Şair yazar etiketi neyin nesi?

Kenan Sarıalioğlu, bir röportajında, sanatçı kavramını yeniden tanımlarken çok önemli bir tespitte bulunuyor. Diyor ki: “Sanatçıların, ilgisizlikten yakınmaya hiç hakları yoktur. Neden yakınıyorsun ki? Seni kimse zorla bu yola itmedi. Kimse sana resim yap, şiir yaz diye diretmiyor. Bunu sen istiyorsun. Eğer ki senin dünyaya dair bir derdin varsa bunu zaten ifade ediyorsun. Çünkü dertlisin. Ama bir hedefin, amacın varsa o zaman sen sosyal bir etiket peşindesin. Sanat alanında, dertlilerle amacı olanları birbirinden ayırmak lazım.

İsminin önünde şair, yazar, çevirmen, felsefeci ve hatta yayınevi sahibi gibi birçok unvan bulunan Kenan Sarıalioğlu, yaşamı boyunca bunları kullanmaktan özellikle kaçındı. O, sanatsal derinliğini hep sade bir vatandaş görüntüsü vererek yaşadı, yaşıyor. Bu yüzden böylesi bir tespitte bulunmak en çok onun hakkıdır diye düşünüyorum.

Kenan Hoca’nın “dertliler” diye nitelendirdiği kişiler, yetkinlik ve kalite bakımından kendilerini kanıtlamış, derdi sadece sanat olan sanatçılardır.
Öyleyse, sosyal etiket peşinde koşanlar kimler?

İnternetin hızla hayatımızı şekillendirdiği günümüzde, kültür ve sanat adı altında birçok sitenin varlığını biliyoruz. Özgün ve nitelikli ürün yayımlayanları ayrı tutarak, şunu açık ve net söyleyebilirim: Herkesi şair ve yazar yapan bu gibi siteler, edebi anlamda bir çürüme ve kirlenmenin de öncülüğünü yapıyorlar. Böylelikle kötü ile nitelikli ürünlerin yan yana oluşu, sanat ve sanatçı kavramlarının tüm tanımlarını altüst ediyor. Çünkü yazdıklarına kolayca yer bulabilenler, isimlerinin önüne hemen şair yazar etiketini koyabiliyorlar. Tek dertleri yazdıklarının beğeni alması ya da çok tıklanması olan bu zevatın sanatsal kaygısı olmadığı gibi eleştiriye de tahammülleri yoktur.

İşin garip tarafı, içlerinde hiç şiir kitabı okumamış “şairlerimiz” bile var. Okumama gerekçeleri de bir o kadar düşündürücü. Neymiş? Okuduğu şairin etkisinde kalırmış, taklit etmekten korkarmış. Oysa iyi bir taklit kötü bir metinden daha üstündür. Nazım, Attila İlhan, Cemal Süreya gibi isimlerin şiir esintilerini taşıyan yüzlerce iyi şiire rastlamak mümkün. Önemli olan, gerçekten edebiyata gönül vermiş kişinin çalışarak kendi dilini ve özgünlüğünü bulmasıdır. Bu da çok kitap okumaktan geçiyor.

Bütün algılarını beğenilmeye yoğunlaştırdıkları için, beğeni ölçütleri de çok farklı. Yazdıkları metinlerin edebi ürün olduğunu ailesi, yakınları ya da internette aldıkları okşayıcı yorumlar belirliyor. Bu gazla bir matbaaya ya da tamamen maddi çıkarlar için kurulmuş yayınevlerine koşup kitap çıkarıyorlar. Edebiyat adına ortaya çıkan kirliliğe mi yoksa kesilen ağaçlara mı üzülmeliyiz?

Yazdıklarının kalite ve özgünlüğünü öğrenmek isteyenlere, ciddi edebiyat dergilerine ürün göndermelerini tavsiye ediyorum. Önemli kalemlerin çıkardığı bu dergilerde yer bulabiliyorsanız sözüm yok. Ama bulamıyorsanız, oturup yakanıza iliştirdiğiniz etiketleri birer birer koparmakla işe başlayabilirsiniz.

[email protected]