19 yıllık AKP iktidarı Türkiye'yi emek cehennemine çevirdi

Bugün 3 Kasım, AKP'nin iktidara gelişinin 19. yıldönümü. AKP iktidarı geçen bu 19 yılda özellikle işçi sınıfı için büyük bir yıkıma sahne oldu.

Haber Merkezi

AKP iktidara geldiği tarihten itibaren kesintisiz “emek karşıtı bir program” uyguladı. Emeğin birçok hakkının baskılanmasına, ücretlerin reel olarak gerilemesine ve örgütsüzlüğün yaygınlaştırılmasına dayanan politikalar, işsizliğin yüksek bir düzeye oturması ve yoksullaşmanın derinleşmesi ile sonuçlandı. Bu açıdan bakıldığında AKP’nin ilk dönemi ya da partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi durumu değiştirmedi. AKP, emeğe saldırı politikalarında hep tutarlı ve kararlı oldu. Bunca yıl iktidarda kalabilmesini de bu politikalardaki tutarlılığı ve kararlılığına borçlu. 

Yeni çalışma rejimi

Esnek çalışma biçimlerini mevzuata sokan ve patronların lehine kullandığı boşluklar içeren 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 2003 yılında yasalaştırılması, birçok sektörde serbestleştirmeler ve toplam tutarı 62,5 milyar dolara ulaşan özelleştirmeler ile yeni bir çalışma rejimi kuruldu. Bu rejimin önemli bir ayağı, sermaye sınıfının yıllardır özlemini duyduğu emeğin örgütsüzleştirilmesi ve baskılanması ile inşa edilmişti. Nitekim, 2012 yılında yürürlüğe sokulan 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda 12 Eylül Darbesi’yle gelen grev yasakları, sendikal barajlar ve örgütlenmenin önündeki engeller büyük ölçüde korundu. AKP, 2003 yılından itibaren 17 grev erteleme kararı verdi ve işçi sınıfının temel mücadele silahlarından birisi olan grevi aslında fiilen yasakladı. 

100 işçiden 86’sı sendikasız

Sermaye açısından her şeyin yolunda gittiği AKP’li yıllar boyunca, sendikalaşma oranlarında kayda değer bir yükseliş görülmedi. Her 100 işçiden 86’sı sendikasız. Üstelik sendikalı olanların da neredeyse yarısı toplu iş sözleşmesi hakkından yararlanamıyor, yani bu kesimler gerçek anlamda örgütlü değil.

İşçi sınıfının örgütsüz ve pazarlık gücünün bulunmadığı AKP’li yıllarda elbette sömürü katmerlendi. Resmi istatistikler, 2009-2020 yılları arasında reel ücretlerin TL cinsinden sadece yüzde 2 arttığını, aynı dönemde verimliliğin ise yüzde 43’ün üzerinde yükseldiğini gösteriyor. Yani daha çok üreten ama kazancı artmayan bir işçi sınıfı var. Bu da AKP döneminde sömürü oranlarının artması anlamına geliyor.

Emek cehennemi

Reel ücretler ve verimlilik arasındaki makas açılırken, sermaye AKP’li yılların sunduğu bu büyük olanaktan vazgeçmeden bir geçiş talep ediyor. Üstelik yine söz konusu dönemde, Türkiye’de reel ücretlerin ABD doları cinsinden yüzde 35 gerilediğini görüyoruz. Bu gerilemeye 2021 yılındaki döviz kuru artışı da dahil edildiğinde, gerilemenin daha fazla olduğu ortaya çıkacak. AKP’nin 19 yıllık iktidarı boyunca, emek maliyetleri alabildiğine ucuzladı. Bu durum sermayenin önemli bir kesimi için ciddi avantajlar sunuyor. Zaten AKP de, şu anda yerli ve yabancı sermayeye bu “emek cehennemi” koşullarını pazarlıyor. 

Asgari ücret değil, ortalama ücret!

İşin diğer tarafında, ücret seviyelerinin ortalamada asgari ücret düzeyine indiği bir tablo duruyor. Çalışanların yaklaşık yarısının asgari ücret ve civarında kazanması, emekçi kesimlerin yaşamak için yeterli gelirden yoksun kalmaya başladığını gösteriyor. AKP’nin ilk yıllarında bu durum, emekçiler açısından borçlanma, sosyal yardım ağlarının genişlemesi ve geleneksel dayanışma biçimleri ile sürdürülebilmişti. Son yıllarda bu mekanizmaların ya ortadan kalktığına ya da yetersiz hale geldiğine tanık oluyoruz. Salgın sırasında iş bulamayan ya da iş bulsa bile yeterli ücret alamayacağını düşünen milyonlarca emekçi, işgücünün dışına çıkmıştı. Bu umutsuz kesimlerin önemli bir bölümünün halen işgücüne geri dönemediğini not edelim.

Türkiye’de emekçiler, AKP’li yıllarda ülke tarihinde daha önce yaşanmamış bir yoksullaşma süreci ile karşı karşıya kaldılar. Öyle ki, yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı ve geleceğe dönük çaresizlik hissinin emekçilerde giderek yaygınlaşması, AKP’nin toplumsal desteğini de artık eritiyor. Sermaye sınıfı biraz da, AKP iktidarının mevcut haliyle bu süreci yönetemeyeceğini düşündüğü için eleştirilerini arttırdı.