GÖRÜŞ | 15 Aralık 1969: Büyük öğretmen boykotu

'İktidarın tüm baskısına, haber ve iletişimi engelleme çabalarına karşın, Türkiye’de görev yapan 156 bin öğretmenin 109 bini 1969'daki bu boykota katıldı.'

Mustafa Demir

Bugün “Büyük Öğretmen Boykotu”nun 53. yıl dönümü. 

Bu boykot, 15 Aralık 1969’da, Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) önderliğinde ve Türkiye İlkokul Öğretmenleri Sendikası’nın (İLKSEN) katılımıyla gerçekleştirilmiş ve dört gün sürmüştür.

Bu boykotun toplumsal desteğinin oluşturulması ve hazırlanması uzun bir zaman almıştır.

Örneğin TÖS, Ankara’da 4-8 Eylül 1968'te “Devrimci Eğitim Şurası”nı düzenledi. Bu şuraya öğretmenlerin yanı sıra çok sayıda yazar, bilim insanı ve üniversite öğretim üyesi katıldı. Bu toplantıda eğitimle bağlantılı olarak ülkenin birçok sorunu ve bu sorunların çözüm yolarıyla ilgili önerilerin bulunduğu bildiriler sunuldu. Bildiri sunanlar arasında Cevat Geray, Özdemir Nutku, Mübeccel Kıray, Atalay Yörükoğlu ve Yalçın Küçük gibi isimler yer aldı. 

Yine TÖS’ün önderliğinde, TÖDMF ve İLKSEN’in katılımıyla örgütlenen ve 15 Şubat 1969’da Ankara yapılan “Büyük Eğitim Yürüyüşü”ne katılım 40 bin kişinin üzerindeydi. Bu katılanların yarısından biraz fazlası öğretmendi. Diğer katılımcılarsa çoğunlukla üniversite öğrenci derneklerinden olmak üzere çeşitli örgütlerden oluşuyordu. Ancak, Devrimci Eğitim Şurası sırasında üniversite elemanlarıyla TÖS arasında başlayan işbirliğine karşın, üniversite öğretim üyeleri örgütlerinin bu yürüyüşe ilgi göstermedikleri görüldü. Bireysel katılımlar olmuştu ancak örgütsel olarak bir destek söz konusu olmadı. Üniversite öğretim elemanlarının bu tutumu Büyük Öğretmen Boykotu'nda da farklı olmamıştır.

Bu durumun nedenleri tartışmaya açık olsa da savunulabilmesi güçtür. 

Ancak Büyük Öğretmen Boykotu için yapılan hazırlıklar içinde TÖS’ün 6 Aralık 1969 günü Fakir Baykurt’un başkanlığında topladığı “Bilimsel Danışma Kurulu”na katılanlar arasında çok sayıda öğretim elemanının olması da dikkat çekicidir.

Cahit Talas, Makbile Özyörük, Muamer Aksoy, Bahri Savcı, Cevat Geray, Alpaslan İşıklı, Sami Küçük, Haydar Tunçkanat, Halit Çelenk, Doğu Perinçek Vahit Erdoğan,  Muzaffer Erdost, Mustafa Ekmekçi,  Yılmaz Gümüşbaş, Dursun Akçam, O. Nuri Koçtürk, Yurdaer Uluer, İ.Sefa Güner, Veli Kasımoğlu, Hulusi Gökçe, Kasım Taş, Mehmet Çihangir, M. Uygur, Nevzat Helvacı, Nazım Bayata, Tevile Yılmaz, Ali Çilekli, Ali Kaymak, Feyzullah Çoşkun, Cemil Çakır, Avni Aytan, Dursun Kurt, Muzaffer Gürses, Yaşar Bağ, Ali Doğan, İrfan Uçar, Uğur Mumcu ve Hamdi Konur’dan oluşan TÖS Danışma Kurulu, 8 Aralık’ta Büyük Öğretmen Boykotu'nun gerekçelerinden bazılarının yer aldığı bir bildiriyi yayınlayarak çalışmalarını tamamladı. 

Bildiri şöyledir:1

TÖS, öğretmen, eğitmen ve yurt sorunları konularında yürüttüğü çalışmaları yoğunlaştırmak ve daha verimli hale getirmek amacıyla, çeşitli kuruluşların temsilcilerinin de katıldığı Bilimsel Danışma Kurulu'nu 6 Aralık 1969 günü toplantıya çağırmıştır.

