Düşlerimiz satılık değil

Öğretmenlere ABD’nin “sözleşmeli okul” modeli anlatılıyormuş yeni eğitim yılına hazırlık seminerlerinde.  İyice ticarileşen, öğretmenlerin kiralandığı, sınırsız serbestliğin para ile satın alındığı okullar bunlar. 200 lira ile 500 lira arasında değişen bol zamlı okul servisi ücretleri de açıklandı geçen hafta. Eğitim müfredatı, bilimsellik, yaratıcılık, çocukların iç dünyası falan oralara varamadan düştük bu yükün altından nasıl kalkılır derdine. Yediğimiz etten, içtiğimiz suya, çocuklarımızı göndereceğimiz okula kadar günlük yaşamımızın her bir dönemecinde tedirginlikle yol alırken hep birlikte, bir kitaptan ve yazarından bahsetmek istiyorum bu yazıda. Bambaşka bir dünyayı özlemeye ve onun için mücadele etmeye değer olduğunu düşündürdüğü için…

“Düş Kurma Kuralları”, en az ismi kadar şaşırtıcı bir kitap. Düş kurma anlarımız zaten en özgür olduğumuz zamanlar değil miydi? Bu işin kuralı mı olurdu?  Sevgi dolu, eğlenceli ve yaratıcı yazar Gianni Rodari: “bu bir kuram değil, deneme bile sayılmaz, sadece çocukların kendi öykülerini yaratmalarına yardımcı olmanın bazı yollarını anlatıyorum” diyor kitabı için. Kendisi alçakgönüllü davransa da çok daha ötesine ulaştığı açık.

1920’de Kuzey İtalya’da bir fırıncının oğlu olarak dünyaya geliyor Rodari. Mütevazı çocukluk yaşamının içinde şiir ve müzik hep var oluyor. İtalyan faşizminin doruk yaptığı yıllarda, bir lise öğrencisiyken tanışıyor marksizm ile. İkinci Dünya Savaşı sırasında daha net bir politik duruş sergilemesi gerektiğini düşünerek Komünist Parti’ye üye oluyor. Yazmaya olan yeteneğini Komünist Parti için gazete yayımladığı günlerde fark ediyor. Çocuklar için şiirler ve öyküler yazması ise gazetenin kendisinden bunu talep etmesiyle tesadüfen başlıyor. İlk zamanlar sadece sol çevreler tarafından okunsa da eserleri, giderek tanınırlığı artıyor. Ama İtalya’da asıl üne kavuşması kitaplarının Sovyetler Birliği’nde çevrildiği ve orada epey meşhur olduğunun İtalyan gazetelerinde haber yapılması ile oluyor. 

Sovyetler Birliği’nde özellikle Cipollino (bizde Soğan Oğlan olarak çevrilmiş) ile tanınıyor. Fakir bir soğan ailesinin meyve-sebze krallığındaki macerası. Prens Limon, Baron Mandalina gibi asillerin yanında, Avukat Bezelye, Doktor Mantar gibi orta sınıfların da olduğu bir krallık. Adalet ve dostluk öne çıkar, “meyve de olsa sebze de olsa iyiler her zaman kazanır” sonunda. Rodari sömürü düzenine karşı mücadeleyi, iyiliği ve güzelliği öykünün gücü ile aktarıyor küçük zihinlere.

Anne babalar, öğretmenler ya da yazmaktan ve düş kurmaktan hoşlanan herkes için yazdığını söylediği Düş Kurma Kuralları’nda, düşlerimizde ve öykülerimizde özgürleşmenin ipuçlarını veriyor. Tabulara, çocuklara öğretilen klasik bilgilere, yasaklara küçük bir tekme atıyor ve zorluyor sınırları. “Yaratıcılık, aykırı düşünceyle, yani sürekli olarak deneyimin oyunlarını bozacak şekilde düşünmeyle eş anlamlıdır” diyor ve her çocuğun yaratıcı olma potansiyeli taşıdığına inanıyor. Düş kurma ve öykü oluşturmadaki yöntemlerini çocuklara ve öğretmenlere anlatması için İtalya’da ve Sovyetler Birliği’nde okullara davet edilir ilerleyen yıllarda. Çocuklarla birebir çalıştıkça kendisi de öğrenmeye devam ediyor ve kitabında samimi, sıcacık bir dille aktarıyor paylaşımlarını. 

Masal kahramanlarını birbirine karıştırıyor, onlara yeni özellikler veriyor, “ya şöyle olsaydı” sorusuyla yepyeni sayfalar açıyor. Çocuklara verdiği farklı yol haritası ile hikayeyi en baştan kendi istedikleri gibi yaratma fırsatı sunuyor. Bir deneyiminde çocuklara isterlerse bazı “kötü” sözcükleri de kullanabileceklerini söylüyor. Bu sayede çocuklar için korku ve endişe kaynağı olan otorite figürlerinin bol “kaka”lı ya da “bok kafa”lı halleriyle artık komik ve kesinlikle ürkütücü olmayan şeylere dönüşmesine tanıklık ediyor. Tüm bunlar olurken çocuk kahkahaları uçuşuyor havada, çağrışımlar derinliklere uzanıyor ve özgürce düş kurmanın güzelliği çıkıyor ortaya. 

Gianni Rodari faşizme tanık olmuş, babasını küçük yaşta kaybetmiş, annesi tarafından zorluklarla büyütülmüş biri olarak düş kurmaktan hiç vazgeçmemiş gibi görünüyor. “Daha iyi bir dünyaya olan inancımız olmasaydı kim bizi bir dişçiye gitmeye ikna edebilirdi ki” diyecek kadar da eğlenceli. Çocukların erişkinleri gözleyerek, onların ağzından çıkanları iç dünyalarında özümseyerek büyüdüklerinin farkında. Aynı zamanda çocukların, büyüklerin onlara sunduklarının ötesinde bir dünyayı keşfetmeye her zaman hazır olduklarını da biliyor. Çocukları erişkinlerin dünyasında hapsoldukları yerden kurtarmaya çabalarken, biraz da büyükleri yeniden düş kurmaya davet ediyor aslında. Her şeyin satın alınabileceği algısının dayatıldığı bir sistemde Gianni Rodari’nin sözleri ne çok şey söylüyor: “Sözcüklerin olası her türlü kullanımı her birey için serbest olmalıdır. Herkesin sanatçı olması gerektiği için değil, yalnızca hiç kimsenin köle olmaması gerektiği için…” 

Düşlerimizi satın alamazlar. Biz izin vermediğimiz sürece…