'Sadece özgür olmak istedim': Muhammed Ali’nin radikal yankıları

Ali kendi dönemine göre şekillendi. Ancak ölümü bize, kendi dönemini şekillendiren biri olduğunu hatırlatıyor.

Çeviri: Sevcan Çevik

soL'un notu: Muhammed Ali'nin radikal-politik düşüncelerinin izini süren bu makale, Dave Zirin tarafından yazıldı ve 4 Haziran 2016 tarihinde The Nation'da "‘I Just Wanted to Be Free’: TheRadical Reverberations of Muhammad Ali" başlığıyla yayımlandı. 


Yankılar. Haykırışlar değil yankılar. Muhammed Ali’nin ölümü, şüphesiz insanların kafasında Frazier ve George Foreman’ a karşı yaptığı epik boks maçlarını ya da ırkçılık ve savaşa karşı haykırışlarını canlandıracak. Ancak Muhammed Ali’yi olduğu gibi görmek için anlamamız gereken yankılar var: Muhammed Ali şimdiye kadar yaşamış en iyi sporcudur. Muhammed Ali’nin siyasi kimliğini yok edip toplu tüketime uygun zararsız bir simgeye dönüştürme çabalarına karşı en güçlü silahımız bu yankılardır.

Dr. Martin Luther King 1967’de Vietnam Savaşı’na karşı çıktığında ana akım medya ve “dış politika”ya odaklanmamasını salık veren kendi danışmanları tarafından eleştirilmişti. Fakat daha ileriye giderek ve kendi tutumunu haklı çıkarmak için bir konuşmasında :“Muhammed Ali’nin dediği gibi; hepimiz -siyah, kahverengi ve yaşlı- aynı baskı sisteminin kurbanlarıyız.” demişti.

Nelson Mandela Robben Adası'nda hapsedildikten sonra, duvarların bir gün yıkılacağına dair Muhammed Ali’nin kendisine umut verdiğini söylemişti.

Tommie Smith ve John Carlos Mexico City’deki madalya standında yumruklarını kaldırdığında taleplerinden biri “Muhammed Ali’nin unvanının geri verilmesiydi.” Ali’ye “Siyahi Atletin İsyanının Savaşçı Azizi” diyorlardı.

Alabama’daki Öğrenci Barışçıl Koordinasyon Komitesi (SNCC) gönüllüleri 1965’te bağımsız bir siyasi parti kurduğunda Kara Panter’i sembol olarak kullanan ilk grup olmuştu. Sloganları kedinin siyah silüeti altında şampiyondan aldıkları  “Biz En Büyüğüz.” idi.

Billie Jean King sporda kadınlar için eşit haklar kazanmaya çalışırken, Muhammed Ali ona "Billie Jean King! KRALİÇE SENSİN!" demişti.  Billie Jean bu sözün kendisini cesur hissettirdiğini söylüyordu.

Peki ama neden Muhammed Ali böylesine radikal dalgalanmalar yaratabiliyordu?  Buna verilebilecek en kısa cevap; Amerikan hükümetine karşı çıkması ve bu çıkışında muzaffer olmasıdır. Ancak mesele bu kadar basit değildir.

Muhammed Ali’nin yaptığı, spora ve şiddete düşkün bir kültür olduğu kadar siyahilere suçlu muamelesi yaparken siyahi atletleri ilahlaştıran bu kültürde güçlü olma kavramını yeniden tarif ederek cesaret fikrini kollektifleştirmesiydi. Şampiyonun sokaktaki sözleri ve ringdeki yaptıkları sayesinde cesaret sadece Sonny Liston’a karşı direnmiyor, aynı zamanda bedeli ne olursa olsun güce karşı doğru olanı haykırıyordu. O varlığı ve kişiliğiyle çok basit ve tehlikeli bir dersi öğreten bir boksördü. “Gerçek adamlar barış için dövüşür; gerçek kadınlar ise sesini kavgaya katılmak için yükseltir.”  Bryant Gumbel’ın yıllar önce söylediği gibi "Muhammed Ali korkmayı reddediyordu.” Ve bu şekilde davranarak diğer insanlara cesaret verdi."