Bu kurul iki gün süren çalışmaları sonunda:

  • Öğretmenin, toplumda kendisine düşen milli görevi yeterince yerine getirebilmesinin kaçınılmaz bir şartı olan geçim güvenliği sorununu çözebilmenin, bugünkü toplum düzenimizde ancak toplu iş sözleşmesi ve grev hakkıyla sağlanabileceğini,
  • Eğitim sorunlarının yurt gerçeklerine en uygun ve devrimci bir ruh içinde düzenlenmesi ve öğretmenin özlük ve sosyal haklarının dahi partizan zihniyetin baskısından kurtarılarak sağlam bir temel üzerine oturtulabilmesi için, öğretmenin yönetime katılmasının hayati bir önem taşıdığını,
  • Devrimci öğretmenlere karşı yürütülen bir kıyım niteliği taşıyan Anayasa ve memleket yararlarına aykırı hukuk dışı baskının, daha da yoğunlaştığını ve bu konuda Danıştay kararlarını hiçe sayan tatbikatın dahi devem ettiğini,
  • Kamu personelinin sendika hakkını düzenleyen 624 sayılı kanunun, Anayasa'nın ruhu ile bağdaşmaz, kamu personeline bu alanda ciddi hiçbir hak tanımaz ve tümüyle değişmesi zorunlu bir kanun niteliği taşıdığını,
  • Emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin, halkın saf dinsel inançlarını istismar ederek karşı devrim amaçlarıyla örgütleyip kullandığını ve bunu Konya, Kanlıpazar ve Kayseri saldırılarında olduğu gibi, gün geçtikçe yoğunlaştırıldığını,
  • Türk toplumunun yararlarını savunmakla görevli bütün devrimci kuruluşların, sonuca ulaşabilmek için, bir cephe halinde güçlerini ve eylemlerini birleştirme zorunluluğu karşısında bulunduklarını,
  • Bu milli harekete öncülük yapmakla ödevli öğretmenlerin tek örgüt olarak TÖS’ün devrimci çatısı altında toplanmak suretiyle gereken güce sahip olacaklarını,

Saptamış ve bütün bu sorunları ayrı ayrı inceleyerek raporlara bağlayacak çeşitli sürekli komisyonlar kurmuştur. 

TÖS, bu bildirinin ardından yaptığı açıklamayla, "Türkiye eğitiminin ve öğretmenlerinin içinde bulunduğu bunalım dayanılmaz bir dereceye gelmiştir. Yabancı etkiler altında, sırtı halka dönük, eşitlikten uzak, tüketici, kalitesiz bir eğitim yıllardır, çocuklarımızı, halkımızı ve öğretmenlerimizi bıktırmıştır..." diyerek 15 Aralık 1969’da başlayıp 4 gün sürecek olan Büyük Öğretmen Boykotu'nu başlattı.

İktidarın tüm baskı ve boykotla ilgili haber ve iletişimi engelleme çabalarına karşın, Türkiye’de görev yapan 156 bin öğretmenin 109 bini bu boykota katılmıştır. Oysaki TÖS’ün üye sayısı 80 bin kadardı. Böyle bir kitlesel eyleme, Türkiye, boykot öncesinde de sonrasında da tanık olmamıştır.

Bu kitleselliği günümüz rakamlarıyla karşılaştırırsak, o günkü başarı daha iyi anlaşılmış olur. Türkiye’de 2021 yılı sonu itibarıyla devlette çalışan öğretmen sayısı 975 bin 698'dir. Ola ki böyle bir eylemin günümüzde yapılması söz konusu olursa, boykota katılan öğretmen sayısının 700 bini aşması durumunda, ancak 15 Aralık 1969 Büyük Öğretmen Boykotu'nun katılımına ulaşılmış olur.  

Bu boykotun amaçlarına, hazırlanmasına, katılım sayısına ve sonuçlarına baktığımızda öğretmenler için tam anlamıyla bir genel grev olduğu söylenebilir.

Bu durum farkında olan günün muktedirleri ne yapacaklarını şaşırmış, TÖS ve öğretmenlere karşı hukuk dışı yollara da başvurarak saldırılarını artırmışlardır.

Bu saldırılarla ilgili olarak, TÖS Başkanı Fakir Baykurt “Bir TÖS Vardı” adlı kitabında şu bilgileri yer verir:

“Eyleme katıldıkları için 50 bin 300 öğretmen hakkında kovuşturmaya gidildi. Bunların 19 bin 250’sine takipsizlik kararı verildi. 2 bin 118 öğretmen açığa, 65 öğretmen bakanlık emrine alındı. 45 bin 520 öğretmene maaş kesimi, 3 bin 900 öğretmene kademe indirimi cezası verildi. 590 öğretmen ile dışına, 6 bin 600 öğretmen ise il içinde bir başka yere atandı. 400 müdür görevden alındı. 1200 öğretmene derece indirme cezası verildi. 11 kişi ihraç edildi.” 

Yine “Büyük Öğretmen Boykotu”yla ilgili olarak İsmet İnönü dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e bir mektup yazmıştır. İnönü bu mektubunda TÖS’ü ve boykota katılan öğretmenleri haklı bulmuş ve Demirel’i yapılmaması ve yapılması gerekenler konusunda uyarmıştır. 

