Pesimist realite (Benan Çıplak)

Küresel ekonomi çarkının son hız döndüğü dünyada, insan hayatı başta olmak üzere her şeyin değersizleştiği ve ucuzladığı, her fırsatta dile getirdiğim bir olgu. Ve her geçen gün beni doğrular mahiyette olaylar meydana gelmekte. Gerek iç gerekse dış gündemimiz bu örneklerle dolup taşmakta adeta.

Ülkeler arası dostluk kurma hevesinin bedeli nedir ve bu bedel kimlere ödetilmektedir? Bunlar üzerinde düşünülmesi gereken konulardır. Ülkelerin kendi çkarlarını ön planda tutması doğaladır fakat çıkarları için neler yapabilecekleri, bu ülkelerin yakın tarihleri, diplomatik duruşları ve eylemleriyle doğru orantılıdır.

ABD’nin yakın tarihine baktığımızda, çıkarları için hak hukuk insanlık gözetmeksizin, sınırsız bahane üretme kapasitesini kullanarak haksız bir savaşım verdiğini rahatlıkla görebiliriz. Süpergüç denilen ABD’nin bu konumuna kendisiyle dost olma çabasında olan ülkeler sayesinde geldiği açıktır. Yakın ilişkiler kurduğu ülkelerden faydalanmak yahut faydalanabileceği ülkelerle yakın ilişki kurmak, “dost” olmak gibi bir alışkanlığı var maalesef süpergücümüzün. Yeni kankası daha doğru bir ifadeyle epeydir görünen kankası ise Türkiye. Milliyet Gazetesi Washington temsilcisi Pınar Ersoy’la görüşen Obama’nın müttefik Türkiye’ye takdirleri göz yaşartıcı cinsten. Obama’nın bazı sorulara cevap vermeye lüzum görmemesi, diplomasi ile kıvırma ve kaçma kavramlarını nasıl harmanladığının usta bi görünümü adeta. Satır aralarına gizlediği Erdoğan ile dostluk tabanının çatırdamaları ise net bir şekilde duyulabilmekte. Dostluğun ve ilişkilerin çıkar boyutu ise kapalı kapılar ardında.

Özellikle Suriye konusunda dostunun fikirlerine fazlasıyla önem veren ve isteklerini emir telakki eden Türkiye’nin geldiği durum ise tam bir vehamet örneği. Kaynakları kendi vatandaşlarına doğru dürüst yetemeyen Türkiye’nin Suriye’li sığınmacılara sürekli ve sınırsız kucak açışı, neticelerini sürekli göstermekte. Hatay’ın Reyhanlı ilçesi Cilvegözü Sınırkapısı’nda meydana gelen patlama, Türkiye’nin Suriye konusundaki politikasının başarısızlığının ve sancılı sürecin bir sonucu. Ne yorum yapılırsa yapılsın, nasıl bir açıklama getirilirse getirilsin ölenler geri gelmeyecek ve hiçbir siyasinin hassas ve sorumlu üzüntü açıklamaları bu sonucu değiştirmeye yetmeyecektir.

Ödetilen bedeller ve bedel ödeyenlerin durumu ortadadır ve bu çarkın momentumuna bağlı olarak daha da ciddi bir hal alacaktır. İmralı süreci, Suriye süreci, yeni Anayasa süreci, başkanlık süreci, seçim süreci gibi bir çok süreci aynı anda başarıyla sonuca ulaştırma çabası, bir kolda birden fazla karpuz taşıma örneğinden farksızdır. Süreçlerin çakışması, olası sonuçların çatışması, beraberinde neler getirecek neler götürecek merak konusu. Bu şartlar altında görünen köy optimist beklentilere yer bırakmamakta, kılavuza ise hiç gerek kalmamakta…