Dinlemenin ve İzlemenin Ritmi | Fransız Ulusalcılığı 2: Cesar Franck

Bu hafta sizinle, Fransız Ulusalcılığı’nın ikinci dosyasında, kilise orgundan büyük ilham almış bir besteciye yer vermek istiyoruz: Cesar Franck

Haber Merkezi

19. yüzyıl, müzikte romantizm dönemidir. Özellikle Fransa’da 1789 yılında gerçekleşen devrimin ardından gelen ve Avrupa’yı yüzyıl boyunca etkisi altına alan 1830 ve 1848 devrimleri, ülkeler arasında giderek “ulusalcılık” başlığı altında tekilleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Artık Almanya, Fransa, İtalya, Çarlık Rusya’sı, Avusturya gibi ülkelerden çıkan besteciler, kendi kültürel ögelerini öne sürmek üzere müziği başlıca bir dil olarak kullanmaya başlarlar. Müzikte ulusalcılık akımı, Enternasyonalizm’in haliyle karşıtı bir görüşü sergilemektedir.

Ulusalcılar, kendi kültürel kimliklerini incelemek, özümsemek ve bunu sanatta yeniden yorumlama amaçlarını sergilemişlerdir. Fransa’da ise, Barok dönemin büyük bestecileri arasında Jean-Baptiste Lully (1632-1687), François Couperin (1668-1733) ve klasik döneme geçişin temsilcilerinden Jean-Philippe Rameau’nun (1683-1764) ardından, 19. yüzyılda Hector Berlioz’dan (1803-1869) itibaren başlayarak birçok bestecinin kendi edebiyat, resim ve toplumsal kimlik gibi başlıklardan yola çıkarak eserlerini yazdığını gözlemleriz.

Fransız müziğinde iki çalgının sanatsal amaçtan da ayrı olarak toplumsal yaşamda yerini bulduğunu söyleyebiliriz: Klavsen ve kilise orgu. Klavsen, özellikle saray yaşamının vazgeçilmez bir “eşyası” olarak kullanılmaktadır; klavsen çalmak için profesyonel müzisyen bir olmaya gerek olmadan, aristokrat yaşamın önemli bir eğlence ve güzel zaman geçirme unsuru olarak bu çalgı uzun süre kullanılmıştır. Kilise orgu ise, adından da anlaşılacağı gibi, Katolik Kilisesi’nde ayinlerde kullanılan bir çalgıdır. 1789 devriminin ardından kilise, her ne kadar büyük sarsıntı geçirmiş olsa da toplum hayatından tamamen dışlanmış değildir ve 19. yüzyılda çeşitli bestecilerin dinsel müzik yazmaya devam ettiğini söyleyebiliyoruz. Dinsel içeriğin müzikten iyice koparılması için gerekli radikal hamleyi Claude Debussy (1862-1918) gerçekleştirecektir.

Bu hafta sizinle, Fransız Ulusalcılığı’nın ikinci dosyasında, yukarıda bahsettiğimiz üzere toplumsal yaşamın içine dahil olmuş çalgılardan biri olarak kilise orgundan büyük ilham almış bir besteciye yer vermek istiyoruz: Cesar Franck (1822-1890).

Cesar Franck, aslen Belçika’lıdır; Liège doğumludur. Ancak 1835 yılında (13 yaşındayken) Paris’e geçiş yapan Franck, iki yıl sonra şehrin ünlü konservatuarında eğitim görmeye başlar. Piyano, org eğitimlerini tamamladıktan sonra ilk besteleme girişimlerinde bulunur ve bu eserler sayesinde Franck, dönemin ünlü (ve bir başka ulusalcılığın temsilcisi olan) Franz Liszt (1811-1886) tarafından yüreklendirilir. 1847 yılında, kilisede org çalma görevine yönelik ilk deneyimlerini edinir. İlerleyen yıllarda kilise orgunda geliştirilen teknolojik yenilikler (pedal sistemi gibi), Franck için bir avantaj haline dönüşür ve 1858 yılından itibaren, Sainte-Clotilde Bazilika’sında kilisenin müzik üstadı olup, en ünlü org yapımcılarından Cavaillé-Coll’un üretimi orgda çalışmaya başlar. Franck, bu görevi yaşamının sonuna kadar yürütmüştür. Cesar Franck’ın çok önemli olan ve yine ölümüne kadar yürüttüğü bir başka görev ise, 1872 yılında emekli olan bir org hocasının boşalan kadrosuna önerildiği üzere Paris Konservatuarı’nda profesörlüktür. Franck, konservatuarda Vincent d’Indy ve Ernst Chausson gibi sonraki nesillerin başka Fransız bestecilerini yetiştiren bir hoca olur. Öğrencileri tarafından saygıyla anılan hocanın ünlü lakabı ise “Peder Franck”’tır.

