Eski UZAY’lılar, hepsini, o güzel akıllarından, bilime olan inançlarından, çalışanlıklarından kucaklıyorum.

Uzaylı Yazı-2: Nerede o eski UZAY’lılar?

Geçen hafta uzaylı yazıların ilkini yazmıştım, Mars’tan Ay’dan bahsedip, insanlık uzaya yerleştiğinde ne iş yapacak diye atıp tutmuştum, okumadıysanız özet olsun.

Bu hafta da UZAY’da çalışmış Dünyalıları yazarak devam edeceğim. Hem de öz be öz Türkiyeli Dünyalıları. Kelime oyunu yok, yazıyı okumaya devam edin, ne kastettiğimi anlayacaksınız.

Geçen gün, komşularla bir bahçe sohbetindeydik, Ankara akşamları soğuk malum, ortada bir dış mekan sobası yanıyor biz de çevresindeyiz. Sobamız, çıkma bir çamaşır makinesi kazanından yapılma bir zihni sinir ürünü, adı “Ezik”! İsminin öyle olduğuna bakmayın, pek havalı ve de işlevsel.

İşte o sobamızın başında işten güçten sohbet ederken, Ezik’in ustası eski UZAY’lı dostum, önce kafasıyla sobayı işaret edip sonra havaya baktı, “İşte hem bunu, aha işte hem de şunu ben yaptım!” diye gülümsedi. Havada baktığı yer uzay, şunu da derken kastettiği  şey ise, gözlem uydusuydu! Sonuçta uydu dediğin de uzaktan baksan büyükçe bir çamaşır makinesi değil mi?..

Herneyse, dostumun sözünü ettiği uydu RASAT, Türkiye’de tasarlanıp üretilen ilk yer gözlem uydusu. 17 Ağustos 2011'de Rusya'dan fırlatıldı. Üç beş yıl çalışsa iyidir denilirken, hala yörüngede geziyor, atıldığı günden bugüne Dünyayı 50 binden fazla turlamış, 17 milyon kilometrekareden fazla görüntü çekmiş. Gerçek bir emektar.

RASAT projesinin öyküsü aslında 1998’de TÜBİTAK bünyesindeki araştırma enstitülerinden birinde, o zamanki adıyla BİLTEN’de, yani Bilgi Teknolojileri ve Elektronik Araştırma Enstitüsünde, başlıyor. Küçücük bir ekiple,Türkiye’nin kendi yer gözlem uydusunu yapma projesi başlatılıyor, 2000’li yıllarda önce BİLSAT adındaki uydunun geliştirilmesi ve İngiltere’deki benzeri uydulardan yararlanarak geliştirilen mühendislik modellemeleri gerçekleşiyor. 2004 yılında, önceki projelerden biriken deneyimle, RASAT projesi başlatılıyor. 

Sonra, Türkiye’nin başına AKP geliyor, diğer tüm TÜBİTAK birimleri ve araştırma geliştirme projeleri gibi, BİLTEN ve uydu projeleri de bundan payını alıyor.

2000’li yıllar TÜBİTAK enstitülerindeki son derece nitelikli ve deneyimli bilim insanları ile ülkenin üstüne çöken bilim düşmanı tüccarların çekişmesi ile geçiyor. 

Uydu geliştirmek, tasarlamak ve üretmek zor süreçler, tam anlamıyla “roket bilimi” yani. Ancak, işte bu roket biliminin pek de atla deve olmadığı kanısına sahip AKP rejiminde, bütçesi ve altyapısının devlet güvencesinde tutulması, kapsadığı insan gücünün gereken olanaklarla çalıştırılması, bilimsel ve toplumsal her tür desteğin koşulsuz sağlanması gibi temel konularda tam bir itiş kakış sürüyor. 

Bu arada, kurumun kuruluş yönetmeliğinde de değişiklikler yapılıp, 2006’da TÜBİTAK BİLTEN’in adı da değiştirilerek UZAY’a dönüşüyor. Atla deve olmasa da bu uzay mevzusunun mühim kabul edildiğini anlıyoruz.

İtiş kakış, TÜBİTAK’ın üst yönetiminde ve diğer birimlerinde de oluyor tabi, operasyonlar, tasfiyeler, iddianameler, soruşturmalar gırla. Tam o dönemlerde TÜBİTAK’ta bir başka araştırma enstitüsünde çalıştım, ve sözünü ettiğim kavga gürültünün göbeğinde kaldım, oradan biliyorum. Ama o kısım başka bir yazının konusu olsun.

Biz, UZAY’a dönelim. 2007 yılında, RASAT projesinin yanına bir yenisi geliyor, GÖKTÜRK 2. TÜBİTAK UZAY mühendisleri ve teknisyenleri çalışıyor, araştırıyor ve geliştiriyor. Bu ikinci projede TÜBİTAK UZAY’ın TUSAŞ ile işbirliği söz konusu, UZAY’lılar RASAT’ın uçuş modelleme çalışmalarının yanısıra, GÖKTÜRK-2’nin de mühendislik modeli ve entegrasyonunu yetiştirmeye uğraşıyor. 