İsmet İnönü’nün 29 Aralık 1969 günü, daha önce TÖDMF Başkanı ve o dönemde CHP senatörü olan Hayretin Ünsal’a dikte ederek yazdırdığı mektup şöyledir.2

"Sayın Başbakan,

Yıllardan beri devam eden bir huzursuzluğun sonucu olarak Türk öğretmeni, ülkemizde alışık olmadığımız bir boykotu bir süre uygulamak zorunda kalmıştır.

Eğitim ve öğretim gibi önemli ve mihnetli bir hizmeti Cumhuriyetin kuruluşundan beri feragatte ve başarı ile yürüten öğretmenlerimizin içinde bulunduğu huzursuzluğu size her fırsattan yararlanarak duyurmayı bir görev bilmiştim.

Öğretmen dâvalarına bizzat sahip çıkmanızın ve onları rast gele saldırıdan koruyacak en kuvvetli destek olmanızın öğretim hayatımızda genç öğretmenlerin umutla ve kazançla vazife görmelerine yardımcı olacağını daima anlatmaya çalıştım.

Öğretmenler Erzurum’da ve Manyas’ta size anlattığım şikâyetlerden sonra her yerde daimî olarak tâkip edilmişler ve mihnet içinde bırakılmışlardır.

Öğretmenlerimizin bugün karşısında bulundukları kanuna aykırı hareket ithamından evvel kanun içinde vazifelerini görebilmek imkânından sistemli ve devamlı olarak yoksun kılınmaları[nın], onları umutsuzluğa sevk ettiği kabul edilmelidir.

Devletin büyük meselelerini halletmek sorumluluğunu taşıyan Cumhuriyet Hükûmeti olayların asıl nedenini doğru takdir ederse, her olaydan hem çare bulmayı, hem geleceği ve hem devlet hizmetini kurtarmayı sağlayabilir.

Kanun himayesinde bulunan sendikal haklarını kullanmaları yahut Türk Millî Eğitim amaçlarına göre Cumhuriyetin getirdiği lâik ve devrimci toplum düzenine uygun olarak eğitim yapmaktan ötürü görevlerinden alınmaları, öğretmenlerin yargı yerlerine sık sık başvurmaları günlük olaylar haline gelmiştir.

Haksızlıkların çoğalması başlı başına bir bunalım işareti olduktan başka, yargıçlardan alınan hükümleri idare makamlarına kabul ettirmenin zorlukları da hak sahiplerini umutsuzluğa düşürmektedir.

Bütün bu sebeplerin, mütemadiyen ıstıraba mahkûm edilen insanları nasıl bir ruh haletine düşüreceğini tahmin etmek güç değildir.

Son boykot olayını, uzun zamandan beri işleyen bir köklü derdi meydana çıkaran bir uyarı gibi görmekte isabet vardır.

İdare doğru yola yönelmelidir.

İnsaf ile ve tecrübeli amirlerin anlayışı ile dert üzerine eğilirsek faydalı bir çıkar yol bulabiliriz.

Yıllardan beri sistemli olarak Cumhuriyet öğreticilerine reva görülen görüşün ve idarenin doğru istikamete yöneltilmesi artık tehir kabul etmez bir zaruret gibi gözlerimizin önünde canlanmıştır.

Öğretmenin geçimi ve özel ve resmî hayatı[nın] dikkate ve emniyete alınması lâzımdır.

Bu yolda bir düzeltme istikameti tutarsak olayları ona göre değerlendirebiliriz.

Bana verilen bilgilere göre, bir iki gün evvel görevine son verilen öğretmenler binleri bulmuştu. Son haberlere göre de öğretmenler içinde sendikalara mensup olanları ve olmayanları ayırt etmeye çalışarak boykota girenleri görevlerine iade de özel tertipler tâkip edilmektedir. Bu boykot münasebetiyle öğretmenlerin hepsine veya bir kısmına mahvedici cezalar tatbikine çalışmak yüksek idare zihniyetinin asla kabul edemeyeceği bir hata olur.

Cumhuriyet idaresinin eğitim düzenine ve öğretmenlere kıyasıya tahrip usulünü herhangi bir ölçüde devam sayması son derece zararlıdır.

İnsaf ile ve hepsini koruyup meselelerini halletmek kaygısı ile hareket edildiğini öğretmen camiasına anlatmak, bulunacak tedbirlerde etkili olmanın tek çaresidir.

Tamiri güç olacak usullerden sakınılmalıdır.

Sayın Başbakan, size bu mektubu öğretmen mesleğine ve öğretmenlere boykot münasebetiyle tamiri güç ve neticeleri devamlı ve ıstıraplı olacak usullerden mutlaka sakınılmasını rica etmek için yazıyorum.

