Talih kuşu masalı

Bu yazıyı 2011’in son on gününe girerken okuyacaksınız. Bu bağlamda, özellikle büyük kentlerimizde aileler şimdiden hazırlıklara başlamış sokaklar (Beyoğlu vb gibi) ve de vitrinler albenili düzenlemelerle ışıklandırılmıştır. Yılbaşı (miladi) kutlaması son yıllarda “İslam” aleminin çağcıl ortamlarında da adet haline gelmiştir. Benim yeni yetmeliğimden bu yana aileler, yılbaşı gecesi radyodan piyango çekilişinde kazanan numaraları heyecanla izlerler, sonra da hayıflanarak bu kez de çıkmadı diye söylenirler, amortiden üç-beş lira kazanınca da “Hiç olmazsa zarar etmedik” diye avunurlardı. Ama şu soru hiç sorulmazdı. “Neden bir kişiye bu kadar ikramiye?”

Bu yıl 40 milyon TL bir kişiye çıkacak gelelim şimdi sorularımıza.

-Bu ikramiyeyi kazanma olasılığımız mı fazla yoksa ölme olasılığımız mı? Cevap kuşkusuz ölme olasılığımız daha yüksek.
-Bu ikramiyeyi iyi dağıtılmış 1000 bilet alanın mı kazanma şansı var, yoksa bir bilet alanın mı. Kuşkusuz 1 000, hatta 10 000 bilet alabilen kişi daha şanslı. Bu miktarda bilet alabilecek, satın alabilme gücüne sahip olanın mı bu paraya gereksinimi var, yoksa bir bilet alabilenin mi? Kuşkusuz, ancak bir bilet alabilen kişi böyle bir ikramiyeye ihtiyacı olandır.

Bu noktada, böylesine büyük bir ikramiyenin çıkma olasılığı ancak fazla bilet alan zenginlere daha yakın değil mi? Bu sorunun da yanıtı da evettir. Kısacası, bu ikramiye gerçekten ona ihtiyacı olanların yarasına merhem olmayacak. Ne Nimet Abla, ne de Uzun Ömer’in bilet gişeleri bu derde derman olabilir.

Milli Piyango idaresinin bu sene dağıtacağı toplam ikramiye miktarını bir yana bırakalım, sadece 40 milyon TL’lik ikramiye üzerinde bir sorgulama yapalım.

-1 kişiye 40 milyon yerine 40 kişiye 1 milyon TL vermek mi daha adildir?
-1 kişiye 40 milyon TL vermek yerine 80 kişiye 500 000 TL verilse kim karşı koyar?
-Bunun da ötesinde 1 kişiye 40 milyon TL yerine 400 kişiye 100 000 bin dağıtılırsa kim zarar eder?
-Bu minvalde devam edelim, 4 000 kişiye 10 000 TL’ye kadar ulaşabiliriz…

Tüm bu dağıtım hesaplarını yaparken toplumsal adalet tek kaygımız olmaktadır.

Milli Piyango zengin yaratma kurumu olmamalıdır. Bir anlamda “Para Vakfı” gibi çalışmalıdır. Eski vakıf sistemi hem toplumsal hizmetle görevli, hem de gelirin daha adil dağıtılmasına da katkıda bulunan kurumlardı.

Şans oyunları hem kamuya, hem de kumarbaza çalışan birer kurum haline dönüştü. At yarışları haftanın bir gününden, her gününe yapıldı. Yetmedi Spor Toto ile futbola da bu sistem yerleştirildi. Daha da ileri gidildi. Haftanın her gününe yaygın “lotarya”lar ortaya çıktı. Kumarın, kazanma hırsının girdiği her alanda “metalaşma” eğilimi ve de hırs yaygınlaşır. Bu koşullarda kimse şikeyi engellemekten söz etmesin.

Çok yakın gelecekte “İddaa” yaklaşımı genelleşecektir. Hemen her konuda “İddaa” gişeleri açılabilecektir. Japonya’daki ya da Finlandiya’daki ikinci küme maçları için bile Türkiye’de “iddaa” oynanıyorsa, varın, gerisini siz hesap edin. Her şeyi “metalaştıran” bu yapı milli irade diye yücelttiğimiz kavramı da kolaylıkla metalaştıracaktır. Seçimi kimin kazanacağı konusu artık “iddaa” konusu olma yolundadır.

Ölmeye yatma olasılığımızdan daha yüksek bir şansa “Talih Kuşu” adını vermek, küçük çocuğa ninni niyetine okuduğumuz masala benzer. Afyon etkisi yaratır. Oysa ki önümüzdeki yıllar emekçiler ve ezilenler adına nice girdaplar ve tuzaklarla dolu. Bunun için “Yalan-Dolan” dünyasının hazırladığı tuzakları uyanık ve de dirençli karşılamaya hazır olmalıyız. Kapitalizmin tüm yıkıcılığı ile egemen olduğu bugünkü küresel faşizm’den başka bir dünya vardır. O dünyaya bizi “Talih Kuşu” değil sosyalizmin akıl dolu amaçları ulaştırabilir.