Ali’nin en sevdiğim sözü “Bir kayayı hastanelik ettim. Bir tuğlayı dövdüm. O kadar hastayım ki ilacı hasta ettim.” ya da buna benzer sözleri değil. Vietnam savaşına sürüklenmeyi reddettiğinde bokstan uzaklaştırıldığı zamanlardaydı. Ali, eşit barınma hakkı için memleketi Lousville’de bir gösteriye katılmıştı. O zaman demişti ki:

Neden Lousville’deki “Zenci” diye adlandırılan insanlar köpek muamelesi görüp en temel insan haklarından yararlanamazken, bir üniforma giyip memleketimden kilometrelerce yolu Vietnamda’ki Kahverengi insanlara bombalar ve kurşunlar yağdırmak için gitmemi istiyorlar ki? Hayır, sırf beyaz köle efendileri dünyadaki koyu tenli insanlar üzerindeki tahakkümlerini sürdürebilsin diye başka bir ezilen halkın öldürülüp yakılmasına yardım etmek için evden kilometrelerce yol gitmeyeceğim. Bu tür kötülüklere dur demenin günü bugündür. Böyle bir tutum sergilememin bana milyonlarca dolara patlayacağını söyleyenler oldu. Ancak daha önce söyledim ve tekrar söyleyeceğim. Halkımın gerçek düşmanı burada. Adalet, özgürlük ve eşitlik için mücadele edenleri köleleştirmeye çalışanların piyonu haline gelerek dinimi, halkımı ya da kendimi küçük düşürmeyeceğim. Savaşın 22 milyonluk halkıma eşitlik ve özgürlük getireceğine inansaydım beni sürüklemelerine  gerek kalmazdı; hemen yarın kendim savaşa katılırdım. İnançlarım için mücadele ettiğimde kaybedeceğim hiçbir şey yok. Beni hapse atabilirler. Ne olmuş yani? 400 yıldır hapisteyiz zaten.

Bu yalnızca siyahi gücün beyanı değil aynı zamanda küresel direniş hareketi içinde bir araya gelen ezilen halkların uluslararası dayanışmasının bir ifadesidir. Bu ifade yurt dışındaki savaşları ülke içindeki siyahilere ve fakirlere yapılan saldırılarla bağdaştıran nitelikteydi ve toplumun o zamanlar en yüce mevki olarak gördüğü Şampiyonluk mevkisinden söylenmişti. Bu görüşleriyle sadece ana akım medyanın ve ülkedeki sağ kanadın nefretini kazanmadı. Aynı zamanda, medyadaki liberallerin ve Ali’nin İslam Milleti’ne (Nation of Islam) üye olmasından ve Başkan Lyndon Johnson’un Vietnam savaşına karşı çıkmasından hoşlanmayan ana akım sivil haklar hareketinin hedefi haline geldi.

Ancak her türlü yola başvurarak ırkçılığı durdurmak için ortaya çıkan bir hareketin ve yeni baş gösteren savaş karşıtı mücadelelerin yeniliğine rağmen Ali dönüştürücü bir figürdü. 1960'ların ortalarında, savaş karşıtı ve ırkçılık karşıtı hareketler paralel yollar üzerinden ilerliyordu. Ağır sıklet şampiyonunun ise her iki yolda da mücadeleye katkısı bulunuyordu. Şair Sonia Sanchez’in iç yakıcı bir güzellikle ifade ettiği gibi "o zamanların coşkusunu şimdiye aktarmak çok güç.” O zamanlar yeni üne kavuşan kişilerin akıntıya karşı direndiği zamanlardı. Genç siyah kardeşlerini orantısız bir güçle öldüren bir savaş vardı ve karşısında da ayağa kalkmış “Hayır” diyen yakışıklı, komik, romantik genç bir adam. Bir an için düşünün! Mücadelesini ringden siyaset arenasına taşıyan ve taviz vermeyen ağır sıklet şampiyonu, büyüleyici bir adam. Mesaj yerini bulmuştu." Biz hala Muhammed Ali’nin vermeye çalıştığı mesajın tamamını duymaya çalışıyoruz: barış için mücadele etmenin gerekliliğine dair olan mesaj.

Malcom X ile olan atışmaları, 1970'lerdeki apolitikleşmesi, sağlığı bozulurken savaş çığırtkanlarının kendisini payanda olarak kullanma çabaları üzerine makaleler yazılabilir ve yazılmalı da. Fakat mirasının en önemli parçası 1960'larda korkmayı reddettiği zamanlardır. Yıllar sonra dediği gibi "Bazı insanlar bir kahraman olduğumu düşünüyordu. Bazları yaptığımın yanlış olduğunu söyledi. Ama yaptığım hiçbir şey vicdanımla ters düşmedi. Lider olmaya çalışmıyordum. Sadece özgür olmak istedim.” Dövüş değil, yankıları. Yankılar hala yeni nesiller tarafından hissediliyor. Bu yankılar şampiyonun adının bizden sonra da yaşayacağını temin ediyor.

Bill Russell’ın 1967’de çok iyi ifade ettiği gibi: "Muhammed Ali için endişelenmiyorum. Geri kalanlar için endişeleniyorum." Bu söz her zamankinden daha doğru.