Asistan hekimlerden 36 saat isyanı: 'Bizi asıl yıpratan şey yalnız bırakılmak ve ayrımcılık'

Asistan hekimler 36 saat kesintisiz çalıştırma sistemine isyan etti. Hem kendileri hem de hastalar için oldukça sağlıksız olan çalışma sistemine tepki gösteren asistan hekimler, nöbet sonrası izin haklarını talep ediyor. Bir asistan hekim, çalışma koşullarını, salgın günlerinde neler yaşadıklarını ve taleplerini soL’a anlattı.

Haber Merkezi

Salgınla mücadelede ön safta mücadele veren asistan hekimler, sağlıksız çalışma koşullarına isyan etti. 36 saat aralıksız çalıştırılan asistan hekimler, "36 saat uyumamış bir şoförün arabasında ne kadar güvenli yol alabiliriz? 36 saat hiç uyumamış bir pilotun kullandığı uçağa binmek ister miydiniz?" diye sorarken, çalışma koşullarının düzeltilmesini talep ediyor. Bir asistan hekim, çalışma koşullarını ve yaşadıklarını soL’a anlattı.

‘Mesai bitiyor nöbet başlıyor, nöbet bitiminde yeniden mesai…’

Türkiye’deki üçüncü basamak hastanelerin tamamına yakınında asistan hekimler 36 saatlik çalışma sistemiyle çalıyor ve nöbet ertesi izin kullandırılmıyor. Mesaisini bitiren asistan hekim ardından nöbete kalmakta ve asistan hekimler geceyi hastanede hizmet vererek geçirdikten sonra ertesi gün görevli oldukları birime tekrar mesai sürelerini tamamlamak üzere gönderiliyor.

‘Ücret karşılığı da gasp ediliyor’

Mesai tamamlamak demişken: Resmi olarak tanımlanan mesai saatinin 8 saat olmasına rağmen; özellikle cerrahi birimlerdeki birçok asistan için bu süre resmi olmayan şekilde 12 saatin üzerinde ve bu asistanların resmi çalışma saatlerinin dışındaki çalışmalarının ücret olarak karşılıkları da açıkça gasp ediliyor. Nöbetler esnasında gerek sarfedilen efor gerekse fiziki koşullar nedeniyle hekimler dinlenme ihtiyaçlarını optimal düzeyde karşılayamıyor. Bu imkanlar hastane özelinde değişmekle birlikte büyük oranda dinlenme odası, yatak ve nevresimler, tuvalet, duş gibi temel ihtiyaçlar konusunda dahi büyük eksiklikler bulunuyor. Üstüne üstlük belirli saatin üzerinde ödenmeyen nöbet ücretleri sebebiyle asistan hekimler tuttukları nöbetlerin maddi karşılıklarını da alamıyor, ailelerine ve bireysel yaşamlarına ayıracakları zamanı hastanede geçiriyorlar.

‘Okuma yapmamız, akademik çalışmada yer almamız mümkün değil’

Bu koşullar altında kendini sürekli yenilemesi gereken meslek grubu olan asistan hekimlerin 10 nöbet tutarken okuma yapması, akademik çalışmalarda yer alması da mümkün görünmüyor. Bu kendini gerçekleştirme ve mesleki tatmin anlamında da eksiklikleri beraberinde getiriyor.

‘Tükenmişliği artırıyor, hastalara verilen hizmetin verimini düşürüyor’

Bu durum hekimlerde tükenmişliği artırırken hastalara verilen sağlık gibi oldukça önemli ve temel bir hizmetin verimliliğin düşmesine neden oluyor ve asistan hekimlerin uzmanlık dallarını seçerken nispeten rahat olarak atfedilen bölümlere yönlenmesine sebep oluyor. Her yönden sağlıksız bu durumun toplumdaki farkındalığının da oldukça düşük olduğu tarafımızca gözlemlenmiş, yalnızca hekimlerin yakın çevrelerince bilinen bir durum olduğu görülmüştür.

