Katiller dışarıda cinayet düzenine itiraz edenler içeride. Çünkü siyaseten katl’de katil aranmaz. Döndük başa, Cumhuriyeti tepelediler ve halkını düşürdüler çünkü.

Siyaseten katl

Cinayet, adam öldürme anlamında Arapça bir sözcük. Cani, adam öldüren kimse demek. Aynı anlamda kullanılan katl-katil sözcüğü ise Türkçe kullanımındaki belirsizliğe karşın “birden fazla cinayet” anlamını da yüklenebiliyor. Haksız yere öldürme fiilini içerdiği gibi, katl, “İslam hukukunda” bir tür ölüm cezası olarak ta kullanılıyor. 

‘İslam Ansiklopedisi’ne göre, katl, dar anlamda, kılıç ile idam anlamına geliyor. Yalnız adam öldürme her durumda ağır suç oluşturan bir fiil niteliği taşımıyor. Dolayısıyla cinayet, yürürlükteki yasalara göre haklı görülmeyen-suç sayılan adam öldürme eylemine karşılık geliyor. 

Fark etmişsinizdir hem katl hem de cinayet, devletle değil, sivil kişilerle ilgili bir tanımlama. Bir de devlet tarafından ceza olarak uygulanan katl var; tanımlanmış bir suçun karşılığı olarak “gizlisi-saklısı” olmayan, “meşru” bir öldürme biçimidir. 

Faili meçhul cinayet ise bundan farklı olarak, bir öldürme eyleminin kim tarafından yapıldığının bilinmemesi demek. Bilinmemesi cinayetteki siyaset ile ilgilidir. Siyasal bir amaçla yapıldığına göre, buna belki “siyasal faili meçhul cinayet” deyimi daha uygundur. Bu tür cinayetler, cinayetten çok siyasettir.

Birleşip birbirini tamladıkları durumlar var. Osmanlıda, hükümdarın öldürme yetkisine “siyaseten katl” deniyor. Kuşkusuz burada “siyaset” ile “devlet çıkarı” arasında bir bağ var. Hükümdar, öldürme kararını, kendi kişisel çıkarı için değil, devletin bekası için vermiş oluyor. Katl’deki “siyaset” budur. Hal böyle olunca, siyasetin, genel yerleşik anlamının tersine bir de “ölüm cezası” anlamı kazanması manidardır. 

Dayanağı Osmanlı tarihidir. Azınlıkla çoğunluğu yönetmeye çalıştılar, şiddetsiz ve cinayetsiz imkansızdı. Osmanlı tarihi, bir bakıma uzun iç savaşlar tarihidir. Muhalefeti bir cinayet ile ortadan kaldırmak, cinayet ile korkutmak ve yönetmek Osmanlı usulü bir tarz-ı siyasettir.

Böyle bakıldığında 1990’lı yıllar ile Osmanlı İmparatorluğunun çalkantılı dönemleri arasında hiçbir fark yoktur, ikisinde de cinayetle siyaset iç içedir. Mahkemeler, yasalar, kadılar, kolluk kuvvetleri, düzenli birlikler, “siyasetin” doğrudan eklentisi haline geldiğinde, bu iç savaş demektir. “Siyaseten katl” iç savaş emarelerinden biridir. 

Ama adı konulmamış bir iç savaştır bu. Moda deyime başvurarak “düşük yoğunluklu iç savaş” da diyebiliriz.

Cinayetlerinde failin belirsiz oluşu, tetiği çekenin bilinmemesine işaret ediyor. Yoksa siyaset açısından genellikle fail bellidir; sınıf veya iktidar savaşını kanla yürütme geleneğidir bu. 

Uzun, kanlı bir iç savaştan çıktık ve ne yazık ki, siyaseten katl olanların bir bilançosu yoktur. Tutulmamış, tutulmak istenmemiş ve tutulması da engellenmiştir. Katlin siyasetedir. 

***

“Siyaseten katl”in yakın tarihinden ilerliyoruz. ABD ordusu İstanbul Boğazında demir atmıştı. Gençler ayaklanmıştı, ülkede Amerikan askeri görmek istemiyorlardı. 6. Filo’yu protesto eylemine katılan gençlerden Vedat Demircioğlu 24 Temmuz 1968’de öldürüldü. Polis tarafından dövüldükten sonra kaldığı yurdun ikinci katından atılmıştı. Polis, ta Menderes döneminden bu yana özgürlük isteyenlere karşı bir tahammülsüzlük gösteriyordu. Düzenin efendileri, özgürlük isteyenlerden dehşetli korkuyorlardı.

Türkiye’de 1950’li yıllardan bu yana ellerinde pankartlarla özgürlük isteyenler dövülüyor, pencerelerden atılıyor, işkence tezgâhlarında telef ediliyor, olmadı cinayete kurban gidiyor. Giderek ellerinde pankartlıların sayısı azalıyor, elleri coplu yürüyenlerin sayısı çoğalıyor. Elleri coplular, vatanı muhtemel bir özgülükten gençleri coplayarak kurtarıyor.

1980 cuntası, eli coplu siyasete çağ atlattı. Coplananlar, pencerelerden atılanlar, işkence görenler, kıstırılıp kurşunlananlar, Demircioğlu Vedat’ın zamanındaki gibi sayılabilir olmaktan çıktı. Bu dönemde bir takım devlet memurları gençlere vurulan copların sayısı üzerinden kariyer yapmaya, yükselmeye başladı. Hınçla vuruyorlardı. Sistem geleceğini böyle güvence altına alıyordu. Sonra bir gün Türkiye gençlere vurulan darbelerdeki o hırsın nedenini öğrendi ve haksız bir biçimde ona Susurluk adını verdi. Oysa "düzen"in modern haliydi bu; “killerkapitalizmus”du, katiller kapitalizmiydi. Bütün bu olanlar, düzenin sürmesini, ayakta kalmasını sağlamak içindi.

