yetiştirmiştir. Paris'in önemli bir gazetesinde müzik eleştirmenliği yapmış, acımasız eleştirileriyle dikkat çekmiştir. Ne var ki bu eleştiriler halkı onun eserlerine karşı soğutmuş ve Berlioz’un kendi ülkesi Fransa’da diğer ülkelerde gördüğünden daha az ilgi görmesine neden olmuştur. Çağının bestecileri arasında edebi yönüyle de anılan Berlioz, kendi yaşamı ve orkestralama üstüne kitaplar yazmıştır. Berlioz’un son eseri ‘Beatrice ve Benedict’ adlı iki perdelik komik operasıdır. İlk kez 1862’de Baden Baden’de sahnelenen eserin librettosunu Berlioz, Shakespare’in ‘Much Ado about Nothing’-‘Kuru Gürültü’ adlı oyunundan esinlenerek yazmıştır. Esere ve eserin  birinci perdesinden Hero ve Ursula’nın düetine yer verelim.

Richard Wagner : Der fliegende Holländer (Uçan Hollandalı) Operası, Tannhauser Operası ve Lohengrin Operası

19.yy’ın ikinci yarısı yüzyıla hakim olan romantik anlayışın olgun çağıdır. Romantizme yön veren bestecilerin en önemlilerinden biri de  Richard Wagner’dir. Eserleriyle, kişiliğiyle, dünya görüşüyle günümüzde hâlâ tartışmalara neden olan Wagner’in opera tarihindeki yeri çok ayrıdır. O operayı; tiyatroyu, edebiyatı, resmi, müziği içeren karma bir sanat olarak ele almış ve “Gesammtkunstwerk” diye tanımlamıştır. Yaşadığı çağa damgasını vuran ve pek çok olumsuz görüşe karşın opera sanatının kurtarıcısı olarak nitelendirilen Wagner’e bu bölümümüzde Uçan Hollandalı, Tannhauser ve Lohengrin operaları ile giriş yapacağız. 

1813’ün 22 Mayıs’ında Leipzig’de doğan ve 13 Şubat 1883’de Venedik’de ölen Wagner, dokuz çocuklu bir ailenin en küçük oğluydu. O altı aylıkken ölen babasının yerini annesinin yeni eşi dolduracak; ressam, yazar ve tiyatro aktörü olan üvey baba, küçük  Wagner’in şiire, tiyatroya olan eğilimini destekleyecekti. On bir yaşındayken grek mitolojisinden ve Shakespare’den esinlenerek trajediler yazması, edebiyat yeteneğini gösteriyordu. Ne var ki çocukluktan gençliğe geçiş döneminde dinlediği iki bestecinin eserleri onu fazlasıyla etkileyecek ve ideallerini belirlemesine neden olacaktı. Bu eserler: Weber’in Freischütz ve Beethoven’in Fidelio operasıyla Egmont uvertürüydü. Böylece Wagner, örnek aldığı ve hayranlık duyduğu; Sophokles, Goethe ve Shakespare’den oluşan listesine Weber ve Beethoven’ı da eklemişti.

Wagner’in opera bestecisi olma isteğini müzik bilgisinin yetersizliği durduramayacak ve aldığı armoni dersleriyle beste çalışmalarına kısa sürede başlayacaktı. Ama üniversite yıllarında kavgacı kişiliğini politikaya yansıtmasıyla eserleri de bu kimliği taşıyacaktı. Wagner, ilk operası Die Feen: Periler’i yazdığında yirmi yaşındaydı. Çağdaşlarıyla kıyaslandığında geç yaşta yazılmış bir eser olan Periler, Wagner’in ilk gençlik heyecanlarını taşıyan eseridir ve besteci yaşarken hiç sahnelenmemiştir. Wagner’in adını tüm Almanya’da duyuran operası ise Rienzi’dir. Asıl Wagner sanatının izleri ise Der Fliegende Hollander-Uçan Hollandalı operasında görülür. Wagner opera bestelemek için seçtiği sözlerin müzikle istediği gibi kaynaşmadığını düşündüğünden operalarının sözlerini kendisi yazmıştır. Aşağıda yer verdiğimiz Uçan Hollandalı Operası konusunu eski bir denizcilik öyküsünden almıştır. Lanetlenmiş bir denizcinin öyküsüdür bu. Yedi yılda bir karaya çıkmasına izin verilen denizciyi ancak bir kadının aşkı kurtaracaktır. Wagner’in en kısa ama en yoğun işlenmiş operası olan Uçan Hollandalı, geleneksel opera anlayışından da farklıdır. Büyük aryalar, marşlar, geçit törenleri olmayan ama şiirle ve müzikle dramatik etkinin sürekli kılındığı bir operadır bu. İlk kez 2 Ocak 1843’de Dresden’de sahnelenen eserin başarısından sonra Wagner, Dresden Sarayı'nın orkestra şefliğine getirilmiştir. 

