1 Haziran “normalleşme”sinden itibaren başlayan bu garipliğe ilk kez 12 Temmuz tarihli yazımızda dikkat çekmiştik.
Kritik ve ciddi durumdaki hastaların aktif vaka havuzundaki oranı artıyor
O tarihten beri yoğun bakımdaki (durumu ciddi hastalar) ve entübe (durumu kritik hastalar) hasta sayılarının aktif (yani hastalığı halen devam eden) hasta havuzu içindeki ağırlığı anormal bir şekilde artıyor.
Bu gösterge, hastalığa tanı koymakta ne kadar geç kalındığı ve tedavinin etkinliği konularında fikir verir. Aşağıdaki tabloda salgının başından itibaren 15 günlük aralarla nasıl seyrettiğini gösteriyoruz (son sütun).
1 Nisan’ı bir tarafa bırakırsak (çünkü o tarihte salgın henüz yeniydi, test sayıları çok yetersizdi, solunum yetmezliği olanlara test yapılıyordu, dolayısıyla testle bulunanlar daha çok ciddi-kritik hastalardı) 1 Haziran’a kadar aktif hasta havuzunda yoğun bakımdaki ve entübe durumdaki hastaların oranı %3 ile %4,5 arasındaydı. Bu tarihten sonra ise düzenli bir artışla %15,1’e kadar yükseldi. Üstelik test kriterleri giderek gevşetilmiş olmasına rağmen.
Benzer şekilde, 1 Haziran sonrasında yoğun bakımdaki ve entübe durumdaki hastaların sayısında, günlük vaka sayısındaki azalmaya rağmen, tam 1,8 kat artış oldu.
Bu arada vakaların yaş dağılımı da değişmedi. Haziran sonundan beri 65 yaş ve üzeri hastaların toplamdaki oranı hep %10-11 arasında seyretti. (Örneğin 29 Haziran’da %10,9, 26 Temmuz’da %10,1). Bu önemli, zira ciddi ve kritik hasta sayısını belirleyen en önemli faktör yaştır. Nitekim ülkemizde covid-19’dan ölenlerin %39’u, bu yaş grubunun toplam nüfustaki ağırlığı yalnızca %9 iken, 65 ve üzeri yaştadır.
Olağan yaklaşım ve parametreler bu garipliği açıklamaya yetmiyor
Dolayısıyla soru yine gündemde: Günlük vaka sayısı azalırken, tedavi protokolü aynıyken, vakaların yaş dağılımında zaman içinde herhangi bir değişim ortaya çıkmamışken, bu gariplik neden?
Neden günlük ve aktif hasta sayıları azalırken, ciddi ve kritik durumdaki hastaların sayı ve oranı artıyor?
1) Virüsün bu garipliği açıklayacak yönde mutasyona uğradığına dair bir kanıt yok. Yani gariplik biyolojiyle açıklanamaz.
2) Yoğun bakımda yatan ve entübe durumdaki hastaların yatış sürelerinin kısaldığını Sağlık Bakanı’nın açıklamalarından biliyoruz, dolayısıyla bu gelişme durumu ciddi ve kritik hastaların aktif hasta havuzundaki oranının artmasını değil, tam tersine azalmasını gerektirir.
3) Bazı öğretim üyeleri, sözünü ettiğimiz garipliği açıklamak için tıbben gerekmediği halde bazı hastaların eskisine göre daha fazla oranda yoğun bakıma alındığını, yoğun bakımdaki şişmenin buna bağlı olduğunu belirtiyorlar. Saçma. Yoğun bakım hizmeti zor bir işken, hasta ve sağlık çalışanları açısından ek riskler yaratacakken neden böyle yapılsın? Üstelik bu varsayım entübe hasta sayısındaki artışı hiç açıklamaz.
Dolayısıyla söz ettiğimiz garipliği olağan bir yaklaşımla, olağan parametrelerle açıklamak imkansız.
Veri mi gizleniyor, kitler mi hatalı, hastalara ulaşma problemi mi büyüdü?
Geriye üç seçenek kalıyor:
1) Sağlık Bakanlığı’nın enformasyon sistemi içindeki kimi noktalarda günlük vaka sayıları eksik bildiriliyor olabilir.
2) Eğer yakın zamanda ortaya atılan Bakanlığın kullandığı test kitlerinin hasta bulma gücünün %40 olduğu iddiası doğruysa, kullanılan kitler durumu hafif olan hastalar ile taşıyıcıları saptayamıyor olabilir.
3) Hastalığı hafif seyreden vakalar yazın getirdiği rehavetle sağlık kuruluşlarına daha da az başvuruyor olabilir.
İlk ikisi konusunda Bakanlık bilimsel müdahalelerde bulunmalıdır: Enformasyon sistemini ve kitleri yeniden ele almalıdır: Salgın boyunca hangi firmalardan kaç kit satın alınmıştır, bu kitlerin hasta bulma gücü nedir?
Üçüncü ihtimalin işaret ettiği sorun ise daha çok test uygulayarak, riskli grupları tarayarak aşılabilir.