Dilin tarihsel gelişimi ve toplumsal düzen ile ilişkisine dikkat çekmek, güncel bir sorun olan kadın düşmanlığını besleyen dil ile mücadeleyi önemsizleştirmez, aksine güçlendirir.

Dil değişirse dünya değişir mi?

Kadına yönelik şiddet vakalarının arttığı dönemlerde sık sık karşılaşıyoruz cinsiyetçi dili karşıya alan sloganlarla. “Eşitlik dilde başlar”, “Kızını koru değil, oğlunu eğit”, “Dil değişirse dünya değişir” gibi…

Kadın cinayetinin olmadığı bir gün dahi geçirmediğimiz son haftalarda insanların sosyal medya hesaplarında isyan etmesinin anlaşılmayacak bir yanı yok. Cinsiyetçi dil ve tutumlara karşı sloganlar üretilmesinin ve bunların halk tarafından sahiplenilmesinin de.

Sorularım, içeriğe dair. Cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin bileşenlerinden biri olarak dil, burada nasıl bir işlev görüyor? Dili kullananların kötü niyeti, kadın düşmanlığı ya da eğitimsizliği mi asıl meselemiz? Dilimize ayar vermeyi becerebilirsek gerçekten değişir mi içinde yaşadığımız dünya?

Türkiye’de bugün hakimiyetini sürdüren ve kadının aleyhine işleyen dil kullanımının örneklerine bakarak konuyu ele alalım. Elinin hamuruyla erkek işine karışma, saçı uzun aklı kısa, kızını dövmeyen dizini döver… Hepsi de kadını, kız çocuğunu aşağılayan, kısıtlayan, baskı altına alan, gereğinde şiddeti meşrulaştıran söylemler. Sadece günlük yaşam dili değil, masalların, dizilerin, reklamların, haberlerin dilinde de aynı içerik hakim.

Dilin gelişimi insanlığın gelişiminde çok önemli bir aşamadır. Bu sayede insan toplumsal bir varlık olarak bugüne dek gelebilmiş, hem kendi hem de diğerlerinin yaşamına müdahale edebilme olanakları genişlemiştir. Bu bağlamda bugün dili değiştirmenin önemine yapılan vurgu anlamsız değildir. Dil, toplumları etkileyebilme gücüne sahiptir. AKP’nin iktidar olduğu günden bu yana algı yönetimine en etkili araçlarından biri olarak dili seçmesi tesadüf değildir.

Marx ve Engels, dilin de tıpkı bilinç gibi insanın başka insanlarla temas kurma ihtiyacından ve zorunluluğundan doğduğunu söyler. En başından itibaren toplumsal bir üründür ve insanlık var olduğu sürece de toplumsal bir ürün olarak kalacaktır. İnsana ait diğer zihinsel işlevlerde olduğu gibi dil de, tek tek bireylerin seçimi olarak değil, tarihsel gelişimin ve toplumsal düzen ilişkilerininin bir bileşeni olarak ele alınmalıdır. 

Bugün tartışılmaz bir gerçek olan cinsiyetler arasındaki eşitsizlik açısından da dil, kadını bazen bir cinsel objeye dönüştüren, bazen sadece evinin kadını ya da anne olmaya hapseden ancak her türlü baskı altında tutan ve şiddetin nesnesi haline getiren işlevin bir parçasıdır. Bu işlev dil ile sınırlı değildir ve var olan hakim ideolojiden bağımsız ele alınamaz. 

Tıpkı kadına yönelik şiddetin tek başına bir olgu olarak ele alınamayacağı gibi… Tekrar tekrar vurguladığımız gerçeği burada da hatırlamak durumundayız. Kadına yönelik şiddet, sömürüye dayalı, eşitsiz toplumsal gelişimin bir sonucudur. Şiddeti besleyen ya da kadını aşağılayan dilin gelişimi de bu süreç ile etkileşim içindedir. 

Dilin tarihsel gelişimi ve toplumsal düzen ile ilişkisine dikkat çekmek, güncel bir sorun olan kadın düşmanlığını besleyen dil ile mücadeleyi önemsizleştirmez, aksine güçlendirir. Nasıl ki, şiddeti var eden koşulları yaratan toplumsal düzeni değiştirmedikçe kadına yönelik şiddet de son bulmayacaktır diyor ancak kadına yönelik şiddetle mücadeleyi sosyalizme havale etmiyorsak; günlük yaşama işlemiş olan kadın düşmanı dil ile mücadeleyi de erteleyemeyiz.

Elbette aileden başlayarak, okulda, sokakta, iş yerinde, toplumsal yaşamın her alanında dili değiştirmenin, eşitlikçi bir iletişimi yaygınlaştırmanın yollarını arayacağız. Kadını baskı altında tutan her tür söyleme itiraz edecek, bununla savaşacağız. Ancak yetmeyecek…

Bir kız çocuğunun da tıpkı erkek çocuğu gibi eğitim fırsatlarından eşit yararlanma hakkı olduğu, istediği mesleği sürdürebileceği, istediği insanla evlenebileceği ya da evlenmemeyi, çocuk yapmamayı tercih edebileceği, bedeni hakkında söz söyleme hakkının sadece ona ait olduğu ve aklınıza gelen her türlü eşitlik ve özgürlük talebi, dilin değişimiyle değil tüm bunlara neden olan düzenin değişimi ile mümkün olabilecek.

Daha güçlü ve gerçek bir mücadele için söylemi değiştirme zamanı. Düzen değişirse dil de değişir!