Uçan Hollandalı ile başlayan Wagner büyüsü Tannhauser operasıyla yayılmaya başlamıştır. Gençlik eserleri arasında sayılan Tannhauser, Wagner’in eski Alman efsanelerini tekrar yaşatmak amacıyla giriştiği çabanın ilk örneklerindendir. Tanhauser und der Sangerkrieg ouf dem Wartburg: Tanhauser ve Wartburg’daki Şarkı Yarışması; Aşk Tanrıçası Venüs’e kendini kaptıran Tannhauser ile Wartburg Şarkı Yarışmasını anlatan, iki konunun birleşmesiyle oluşmuş bir operadır. Her iki öyküde de tutkularının esiri olmuş, günahkar kişiler vardır. Bunun yanında saf ve temiz aşk yüceltilmiş ve böylece iyilik ve kötülük teması işlenmiştir. İlk kez 19 Ekim 1945 yılında sahnelenen opera başarısız bulunmuştu. Bunun nedeni halkın, hatta sanatçıların Wagner’in seslerin söyleyiş şekli ile ilgili olarak getirdiği yeniliği anlayamamış olmalarına bağlandı. Operada bir sesin arya ya da resisatif (konuşur gibi) olarak söylenmesine alışmış olanlar, ikisinin arasında bir tarzı yadırgamışlardı. Melodik olmayan aryalar ve resitatifler, lirik bölümlerin melodik resitatiflerle söylenmesi ve bitip tükenmek bilmeyen resitatifler, geleneklerden uzak yeniliklerdi. Ama eserdeki eski tarzda yazılmış bölümlere, seyirci ilgi göstermişti. Ayrıca Tannhauser, operayı kültürel yönden zayıf bulan tiyatro tutkunlarını da operaya çekmeyi başarmıştı. Kuşkusuz bunda Wagner’in tiyatroya olan düşkünlüğüne ayna tutmasının rolü vardır. Wagner’in son halini bulana kadar sık sık değiştirme gereği duyduğu bu romantik-operasına yer verelim.

Opera tarihine ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı 'Wagner Çağı' olarak geçmiştir.

Wagner’in Dresden Sarayı'nda orkestra şefliği yaparak geçirdiği yıllarda yazdığı bir başka operası da Lohengrin’dir. Bu opera, Wagner'in Tannhauser Operası gibi Weber'in etkisiyle yazdığı ve ‘müzikli dram’ prensiplerinin olgunlaştığı bir eserdir. Wagner Lohengrin'de, daha önce Weber'in kullandığı Leitmotif denen bir teknik kullanmıştır. Buna göre, opera boyunca yer yer beliren ayırt edici motif ile dinleyicinin; eserin temasını ya da bir duyguyu, düşünceyi unutmaması (hatırlaması) amaçlanıyordu. Dramatik yapıyı güçlendirici ve bölümler arasında ilişki kurulmasını sağlayan bu yaklaşımın en belirgin örnekleri Wagner operalarında görülür. Her şeye rağmen Lohengrin'de geleneksel opera tipinin özellikleri daha belirgindir. Bir yandan, tarihsel 'grand-opera'lardaki şenlik alayları, trompet çağrıları, heyecanlı ansambllar görülürken, bir yandan da efsanevi unsurları ile mitolojik opera tipini anımsatmaktadır. Lohengrin, Wagner'in geleneksel romantik operalar döneminin son eseridir. Ne yazık ki Wagner siyasi pozisyonu nedeniyle ülke dışına çıkmak durumunda kalacak ve operasını sahnelemek yakın arkadaşı Franz Liszt'e kalacaktır. Liszt, 28 Ağustos 1850'de sahnelenen eserle ilgili görüşlerini Wagner'e şu notla iletecektir. "Lohengrin'iniz başından sonuna harikulade bir eser, birçok yerinde gözlerim kalpten gelen gözyaşlarıyla doluyor." Ama Wagner bu operasıyla, her zamanki gibi ağır eleştirilere de uğrayacaktır. Kimileri, onu 'Melodi düşmanı bir fanatik' olarak nitelerken; kimileriyse, bir daha böyle bir operaya gelmeyeceğini söyleyecekti. Wagner ise üç perdelik operasını, ilk sahnelenmesinden ancak on bir yıl sonra ağlayarak izleyecektir. 

YARARLANILAN KAYNAKLAR:

Opera Tarihi: Prof .h.c. Cevad Memduh ALTAR, Kültür Bakanlığı Yayınları, 3.Baskı,Mart 

1993,Ankara

The Penguen Opera Guide: Amanda HOLDEN, Nicholas KENYON, Stephan WALSH,December 1, 1995

History of Opera:  Stanley SADIE,February 1, 1990

Klasik Müzik Kolleksiyonu WAGNER, Boyut Yayınları-30

Richard Wagner, Opera'dan Müzikli Drama Sabri Satır,Yenilik Basımevi,İstanbul,1984

Wagner Nights Ernest Newman,1977

Zaman İçinde Müzik Evin İlyasoğlu, Yapı Kredi Yayınları,1994

Düyaca Ünlü Müzisyenler De Çocuktu Akif Saydam,Arkadaş Yayınevi,1989

Müzik Sanatının Tarihsel Serüveni Cavidan Selanik, Doruk Yayınları,1996

Müzik  Tarihi : İlhan  MİMAROĞLU, Varlık Yayınları, 5.Basım,1995

Müzik Ansiklopedik Sözlük: Vural Sözer, 4.Basım,Remzi Kitabevi,1996

Ve çeşitli CD kitapçıkları