Ezilen, aşağılanan, baskı altında tutulan milyonların yıllardır biriktirdiği öfkeyi…Havada isyan kokusu var, alıyorlar. İsyanı büyütmenin tam zamanı.
Türkiye’nin resmi olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği 1 Temmuz günü, tesadüf olmasa gerek, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı Toplantısı’nın dördüncüsü yapıldı. Erdoğan da toplantıya katıldı ve günü kurtaran bir konuşma yaptı.
“Bizim mücadelemiz bu sözleşme ile başlamadı, bu sözleşmeden çekilince de bitecek değil. Uzun soluklu, toplumsal mutabakat gerektiren bir süreç olduğunun farkındayız” dedi.
Aynı Erdoğan yıllar önce kürtaj yapan kadını cinayet işlemekle suçlamıştı. Her aileye üç çocuk sipariş veriyordu, anneliğini bir kenara koyan ve kendini çalışma yaşamına adayan kadınları kadından saymıyordu. Toplumsal mutabakat dediğinin kendi dayatmalarını yaşama geçirmek olduğunu, tecrübe ederek öğrendik.
2007’den beri devam eden bu eylem planında, İstanbul Sözleşmesi’nin hükümleri ve ona uygun hazırlanan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun önemli yer tutuyordu. 1 Temmuz itibariyle hayata geçmiş olan yeni eylem planından ne beklemeliyiz? O satırlar kırpılacak, yerine süslü başka cümleler eklenecek ve bugüne dek nasıl sürdüyse kadına yönelik şiddetle mücadele öylece sürüp gidecektir.
Bugün eylem planları ile göz boyayan AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 66 olan kadın cinayeti sayısı, kadını aşağılayan, şiddeti meşrulaştıran söylemleri ve uygulamaları neticesinde her geçen yıl katlanarak arttı. Konuya el atmaya karar verdikleri 2007 yılında öldürülen kadın sayısı, o güne kadarki en yüksek sayıya ulaştı ve 1011 oldu.
Kadınlar tüm baskı ve zor kullanmalara rağmen itiraz etmekten, sokağa çıkmaktan vazgeçmedi. AKP’nin dayatmalarının karşısındaki en büyük direnç odaklarından biri haline geldi. AKP’yi İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamaya mecbur bırakan süreçte uluslarası alandaki sıkışma kadar kadınların mücadelesi de etkiliydi.
Başta Cumhurbaşkanı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı olmak üzere pek çok yetkili, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı Toplantısı yaparken, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı çıkan yüzlerce kadın yine sokaktaydı. Önceden karar verilmiş olduğu çok belli olan ağır bir şiddetle karşı karşıya kaldılar. Yürüyüş ya da basın açıklaması şeklinde gerçekleşecek eylem planlarını açıkça ortaya koydukları halde…
Eşlerinden, babalarından, abilerinden, patronlarından, hiç tanımadığı başka bir erkekten fiziksel, sözel, psikolojik ya da ekonomik açıdan şiddet gören kadınların sesi olmak için halka ait olan meydanlarda toplandılar. Bu kez devletten, devletin yetkili kıldığı polisten şiddet gördüler.
Kadınların toplu halde şehir merkezlerinde şiddet gördüğü bu ülkenin Cumhurbaşkanı aynı saatlerde çıktı ve dedi ki “Kadına yönelik şiddeti tıpkı salgınla mücadelede olduğu gibi, siyasi tartışmalara malzeme etmeden objektif şekilde ele almamız gerekiyor”.
Objektiflikten kastı ne bilmiyoruz ama dönüp dolaşıp toplumu ilgilendiren meselelerin “siyasete alet edilmesi”ne geliyoruz. Şu bir kaç paragrafta bahsi geçen olaylarda bile AKP’nin ürettiği siyaset bu kadar ortadayken, ısrarla dile getirdikleri siyasetsizlik çağrısını ancak etkili bir toplumsal karşı duruşun önünü kesme çabası olarak okuyabiliriz.
Kendi halkından her geçen gün daha fazla korkan bir iktidarın, tam da bu nedenle giderek saldırganlaştığı bir döneme tanıklık ediyoruz. Sokağa çıkılması bir yana, seslerin biraz olsun yükselmesine, itiraz içeren herhangi bir pankarta ya da sosyal medya paylaşımına bile tahammüllerinin olmadığı yıkıcı bir tepinme halindeler. Şiddete karşı mücadele ederken bile şiddetten başka yol bulamıyorlar.
Haksız sayılmazlar, geldikleri noktada başka çareleri yok. Sistemli gibi görünen saldırganlıkları aynı zamanda bir dağılmanın habercisi. Meselenin “Alt tarafı bir grup kadın sokağa çıkmış, bir kaç slogan atıp evlerine dönecekler”den ibaret olmadığını biliyorlar.
Öfkeyi hissediyorlar. Ezilen, aşağılanan, baskı altında tutulan milyonların yıllardır biriktirdiği öfkeyi…Havada isyan kokusu var, alıyorlar. İsyanı büyütmenin tam zamanı.