Sık sık verilen örnekte olduğu gibi 36 saat uyumamış bir şoförün arabasında ne kadar güvenli yol alabiliriz? Çünkü hekimlerimiz mevcut durumda bu şekilde çalışmak zorunda. Bu yalnızca hekimleri değil geniş çerçeveden bakıldığında toplum sağlığını da etkileyecek bir konu ve uzun zamandan sonra çözüme kavuşturulması gerekiyor.

‘Şiddetin her türlüsüne maruz kalıyoruz’

Bu zorluklara ek olarak asistan hekimler; şiddetin her türlüsüne sıkça maruz kalıyor. Polikliniklerde, servislerde ve yoğun bakımlarda uzman ve öğretim görevlilerinin adına hasta bakmalarına rağmen; herhangi bir şekilde hasta danışabilme olanağı bulamamaktadır.

Hocaların kendi anlatmaları gereken dersler asistan hekimlere hazırlatılıyor ve bu durum eğitim adı altında normalleştiriliyor. Normalleştirilen şeyler bununla da sınırlı değil.  Asistan hekimlerin birbirleri arasındaki ve hocalarla asistanlar arasındaki kıdem ilişkileri;  yoğun baskıları, tehditleri, şiddeti ve tacizi beraberinde getiriyor. Bu şekilde baskılanan asistan hekimlerin hem emekleri sonuna kadar sömürülüyor, hem de nitelikli eğitim hakkından mahrum bırakılıyor. Kadın asistan hekimler için bu saydıklarımız daha da çekilmez bir hal alıyor. Ataerkil düzenin getirdiği roller  gereği kadın asistanlar, özellikle cerrahi kliniklerde dışlanıyor ve yıldırılmaya çalışılıyor.

‘Salgın döneminde de durum farklı değil’

Salgın döneminde birçok yerde vardiyalı düzene geçilmesine rağmen bu söylediklerimiz aynen devam ediyor. Salgınla mücadelede kurulan vardiyalı sistemde de asistanlar hep ön saflarda yer almalarına rağmen ciddi şekilde kişisel koruyucu ekipman sıkıntısı yaşadılar. Emeklerinin hakkı olmayan düşük ücretlerinde bile kesinti yapıldı. Hasta olduklarında bu iş kazası veya meslek hastalığı olarak sayılmadı.

‘Asistan hekimleri asıl yıpratan şey yalnız bırakılmak ve ayrımcılık’

“Normalleşme” başlamış ve 36 saatlik düzene geçilmiş olsa da pandemi hala devam ediyor ve bu süreç uzayacak gibi görünüyor. Pek tabii hastanelerdeki kaotik durum ve ileriye dönük planlamalar da belirsizliğini koruyor. Bu belirsizlik sürerken asistan hekimlerin geçmiş ve gelecek sorunları da devam ediyor. Pandemiye dair gerekli bilgilendirmeler, uyarılar yapılmaksızın hatta kişisel koruyucu ekipman kullananları toplum içerisinde telaşa sebebiyet vermekle eleştirmek suretiyle asistan hekimler sahaya tabiri caizse bir başlarına, öylece bırakıldı. Bir pandemi eylem planı olmaması sebebiyle kısa süreli çözümler ile asistanlar ön cephelere sürülerek pandemiyle baş edilmeye çalışıldı. İlk etapta kişisel koruyucu ekipman temininde yaşanan direnç ve günlük belirli sayıda maske gibi uygulamalar yapılmıştı. Bu süreçte pek çok asistan hekim muhtemelen enfekte oldu. Ardından semptomu olan ve test yaptırma talebinde bulunan hekimlere karşı dirençle de karşılaşıldı. Asistan hekimleri asıl yıpratan şey bu süreçte yalnız bırakılmak, sürekli olarak yapılan plan değişiklikleri ve plansızlıktan doğan ayrımcılıklardır.