Yetişmiş insanların ailelerini yeni yıla ümitsiz çıkarmaktan ve Cumhuriyetin başından beri değerlendirmeye çalıştığımız öğretmen mesleğini, halinden korkulacak bir çile ve mihnet yuvası gibi tanıtmaktan mutlaka sakınmak lâzım olduğunu ifade etmek için gönderiyorum.

Büyük ıstırap olayları iyi idare edilirse ferah verecek iyilikleri getirmenin de başlangıcı olabilir.
Cumhuriyet Hükûmeti patlayan öğretmen derdini iyi ıslahât devrinin başlaması için başarı ile kullanabilir.

Olayı kısa zamanda geride ıstırap bırakmamış bir hale getirmenizi sizden önemle rica ederim.

Yüzlerce aileyi ümitsizlikten ve ümitsizliğin daha sürükleyeceği girişimlerden kurtarmak mümkündür.

Yakın zaman içinde tedbirlerinizin kurtarıcı ve düzeltici tesirlerini meydana çıkarmanızı dileyerek saygılar sunarım.”

***

Bu boykotla ilgili yazılacak daha çok şey var. Ancak biz bu kadarla yetinelim ve bugüne gelelim. 

Öğretmen sendikalarının Meclis içi ve dışındaki muhalefet partilerinin önemli bir bölümünün karşı çıkmalarına rağmen, TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe giren “Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK)” gereği, 19 Kasım 2022 günü yapılacak olan “Öğretmen Kariyer Sınavı(ÖKS)”nın iptali ve ÖMK’nın yeniden düzenlenmesi isteğiyle 2 Kasım 2022 günü, 14 öğretmen sendikasının ortaklaşa çağrısıyla öğretmenler “bir günlük derslere girmeme” eyleminde bulundular. Bu eyleme katılım sayısı, eylemi örgütleyen sendikalar tarafından henüz kamuoyuyla paylaşılmadı. Oysaki 15 Aralık 1969 Büyük Öğretmen Boykotu'na katılan öğretmen sayısının, 109 bin olduğu bizzat Fakir Baykurt’un açıklaması olarak 17 Aralık 1969 günkü, gazetelerde haber olarak yer alıyordu.

Bu sayının, İsmet İnönü’nün Süleyman Demirel’e mektup yazmasına bir etkisinin olup olmadığı bilinmez ancak çalışan toplam öğretmen sayısına oranının yüzde 70 olduğunun Türkiye’ye duyurulmasıdır. 

Yukarıda da belirtildiği gibi öğretmen sendikaları ve bazı muhalefet partilerinin karşı çıkmasına3 hatta, önümüzdeki seçimlerde ‘iktidar’ olma olasılığı yüksek olan ‘partiler birliği’nin (altılı masa), “Sınava girmeyin. Biz iktidara geldiğimizde ‘Öğretmenler Meslek Kanunu’nu (ÖMK) yürürlükten kaldıracağız. Sınav kazananlara vaat edilen ek ücreti, tüm öğretmenlerimize vereceğiz” türünden açıklamalarına karşın, sınava giren öğretmen sayısı, 595 bin 598’dir. Bu, sınava girme koşullarını taşıyan öğretmenlerin yüzde 96 gibi bir oranı oluşturmaktadır.

Bu durum ve nedenlerinin, günümüzde kamu çalışanları sendikalarıyla ilgili kafa yoranların öncelikle ele alması gereken bir sorun olduğu açıktır.

  • 1. Bu bildiriyi imzalayanların isim ve imzalarının bulunduğu belgenin bir örneği, 2011 yılında yine bu kurulun üyesi olan Hulisi Gökçe tarafından kurum arşivinde saklanması için Eğitim Sen Genel Merkezi'nde Yapılan bir toplantı sırasında dönemin Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıc’a vermiştir. Hulisi Gökçe, aynı toplantıda bu belgenin bir fotokopisini de kişisel olarak saklamam için bana verdi.
  • 2. Hayrettin Uysal bu mektubu daktilo ile üç nüsha olarak yazmıştır. Bunlardan biri arşivlenmek üzere CHP parti arşivine verilmiş, biri Süleyman Demirel’e gönderilmiştir. Son nüshayı ise Hayretin Uysal kendine almıştır. Hayrettin Uysal bu nüshayı yine 2011’de yukarıda sözü edilen toplantıda Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıc’a kurum arşivinde saklanması için teslim etmiştir.
  • 3. Söz konusu öğretmen sendikaları haklı olarak üyelerinin ÖKS’ye girmemeleri konusunda merkezi ya da ortaklaşa bir karar almamışlardır. Ancak açıklamalar ve yapılan eylemlerle bu konudaki niyetlerini açıkça göstermişlerdir.