Velhasıl, bu hummalı çalışma sonucunda RASAT ortaya çıkıyor, Ağustos 2011’de Kazakistan’ın Yasny Fırlatma Üssünden uzaya gönderiliyor. 

Bizim meşhur sobanın ustası dostumuz da orada, hatta, tabirimi uygun bulur umarım, RASAT’ın fitilini ateşleyenlerden biri! Türkiye’nin ilk yer gözlem uydusu fırlıyor, yörüngesine oturuyor ve  tam planlandığı şekliyle görüntü de iletmeyi beceriyor. Tüyler ürpertici bir başarıyla!

Fakat işte ne oluyorsa o aralar bizim memlekette, bu büyük “Milli” başarı sanki uzayda kaybolup gidiyor, ne Devlet töreni, ne kutlama, ne nutuk, ne tebrik. Hatta olaylar tam tersi yönde gelişiyor. 

Önce, 18 Ekim 2011’de uydu tarafından çekilen fotoğrafların TÜBİTAK'ın yer istasyonundan indirilmeye başlandığı duyuruluyor. Bunun üzerinden daha bir ay geçmeden UZAY’da aralarında 3 müdür yardımcısı ve bir çalışanın olduğu 4 kişi için TÜBİTAK'ın Ankara içi ve dışındaki çeşitli birimlerine geçici görevlendirmeler açıklanıyor. Bu taktiği, önceki yıllarda, TÜBİTAK’ın diğer birimlerinde de görmüştük. Ben de şahsen yaşadım, biliyorum, geçici görevlendirme dedikleri bildiğimiz sürgün. TÜBİTAK çalışanlarının özgün kamu sözleşme statüsü gereği işten çıkarılmaları pek kolay değil, o yüzden bu tür atma ama süründür taktikleri yaygın uygulandı o dönemde. 

Anlayacağınız, ülkenin seçkin, nitelikli, çalışkan ve dürüstlükle işlerine bağlı bu mühendis ve teknisyenlerine dönük bir operasyon hızla ilerletiliyor. TÜBİTAK UZAY, doğrudan enstitü müdürü dahil, farklı biçimlerde tasfiye ediliyor ve konudan uzak, uzmanlıkları ve deneyimleri olmayan kişilerle dolduruluyor.
.
Bir yıl içerisinde  bu operasyon çoğunlukla tamamlanmış, ve bu kez GÖKTÜRK-2’nin fırlatılma günü geldiğinde, UZAY enstitüsü bu uydunun neredeyse tümünde emeği, aklı, yüreği olanlardan arındırılmıştı.

Hatırlayalım o günü, 18 Aralık 2012, Recep Tayyip Erdoğan, GÖKTÜRK-2 uydusunun uzaya gönderilmesi nedeniyle yerleşkedeki TÜBİTAK UZAY'da düzenlenecek programa katılmak için ODTÜ’ye geldi. ODTÜ’lüler, “Bilim düşmanı, savaş çığırtkanı, ODTÜ’den defol diye” yürüdüler. Yüzbeş otobüsle, iki bin beş yüzden fazla polis, Erdoğan’ı koruma bahanesiyle ortalığı dağıttı. Tüm ODTÜ yerleşkesi, o da yetmedi çevre mahalle, duman altında kaldı.

Bu esnada GÖKTÜRK-2, bu kez Çin’den büyük törenle uzaya fırladı ve yörüngesine oturup işine koyuldu. Üzerinde emeği olanların halini taa oralardan görüp de vericileri sızlıyor mudur bilinmez...

Sonrası?

RASAT da, GÖKTÜRK-2 de hala uzayda işlerine güçlerine devam ediyorlar. Eski UZAY’lılar, TÜBİTAK tasfiyelerinin ardından özel sektördeki savunma sanayii şirketlerinde hızlıca iş buldular çalışıyorlar. Ancak, bildiğim gördüğüm kadarıyla, söz konusu uzay olduğunda içleri buruk, yürekleri kara. 

Tanıdığım tanımadığım, tüm eski UZAY’lıları, o güzel akıllarından, bilime olan inançlarından, çalışanlıklarından kucaklıyorum.

Hem bak işte bugün hala onların tasarladığı soba aydınlatıp ısıtıyor bizi şu kış soğuğunda!

Bu yazının hemen arkasından, eski UZAY’lıların öyküsünü bir de kendi ağızlarından sıcağı sıcağın yapılmış 2012 tarihli bir söyleşiden okumanızı öneririm. Bağlantısını aşağıda bulacaksınız.

https://haber.sol.org.tr/bilim-teknoloji/eski-bir-tubitak-calisani-anla…