150 yıl sonra bugün, Paris Komünü’nü selamladığımız günlerin hemen ardından Gezi’ye dönüyoruz yüzümüzü ve yine kadınları görüyoruz.

Komün’den Gezi’ye ‘asi’ kadınlar 

Komün’den Gezi’ye… Tesadüftür ki, kendi tarihimizin özel uğraklarından olan Gezi Direnişi’nin fitili, Komün’ün sonlandığı gün yani 28 Mayıs’ta ateşlenir. Yaklaşık 150 yıl aradan sonra…

1871’in 18 Mart’ında ilan edilen tarihin ilk işçi sınıfı iktidarının ömrü ne yazık ki sadece 72 gün sürebildi. Bu kısa sosyalist iktidar deneyiminden bugüne çıkarılacak çokça dersimiz olmakla birlikte çok daha fazlasıdır Komün. Bir halkın onurlu direnişinin, kararlılığın, yurtseverliğin ve elbette kadınların ön saflarda verdiği mücadelenin tarihidir. 

150 yıl sonra bugün, Paris Komünü’nü selamladığımız günlerin hemen ardından Gezi’ye dönüyoruz yüzümüzü ve yine kadınları görüyoruz. Barikatların ardında, ateşin hemen karşısında, alıyla moruyla, havaya kalkmış sımsıkı yumruklarıyla…

19 yıllık AKP iktidarı boyunca gericiliğe, laiklik karşıtlığına, bilim düşmanlığına en büyük direnç odağını kadınlar oluşturdu. Evinizde oturun, en az üç çocuk yapın, konuşmayın, okumayın, çalışmayın diye bas bas bağıranlara inat sokağa döküldü kadınlar. Haklarını savundular, tarihsel kazanımlarına sahip çıktılar.

Gay L. Gullickson, Komün’ün Asi Kadınları adlı eserinde kıvılcımın saçıldığı ilk günden Komün’ün ardından gerçekleşen mahkemelere kadar izini sürüyor o günlerin. Burjuva kökenli ve Komün’ün önderliğini üstlenenen kadın devrimcilerden, işçi sınıfının kadınlarına yani tüm “asi”lere yakından bakıyor. 

Kimdir Komün’ün kadınları? Hükümet tarafından gönderilen ve kendilerine silah doğrultmuş olan askerlere “Bize mi ateş edeceksiniz? Bize, kardeşlerinize? Siz, kocalarımız, çocuklarımız?” diye direnen ve silahların indirilmesini sağlayan kadınlardır.

Eş ve anne sıfatıyla barışçıl çözüm bulunacağına inanan ve ateşkes dileyen hemcinslerine “Paris’in kadın işçilerinin istediği barış değil, topyekun savaştır! Bugün uzlaşmak ihanet anlamına gelir! Paris teslim olmayacak!” diyerek çağrı yapan yurtsever kadınlardır.

Komün’ün kadınları cephane taşıyan, yaralılara yardım eden, gazete çıkarıp bildiri dağıtarak mücadeleyi örgütleyen, barikatlar kuran, ön saflarda çarpışanlardır. Hem de tüm bunları yan yana, omuz omuza mücadele ettikleri erkek yoldaşlarına rağmen yaptılar. Devrim mücadelesi, kadınların içinde olabileceği bir alan değildi, siyaset kadının işi olamazdı.

Enternasyonal’in delegesi olan Komün erkeklerinde bile kadınların erkeklerden daha zayıf bir doğaya sahip olduğunu ve evinde oturması, çocuklarını iyi yetiştirmesi, erkeğe itaat etmesi gerektiğini söyleyen Proudhon’un düşünceleri hakimdi. 

Komün’ün yıkılışının ardından süren mahkemeler ve kadınların yargılanma sürecinde burjuva gazetelerinin yorumları devrim mücadelesi ve kadına bakışın kanıtını sunuyor. Masumiyet ve güzellikleri ile mükemmel bir eş ya da anne olabilecek bazı kadınların nasıl olup da asileşebildiğine dair satırlarca yazıyorlar. İşçi sınıfından, kenar mahallelerden gelen "şirret kadınlar” tehlikeli olabilirdi elbette ama onlar için bile anlaşılır değildi devrimcilik.

Başlarındaki belanın açıkça kadınların öncülüğünde var olduğuna tanık olmuş olan burjuvalar açısından bu durum, bir hekim tarafından getirilen psikolojik bir açıklama ile kısmen de olsa açıklığa kavuşuyor: Komünarlar, Prusya kuşatması sırasında sarsılan ruhlarının neden olduğu bir akıl hastalığı çekmekteydiler. Kadınlar erkeklerden daha tehlikeli ve daha kötüydü çünkü beyinleri daha zayıf, duyguları daha canlıydı!

Aradan geçen 150 yıldan sonra memleketimizi yönetme iddiasındakiler bu zihniyetten daha ileride değiller. Elinin hamuruyla erkek işine bulaşan, itiraz eden, hakkını savunan, kendisine sunulan yaşamın ötesinde istekleri olanlar, onlara göre kadınlığın özünden, doğasından uzaklaşmışlardır. Toplumu bunlardan arındırmak gerekir. 

Kadınlarsa tüm bu karanlığa inat, Komün’den Ekim Devrimi’ne, Kurtuluş Savaşı’ndan Gezi Direnişi’ne akıllarıyla ve bilekleriyle ortak oldular. Bugünden yarına aynı direnci devrediyorlar. 

Tek fiskeyle yıkılır sandıkları kadınların ardında koskoca bir tarih yatıyor. İşte bu yüzden Gezi Direnişi dendiğinde hep o fotoğraf gelecek akıllara. Onlarca polisin karşısında dimdik ayakta, üzerine sıkılan tazyikli suya savrulan saçlarıyla yanıt veren tek bir kadın!