Düzeni artık karşı devrimsiz tarif edemiyoruz.

Haliyle faili meçhul cinayet devletsiz, ABD’siz, NATO’suz, Kontrgerillasız, MHP’siz ve BBP’siz ele alınamaz, anlaşılamaz, açığa çıkarılamaz. Önünde ve sonunda antikomünizm var. Sonucu devletin yerini organize, silahlı külahlı bir çetenin almasıdır. 

Eskiden “kontrgerilla” tabir ediyorduk, halkımızı korkutmak ve aydınlığımızı öldürmek için bu adla bir çete peydahlamışlardı. Gizlideydi, silahlıydı, NATO şemsiyesi altındaydı, devlet korumasındaydı. Aydınlığımızı işaret eder, beklerlerdi, sorumlulukları varsa başka yöne bakarlardı, öldürüp bazen öldürdüklerinin arkasından ağlarlardı. 
1960’lı yılların sonunda, gençlik ayaklandığında, Vedat Demircioğlu’nu öldürerek koyuldular yola. Büyük ozanımız Ruhi Su’ya düştü ağıt yakmak. Şöyle diyordu:

Gencecik çocuklardı 

Belki sizde gördünüz 

Ellerinde pankartlar 

Yolda gidiyorlardı 

Özgürlük istiyorlardı

Sonra çok öldürdüler. Sonra daha çok öldürdüler. Kimse özgürlük istemesin istiyorlardı. 

Ancak halkımızı ayaktaydı daha, korkutup sindirilmemişti, aklı kirletilmemişti. Halkımızdan korktuklarından açıktan işleyemiyorlardı cinayetlerini, pusuda bekleyip öldürüyorlardı insanlarımızı. Gölgedeydi tetikçileri, “faili meçhul” kalıyordu cinayetleri. 

Sonra 12 Eylül geldi, resmi tabancalı vampirler aldı götürdü gençleri. Gidenler bir daha geri dönmedi. Artık failin poposu açıktaydı, resmi tabancası görülmekteydi. Cinayet kontrgerilladan devlete terfi etmişti böylece. Kürt isyancıları ve laik cumhuriyetçi aydınlarımızı hedef aldılar sonra. Halkı laiklikten ürkütmek, cumhuriyetten eksiltmek istiyorlardı. “Siyaseten katl”e dayalı planlı sınıf kalkışmasıdır. 

***

Hırant Dink cinayetini ayırıyoruz yalnız; o “faili meşhur” ilk cinayettir bir bakıma. O da siyaseten katl’dir tabii. Göstere göstere işlenmiştir, tetikçisi gizlenmemiştir, fotoğrafları çekilip halka servis edilmiştir. Faili meşhur olduğu için katili de içeride tutmanın bir anlamı kalmamıştı, iki gün önce saldılar. Ogün Samast adlı bir zavallı çıktı içeriden, karıştı aramızda. İnsan görünümlü bir cinayet aletidir.

Nasıl kör kör parmağım gözüne oluyor bunlar? Devleti ölü ele geçiren siyasal islamcı çete halktan korkmuyor çünkü. Cumhuriyetle birlikte halkı da düşürmüşlerdir. Faili meçhullerin asıl kurbanıdır halk. 

Oysa ilk kez bir cinayette hep birlikte suçüstü yapılmışlardı. Fail AKP’ye yol veren Avrupa Birliğiydi. Türkiye’yi işgal eden ABD’ydi, NATO’ydu. Onların peydahladığı Fetullahçılardı, AKP ile sempati kuran liberallerdi, Alman vakıflarıydı, Hrant’ın dostlarıydı, Büyük Birlikçilerdi, Milliyetçi Hareketçilerdi… Bu topraklara, bu halka kim düşmansa cinayete yol verenler onlardı… 

***

Eskiden “kontrgerilla” tabir ediyorduk, halkımızı korkutmak ve aydınlığımızı öldürmek için bir çete peydahlamışlardı. Gizlideydi, silahlıydı, NATO şemsiyesi altındaydı, devlet korumasındaydı. Aydınlığımızı işaret eder, beklerlerdi, sorumlulukları varsa başka yöne bakarlardı, öldürüp bazen öldürdüklerinin arkasından ağlarlardı. Aslı “siyaseten katl”dir.

Halkı düşürdüler önce. O düşürülmüşlükte çok öldürdüler. Sonra daha çok öldürdüler. Kimse özgürlük istemesin, kimse ayağa kalkmasın istiyorlardı. 

Fakat sürüyor kavga, özgürlük isteyenler çoğalıyor her şeye rağmen. Ozanın dediği gibi tıpkı; 

Kurtuluş savaşında 

Belki siz de gördünüz 

Demircioğlu bir değil 

Halkımız gibi çoğul 

Geliyor çağıl çağıl

Katiller dışarıda cinayet düzenine itiraz edenler içeride. Çünkü siyaseten katl’de katil aranmaz. Döndük başa, Cumhuriyeti tepelediler ve halkını düşürdüler çünkü. Osmanlı usulü bir savaştayız haliyle. Ve savaşta mahpusluk olmaz, esir düşmek esastır. Düşenler düştü, geri kalanlar esir, halimizin özetidir.

Düşenler bir değil yalnız, halkımız gibi çoğul. Bir fırtına geliyor, geliyor çağıl çağıl…