 Kilise orgu, Katolik Kilise’si için vazgeçilmez bir dua ögesidir. Pazar ayinlerine girişten çıkış anına kadar org, duanın eşlikçisi konumdadır. Çalgı, bir senfoni orkestrasının geniş ses yelpazesine denk çok türlü olanakları tek bir bütünlüklü sistemde toparlamaktadır. Orgun çeşitli ses renkleri, klavyelerin yan taraflarında yer alan düğmeler aracılığıyla kullanılır. Ses üretimi, hava yoluyla çok sayıda borudan çıkarak gerçekleşir. Hem klavye hem pedal katmanı çalıcı tarafından aynı anda kullanıldığı üzere org çalmak, sıra dışı bir koordinasyon ve teknik beceri gerektirir. Orgun, en hafif ses nüansından, bir katedralin dışarısından bile duyulabilecek gürlükte ses nüansına kadar geniş bir ses şiddeti aralığı vardır. Org için eserler yazan birçok büyük besteci arasında kuşkusuz Johann Sebastian Bach (1685-1750) özel bir konumdadır. Bach’ın ardından müzik tarihinde orga özel olarak ilgi duyan ve ayrıca org çalan besteciler olmuştur ki Franck, bu konuda bir örnektir. 

Maryland, A.B.D.

Org, aynı zamanda Kilise’nin çok önemli bir unsuru olduğu için, salt müzik alanında kalmayıp toplumsal hayatın da içine girmiştir. Profesyonel besteci veya yorumcu olmayan, ama belli bir seviyede müzik eğitim almış ve nota okuyan başka insanlar da kilisenin müzik sorumlusu olarak orgun başına geçmektedir. 

Cesar Franck ise yalnız düzenli org çalma görevini üstlenmiş olmakla kalmayıp, bestelediği eserlerin içeriğini oluşturan üslubu için, orgu ilham kaynağı olarak görmüştür. Elbette bu bağ, yalnızca orgun kendi zengin ve karmaşık ses alanı üzerine kurulu değildir; Franck, 19. yüzyıl Fransa’sında toplumsal hayatta etkisi bitmemiş olan dindarlığı benimsemiş bir bestecidir. Franck’ın “Mutluluklar” (Les beatitudes) adlı oratoryosu, onun dindarlığının önemli bir örneğidir. Ayrıca, çok ünlü eserleri arasında Re minör Senfoni, “Lanetli Avcı” (Le chasseur maudit) başlıklı senfonik şiir, piyano ve keman için sonat, piyano için Prelüd, Koral ve Füg gibi eserlerinde, org tınılarının çarpıcı şekilde benzetme ile yansıtıldığı fark edilebilir. Ayrıca, org için çok sayıda eser bestelemiştir. 

Ünlü heykeltıraş Auguste Rodin’in yaptığı büstün yer aldığı Cesar Franck’ın mezarı, Montparnasse Mezarlığı

Fransız burjuvazisi için din, yaşamsal bir kaynak olarak görülebilir. Bunun Fransız müziğinde açıkça yansımasını gözlemlemek kolaydır. Dinsel dürtülerin, insan doğasına özgü duyguların yoğunluğunu harekete geçirecek şekilde sanat eseri aracılığıyla yansıtılması, burjuvaziye uygun sanatı tanımlayan durumlardan biridir. Hector Berlioz’un, ilk seslendirilişinde 400’ten fazla müzisyenin yer aldığı Requiem’i (Ölüler için ayin) bu konuda dikkat çekici bir örnektir (bu eseri, Fransız Ulusalcılığı yazı dizimizin bir sonraki dosyasında paylaşacağız). Ayrıca, tıpkı başka burjuvaziye uygun sanat eserlerinde olduğu gibi, oluşturulan içerikte malzemelerin (müzikte ses katmanlarının) uç noktada yoğun kullanımı ve katılımcı üzerinde özellikle duygu yoğunluğunu matematiksel veya mantıksal üstünlüğü aşacak şekilde, hatta o eserin varmak istediği en önemli hedef olarak duygusal anlam yansıtmak söz konusu olmaktadır. Bu hafta paylaşmak istediğimiz Cesar Franck’ın Prelüd, Arya ve Final başlıklı piyano eseri, bu teşhise bir örnek teşkil etmektedir. Müzikte malzemelerin (notalar ve ritm), formel yapılanmanın ve içeriğin, müziğin kendi dilsel ifade gücüne uygun olarak ele alınması, yukarıda bahsedilen durumun önüne geçilmesi için geçerli bir çözüm vermektedir. 

Birbirine bağlı üç bölümden oluşan Prelüd, Arya ve Final’in ilk bölümü, açıkça bir org müziği gibi başlamaktadır. Ancak daha ilk dakikasında ses şiddetinde çarpıcı karşıtlıklar öne çıkar. Büyük ses mimarisi, adeta büyük Fransız katedrallerini yansıtmaktadır. İkinci kısım olan Arya, sözsüz bir şarkı olarak ele alınabilir. Yine de halen duaya eşlik eden bir orgun ses renklerini açıkça duyarız. Final bölümü ise, Arya bölümünün dinginliğine çarpıcı bir kontrast oluşturacak şekilde fırtınalı bir havadadır. Yukarıda bahsedilen, dinleyicide uyandırması hedeflenen duyguları ölçüsüzce harekete geçirme durumu, bu kısımda açıkça fark edilir. Eserin bitiriş kısmında ise, Prelüd kısmında duyurulan ilk koral ihtişamla tekrarlanır ve sonra dingin bir havada müzik sona erer.

Lugansky – Franck - Prelüd, Arya ve Final