Kendilerinin gökten zembille indirilmiş olduğunu sanan dekan ve rektörlerin çalıştıkları kurumları iktidarın yan kuruluşuna dönüştürme çabaları, üniversitelerin açmazı oluyor.  

Üniversitelerin açmazı

2547 sayılı yasaya göre yükseköğretimin amaçları arasında öğrencilerin , “… beden, zihin, ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş” olarak yetiştirilmesi ve yükseköğretim kurumlarının da “… yurt içi ve yurt dışı kurumlarla işbirliği yaparak bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmesi, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunması” gibi amaçlar vardır. Bu amaçların özü, hem yükseköğretim kurumlarının hem de üniversitede yetişecek kişilerin çağdaş bilimsel ve evrensel değerlere sahip olmasıdır. 

YÖK’ün görevi de, üniversitelerin bu amaç doğrultusunda hizmet vermesini sağlamaktır. Ancak günümüzde, hemen her gün yükseköğretim sisteminin yasal amaçların tam da tersi yönünde hizmet verdiğinin örnekleri yaşanmaktadır.  

Yedi ay kadar önce Aksaray Üniversitesi Yönetim Kurulu ile bu üniversitenin oluşturduğu jürinin nasıl olup da doçent bile olmamış bir kişiyi profesörlüğe atadığı hâlâ aydınlığa kavuşturulmamıştır. Bu konunda üniversitenin ve YÖK’ün ne yaptığı belli değildir. 

Boğaziçi Üniversitesi’nde (BÜ) akademisyenlerin %95’inin istemediği kişinin rektör olmasını sağlayan YÖK, hiç yoktan görevden aldığı BÜ dekanlarının yerine yine istenmeyen kişileri atamıştır.  Kayyım rektör, BÜ’yü kendi çiftliği sanmakta, istediği kişileri üniversiteden uzaklaştırmakta, istediği öğrencilerin mezun kartlarını süresiz olarak iptal etmeye kalkışmaktadır. YÖK, bir zamanlar toplumun gözde üniversitelerinden olan BÜ’nün yok edilmesine katkıda bulunmakta ve durumu keyifle izlemektedir. 

Dokuz Eylül Üniversitesi’nde “psikolojik taciz” ve “adrese dayalı kadro ilanı” gibi ciddi iddialar olmuştur. YÖK, bu konuda “İşlem yapılmasına yer olmadığı” kararını vermişse de, mahkeme bu kararı iptal etmiş soruşturma yapılmasının önü açılmıştır.

Bir vakıf üniversitesi rektörü, üniversiteyi 40 yıl önceye götürmeye kalkışmış, haddini aşarak meslektaşlarına gönderdiği yazıda, “çok açık yakalı bluz, elbise, çok kısa, yırtmaçlı etek, tayt giyilmemesi”ni istemiştir. 

Fol yok yumurta yokken, BÜ’den de, ODTÜ’den de, Nişantaşı Üniversitesi’nden de akademisyenler keyfi olarak görevden uzaklaştırılmıştır. YÖK ise istikrarlı bir şekilde durumu seyretmektedir. Bu tür haksızlıklar ancak, Nişantaşı örneğinde olduğu gibi, İdari Mahkemeler tarafından önlenebilmektedir. 

Üniversiteler, gericileşme yönünde bir yarış içine girmiş gibidir. Son örnek Hipokrat Yemini konusunda yaşanmaktadır. Dünya Tabipler Birliği tarafından 1948’de kabul edilen ve birkaç kez yenilenip yıllardır okunan Hipokrat Yemini/ Hekimlik Andı, şöyledir: 

Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak;
Yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma,
Hastanın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime,
Hastamın özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime,
İnsan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime,
Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime,
Hastamın bana açtığı sırları, yaşamını yitirdikten sonra bile gizli tutacağıma,
Mesleğimi vicdanımla, onurumla ve iyi hekimlik ilkelerini gözeterek uygulayacağıma,
Hekimlik mesleğinin onurunu ve saygın geleneklerini bütün gücümle koruyup geliştireceğime,
Mesleğimi bana öğretenlere, meslektaşlarıma ve öğrencilerime hak ettikleri saygıyı ve minnettarlığı göstereceğime,
Tıbbi bilgimi hastaların yararı ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için paylaşacağıma,
Hizmeti en yüksek düzeyde sunabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki yetkinliğimi korumaya dikkat edeceğime,
Tehdit ediliyor olsam bile, tıbbi bilgilerimi, insan haklarını ve bireysel özgürlüklerini çiğnemek için kullanmayacağıma,
Kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine,
Ant içerim.

Ancak bazı üniversitelerin bu yeminden “Cinsel yönelim ayrımı yapılmayacağı” ifadesini çıkarmaya kalkıştığı görülmektedir. Şimdilik, Ankara, Dokuz Eylül, İstanbul ve Selçuk üniversitelerinin tıp fakültelerinin mezuniyet törenlerinde, yönetimlerin yasaklamasına karşın öğrencilerin tam metni okuyarak üniversitelerinin ayıbını örtemeye çalışmaktadırlar. Tıp fakültelerinin bile ‘kişilerin cinsel yönelimi’ konusunda iktidarı memnun etmeye soyunduğu bir ülkede, onur yürüyüşlerine/ LGBT haklarını savunanlara karşı çıkılması da yaygınlaşmaktadır.  

Neredeyse öksürmek için bile YÖK’ten izin alan üniversitelerin bu gerici değişiklikleri kendi başlarına yapmadıkları da belli olmaktadır.  

Son gericilik örneği Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezuniyet töreninde yaşanmıştır.  Bilindiği gibi üniversitelerdeki mezuniyet törenlerinde, genelde en başarılı mezuna konuşma yapma fırsatı verilmektedir. Hacettepe’de konuşma yapan öğrenci, konuşmasına bir akademisyenden beklenen şu sözlerle başlıyor: “Mesleğimize ve meslektaşlarımıza sahip çıkmalıyız. Bilim, baskıların, siyasi kaygıların olmadığı demokrasinin ön planda olduğu özgür platformlarda ilerler. Aidiyet duygusu yüksek akademisyenlerimizin kendi kaderlerini kendileri belirlediğinde daha ileri gidebileceğimizi düşünüyorum. Üniversitemiz kadrolarının dahil olmak üzere öncelikle siyasilerin beklentilerini karşılamaktan çok üniversitemizdeki bilim insanlarının isteklerinin değerlendirilmek olmalıdır” diyor. Ancak bu sözleri ayakta alkışlaması gereken tıp fakültesi dekanı, öğrencinin sözünü kesmeye kalkışıyor. Bu öğrenci, “Türkiye’deki bütün akademisyenlerin desteklenmesi, ilmin aydınlattığı üniversitelerde demokrasinin hakim olması gerektiğine inanıyorum. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek konuşmasını kısa keserken, akademisyenlere, üniversitelere, YÖK’e ve iktidara bir ders veriyor. 

Öğrencinin bu nitelikteki sözleri yürekleri ferahlatırken, dekanın tutumu, kendilerinin gökten zembille indirilmiş olduğunu sanan dekan ve rektörleri anımsayanların yüreğini daraltıyor.  

Kendilerinin gökten zembille indirilmiş olduğunu sanan dekan ve rektörlerin çalıştıkları kurumları iktidarın yan kuruluşuna dönüştürme çabaları, üniversitelerin açmazı oluyor.  

[email protected]