ANALİZ | Ukrayna krizi: Rusya'nın zor denklemi

Batılı emperyalistler sonunda Rusya'yı gerçekten 'caydırıcı' bir hamle yapmaya mecbur bırakırlarsa buradan başta bölge halkları olmak üzere bütün dünyanın kayıpla çıkacağı açık olsa gerek.

Gözde Kök

2014'ten bu yana zaman zaman şiddetlenen Ukrayna krizi bugün yeni bir üst eşiğe ulaşmış bulunuyor. Batıda koparılan 'Rus istilası' yaygarasıyla birlikte uluslararası kamuoyu hiç bu kadar savaş olasılığını hissetmemiş, savaşı konuşmamıştı. ABD NATO'daki ortaklarıyla birlikte Rusya'ya karşı birikmiş hesaplarının rövanşı için kolları sıvamış görünüyor. Kabaca son 10 yılda Rusya'ya o kadar çok mevzi kaptırdılar ki, itibarını toparlamak isteyen NATO ve liderlik vasfını güncellemeye ihtiyaç duyan ABD yönetimi için bundan aşağısı kurtarmazdı. Batı Rusya'yı savaşa kışkırtmak için var gücüyle çalışırken, Ukrayna'nın kişiliksiz, faşizan rejimi gerçek bir çatışma ihtimalini güçlendirmek amacıyla kendini bir savaş makinesine dönüştürme gayretinde. Bu kararlı saldırganlık karşısında diplomatik girişimleri bir bir boşa düşen Rusya'nın ne gibi caydırıcı askeri adımlar atabileceği merak konusu. Rus yönetiminde de bu konuda bir netlik var gibi görünmüyor.

ABD sıkıştırıyor

Yakın tarihte örneklerine rastladığımız bir manipülasyon türüyle bir kez daha karşı karşıyayız. Batılılar, öne sürüldüğü haliyle gerçekle pek az ilişkisi olan bir tezi ağız birliği içinde ısrarla dile getirerek dünya kamuoyunda Rusya karşıtı havayı güçlendirmeye çalışıyorlar. 'Rusya'nın Ukrayna'yı istila edeceği' yönündeki iddianın düşmanı köşeye sıkıştırmak, panikletmek, yanlış kararlar vermeye zorlamak ve mevzi kaybettirmek gibi amaçlar taşıdığı açık. Koparılan istila yaygarasına eşlik eden bir dizi askeri, ekonomik ve diplomatik adım olmasa, Rus dış politika yapıcıları, paniklemeyecek kadar deneyimli ve güçlü yanlarını nasıl kullanacaklarını iyi biliyorlar. ABD'li askeri uzmanların bile efsane gözüyle baktığı SU34'leri, Avrupa'ya yönelik kullanabilecekleri enerji kartları var. Ayrıca, ABD yönetimi, Biden döneminin başından beri NATO'nun yeniden kendi liderliği altında tek sesli hareket etme yeteneği kazanması için elinden geleni yapsa da, Almanya ve Fransa, Rusya konusunda huzursuz partnerler olmayı sürdürüyor, kendi muhalefet ve iç kamuoylarının baskısıyla karşılaşıyorlar. ABD onları Rusya'yla çatışma durumunda ortaya çıkacak enerji krizine karşı rahatlatmaya çalışarak imkansızı deniyor. Almanya ve Fransa temelde bir Avrupa meselesi olarak gördükleri Ukrayna krizinde inisiyatifi büsbütün kaybetmek istemeseler de, 2015 Minsk sürecinden beri etkisiz varlığını sürdüren 'Normandiya formatı' (Fransa, Almanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna'nın oluşturduğu dörtlü müzakere formatı) sadece top çeviriyor. Macron bir kez daha Ukrayna konusunda Rusya ve ABD arasında arabulucu rolüne soyunacağını açıkladı. Buradan Macron'un seçim hesapları dışında kimse bir şey beklemiyor. Sonuçta inisiyatif ABD'de ve kısmen ABD'nin Rusya operasyonlarının baş destekçisi İngiltere'de.

ABD Rusya'nın güçlü değil zayıf noktalarına odaklanarak, diplomatik hamlelerini «stressiz» karşılıyor. Rusya'nın sınırlarına dayanan NATO güçlerinin daha fazla konsolide edilememesi, NATO'ya bölgede daha fazla genişlememesi yönünde yasal güvence talebi hala askıdayden ABD inadına, Fransa, İspanya, Danimarka ve Hollanda'yı peşine takarak, Doğu Avrupa'ya askeri yığınak yapmaya, Ukrayna ordusunu silahlandırmaya devam etti. 26 Ocak'ta Amerikan Dışişleri Rus yönetimine ilettiğini bildirdiği cevabi mektupta özetle silahsızlanma gibi daha genel başlıklarda diplomatik yolları kapatmasa da, NATO'nun bölgede 'açık kapı politikasında' geri adım atmayacağını belirtmiş oldu. Böylece ve beklendiği üzere Rusya'nın kırmızı çizgileri aşılıverdi.

Rusya içinde de tartışma var

Gerçekten de bu noktada Rusya'nın ne yapacağı ilginç bir konu haline gelmiş durumda. Rus devlet çevrelerinden 'ABD'ye önleyici bir nükleer saldırı düzenleyelim, ondan sonra masaya oturalım' çıkışları geliyor. Bunun bir kontrolsüzlük mü, kontrollü bir 'biz de deliyiz' mesajı mı olduğunu tahmin etmek zor. RFKP'nin geçen hafta Duma'ya Lugansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri'nin tanınması için verdiği teklifin yarattığı etki de ilginçti. Hükümet içinden RFKP'nin bu hamlesine tepki gösterenler oldu. Hükümetin, batı ile tam bir çözümsüzlük durumunda öne süreceği bir kartın, RFKP tarafından 'erkenden ortaya konmasına' eleştiriler geldi. Diğer yandan sanki hükümet RFKP'nin teklifi vesilesiyle 'bu da gündemimizde var' demiş oldu.

