Sen ağlama

Kerem Esenoğlu'nun "Sen ağlama" başlıklı köşe yazısı 23 Kasım 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

ABD yönetiminden Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye son Gazze krizindeki arabuluculuk çabasından ötürü teşekkür gelmesi, Kasımpaşavari çıkışların sonuç getirici olmadığını herhalde göstermiştir birilerine. Söz konusu teşekkür, Mısır’ın “bölgesel güç” oluşuna vurgu yapılarak sunuldu ki, bunu atlamayalım.

Kendi adıma, ABD’nin teşekkürüne mazhar olmak pek övünülecek bir şey değilse de, bölgesel güç olma oyununda önceleri ABD’nin itelemesiyle kendisini gerçekten bir güç sanan Türkiye’den çok asıl “bölgesel güç”ün kim olduğu konusunda önemli bir işarettir bu “teşekkür”. Önemi burada benim açımdan da.

Erdoğan hükümeti, özellikle Suriye konusunda gördüğü ABD desteğini, politikalarının olumlanması olarak kabul etti uzunca zaman. Oysa daha geçtiğimiz haftalarda Suriye konusunda da “inisiyatifi” elden kaçırmıştır ki çok çarpıcıdır bu. Desteklediği muhalif yapının ABD/Batı tarafından reddedilmesi “bölgesel güç” iddiasını çürüten yegane gelişmedir Türkiye’nin. Gazze krizinde de başbakanın, kırk yıl öncesinin “akıncı gençlik” döneminden kalma onca söylemine rağmen (Neydi o “öleceksek adam gibi ölelim”, “İsrail hesabını iyi yapsın” demeler?) “meseleyi” şimdilik de olsa Mısır’ın ağırlığını koyarak çözmesi ikinci şamardır Türkiye hükümetine.

Tunus Dışişleri Bakanı da Gazze’ye gidip, yaralıları ziyaret etti ama tek bir damla gözyaşını görmedik biz adı geçenin. Ya herkesten gizli gizli ağladı ya da bu tür durumlarda duyguların biraz geri plana atılması gerektiği konusunda bir hayli eğitimli. Belki de, ki en önemlisi, tribünlere oynadığının sanılmasından endişe ederek ciddi bir devlet adamı duruşu sergiledi. Tunus Dışişleri Bakanı’nın Ahmet Davutoğlu’ndan daha duygusuz olduğu iddia edilemez. Acılarını dışa vururken, kişinin, bunu daha çok kendi kendisiyle baş başa kaldığı zamanlarda yapması, samimiyetinin de sorgulama konusu yapılmasını önleyecektir.

Dış politika ağlak bir biçimde yürütülmüyor malum. “Gelirsem fena yaparım”ın da pek bir etki gücü yok. Böyle bir tutum Kahire Üniversitesi’nde Erdoğan’a alkış kazandırır ama muhatapları, “titremelerine” yol açacak kadar korkutmaz. Mısır yönetimi, işin içine gözyaşını, kuru gürültü tehdidi karıştırmadan, hem de bir dönemin en militan İslamcı figürü Mursi’nin liderliğinde, Sedat zamanında İsrail’le yapılan anlaşmaları hatırlatarak (bu anlaşmaları fesh etmeyeceğini de açıklamıştı Mursi) yaptı yapacağını. Her şeyden önce ülkesi ile mevcut ilişkiyi sürdürmek istiyorsa, Gazze’de ateşkesi gerçekleştir baskısı yaptı İsrail’e. Bozulur, sürer, ihlal edilir ayrı mesele ama sağlanmasına katkıda bulunduğu bu ateşkesle, en azından bölgedeki krizlere müdahale konusunda Türkiye’den ne kadar daha etkili olduğunu gözler önüne serdi.

Filistin’in solcu/laik karakterli mücadelesine yıllarca sırt çevirmiş bir zihniyetin mensupları olarak, şimdi sadece İslamcı bir önderlik mevcuttur diye birden bire Filistin yanlısı kesilmek içeride işe yarıyor olabilir ama dışarıda hatta Filistin’de pek kaale alınmıyor. Mavi Marmara olaylarının yıldönümünün Filistin’de hiç anımsanmaması nasıl bir şeydir?

Çünkü orada yıllarca var olan emperyalist destekli Siyonist İsrail’in baskısıyla çok çok farklı/etkili mücadele yöntemleri geliştirmiş bir kitle var. Gözyaşı artık unutulmuş bir “refleks”. Mursi de Mısır Dışişleri Bakanı da herhalde ağlamayı biliyorlardır. Ancak, ellerinde İsrail’i “frenleyecek” güçlü argümanlar olduğundan gözyaşı dökmelerine gerek kalmadı belli ki.

Politika da budur zaten. Masaya koyacak “bir şeylerin” varsa pazarlığa girersin. Bölgesel güç olmak, “kolunun altında” güçlü dosyalarının olmasıyla ilgilidir. Doğal gazda Rusya’ya mahkumsan, elektriğin Bulgaristan’dan geliyorsa komşularınla “sıfır sorun”lu olman çok kolay. Dayılanmadan önce kendi gücünden haberdar olursan herkes için iyi olur bu.

Suriye’den “okkalı” bir şamar yediğini, Dışişleri Bakanı’nın hakkında Client State (Uşak Devlet) Irak’ın tutuklama kararı çıkardığını, ABD’nin seni takmadığını, Mısır’ın hem bölgede hem de kısmen de olsa dünyada etkili olmaya başladığını gördüğünde sana yapılacak tek bir şey kalır: Gazze’de yakınlarını kaybedenlerle birlikte ağlamak.

Davutoğlu, biraz da kendisine ağlamıştır.

Kuşkusuz.