Burada Rus yönetimi nasıl bir şeyin içine çekildiğinin farkında. Zaman kazanmaya çalışıyor ama çok da zaman kalmamış gibi. Bir askeri çatışmanın içine şu anki haliyle çekilmekten kesin olarak hoşnutsuzlar. Ukrayna sınırına yığılan 100 bin kişilik askeri kuvvetin ve birkaç gün önce Karadeniz'de en etkili silahlarıyla gerçekleştirilen büyük gövde gösterisinin ötesinde ne gibi adımlar atılabileceği Kremlin'de hararetle konuşuluyor olmalı. Sorun şu ki, Rus yönetici sınıfı içinde 2014'teki atılgan ruh halinden pek eser yok. İki gün önce Anglosakson bloktan gelen, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali durumunda 'eşi görülmemiş yaptırımların' yolda olduğu açıklaması göz korkutuyor. Yeni yaptırım paketinin gücü bizzat Putin'e yaptırım uygulamak gibi provokatif başlıklardan ziyade, asıl Rus patronlarının canını yakacak unsurlardan geliyor. Dünyanın her yerinde parası dolaşan Rus patronlarının döviz transferlerinin engellenmesi gibi örneğin. Deribaska'nın gaz şirketlerinin başına geldiği gibi lisanslarının süresinin kısıtlanması ya da tamamen iptali gibi örneğin. Bütün bunlar Rus sermayesinde ciddi etki yaratmış olmalı. Yaptırım beklentisinin etkisi kendini borsadaki ani düşüşte ve rublenin değer kaybında gösterdi bile.

Emperyalist basında Rusya'nın olası işgal stratejilerine kadar her şey konuşuluyor. Örneğin The Economist, Rus ordusunun Belarus ve Ukrayna sınırı olmak üzere iki ayrı koldan girerek Kiev'i işgal edeceğini iddia ediyor. Bu tür iddialara ciddiyet kazandırmak için ABD ve İngiltere, vatandaşlarına ülkeden çıkma çağrısı yaptı, diplomatik temsilcilikleriyle ilgili çeşitli önlemler açıkladılar. Oysa bütün amaç ve gerçek bir olasılık Rusya'yı Donbass bölgesine resmi bir müdahaleye zorlamak gibi duruyor. Eğer bu doğruysa en kestirme yoldan gidiyorlar. 24 Ocak'ta DHC başkanı Denis Puşilin Ukrayna'nın Donbass sınır bölgesine 120 bin asker yığdığını bildirdi. 25 Aralık'ta 'Birleşik Kuvvetler Operasyonu' bölgesinde saldırı hazırlıkları olduğu, bölgede yaşayan insanların kovulup Ukraynalı askerlerin yerleştirildiği, ülkenin diğer önemli merkezlerinde de askeri hareketlilik görüldüğü basına yansıdı. Eş zamanlı olarak Anglosakson hükümetlerinden yurttaşlarına Ukrayna'dan çıkma çağrısı geldi. Ukrayna ordusunun Donbass'a kapsamlı müdahale etmesi için ideolojik, siyasi ve askeri koşulları yaratmak, Ukrayna ordusunu Donbass halkının üstüne sürmek ve Rusya'yı bölgeye müdahaleye mahkum etmek. Yaptıkları bu. O zaman da Rusya Ukrayna'yı 'istila etmiş' olacak.

Tüm bu gelişmeler Rus yönetici sınıfının hem yekvücut davranma yeteneğini sınıyor, hem de onu adım atmaya zorluyor. Rusya şu konjonktürde batılı rakiplerini herhangi bir çatışma yaşanmadan geri püskürtemezse bunun yalnızca dışarıda değil, içeride de sonuçları olacak. Anaakım Rus askeri analistlerinin 2008'deki başarılı Gürcistan müdahalesi örneğinin tekrarlanamayacağı, Ukrayna'nın Rusya'nın yeni Afganistan'ı olabileceği yönündeki uyarılarına buradan bakmak daha doğru olur.

Bu koşullar altında, Rus yönetimi, her şeye rağmen Donbass'ta 2015'te Minsk anlaşmalarıyla ortaya çıkan çerçeveye sadık olmak konusunda direniyor. Ukrayna'nın Lugansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetlerini resmen tanımak ve özerkliklerini kabul etmek anlamına gelen bu çerçeveyi kolay kolay kabul etmeyeceği ortada. Burada Normandiya dörtlüsü bir dizi verimsiz müzakereye daha imza atabilir. ABD'den gelen yazılı yanıta rağmen Rusya'nın NATO'nun genişlemesi konusunu gündemde tutmaya devam edeceği, ABD'yle birebir diplomasi manevralarını da sonuna kadar zorlayacağı düşünülebilir. Ancak yaşanan süreç çeşitli kontrolsüzlüklere gebe. Batılı emperyalistler sonunda Rusya'yı gerçekten 'caydırıcı' bir hamle yapmaya mecbur bırakırlarsa buradan başta bölge halkları olmak üzere bütün dünyanın kayıpla çıkacağı açık olsa gerek.