Alaska’daki eğitim sistemi üzerine izlenimler

Alaska’nın herkesin ziyaret edebildiği bir yer olmaması yaşamımın en büyük zorluklarından biri. Göçmen vizeme bir türlü kavuşamadığım uzun süre boyunca her yıl birkaç aylığına Türkiye’ye gelebilmiş, ailem ve dostlarımla özlem giderebilmiştim.  Mümkünse her zaman ya da en azından bir süre daha böyle yaşamak istediğimi söylediğimde öğretmen bir arkadaşım vekil öğretmenliği denememi önerdi. Her gün işe gitme ya da tam gün çalışma zorunluluğunun olmadığı bu işi denemeye karar verdim. Henüz bir yıl bile çalışmadım ancak eğitim yaşamımızın, dolayısıyla eşitsizliğin merkezinde sayılacağı için olsa gerek, şimdiden önemli olduğunu düşündüğüm bir dolu gözlemim oldu. 23 Nisan vesilesiyle, heyecan ve kahrolma duygusunu bir arada yaşayarak gözlediklerimi sizlerle paylaşmaya başlamak istiyorum.

Bu yazıda daha çok müzik ve beden dersleriyle ilgili yazmak istiyorum ama önce genel bilgi vermem iyi olabilir. Vekil öğretmenler bir öğretmen ya da yardımcı eğitmen (paraeducator)bir nedenle okula gidemediği zaman onun yerine geçiyor. Yardımcı eğitmenler genel olarak sınıflarda ya da özel sınıflarda özel olarak ilgilenilmesi gereken öğrencilere destek oluyorlar.  Kadro bekleyen öğretmenler de basamak olarak bu işi yapabiliyorlar ama eğitimci olmanız gerekmiyor. Ülkemizde kadro beklerken ücretli öğretmenlik yapan öğretmenlere verilen korkunç düşük ücretler yanında burada vekil öğretmenlerin aldığı ücret oldukça iyi. 32 bin nüfuslu bir yerde nerdeyse her gün iş bulabiliyorsunuz. Diğer deyişle sınıfların öğretmensiz bir gün geçirmesi ya da özel eğitim sınıflarında eğitici başına çok fazla öğrenci düşmesi söz konusu olmuyor. 

İlkokullarda her öğretmen yalnızca 1 ya da 2 şubeden sorumlu. Şubelerin yanısıra müzik, beden, rehberlik gibi derslerin öğretmenleri de ayrı. En güzel şeylerden biri her öğretmenin kendi sınıfının oluşu. Bunun önemini özellikle bizde gitgide yok olmakta olan müzik derslerini gördüğümde anladım. Hem bu yüzden, hem de müziği çok sevdiğim için küçücük çocukların her hafta birkaç saatlerini her yanı müzik aletleriyle dolu bir odada geçirmelerini görmek bile yeniden çocuk olma isteği doğurdu bende. Katıldığım müzik derslerinde çocukların keman, gitar, flüt, ksilofon, davul çaldığını, nota okuduğunu, gitar ya da piyano çalan öğretmenlerine şarkı söyleyerek eşlik ettiklerini, aralarında Led Zeppelin’in de olduğu gruplardan şarkılar eşliğinde oyunlar oynadıklarını, lisede öğrencilerin gitar sınavlarına Pink Floyd’dan, Queen’den şarkılarla hazırlandıklarını gördüm.  Sınıftaki öğrencilerin her birinin en azından okulda kullanabildikleri kendilerine ait müzik aletleri var. Juneau okullarındaki müzik eğitimiyle ilgili fotoğraflara şu adresten ulaşabilirsiniz.

Ancak Juneau’da doğup büyümüş eşim de okula gittiği dönemde böyle güzel müzik derslerinin olmadığını, müzik aleti çalmanın olanaklı olmadığını söyledi. Devlet okulları bir yana, 4 yıl koleje gitmiş olmama rağmen okulda blok flüt dışında bir müzik aletini çalmak bir yana, gördüğümü bile hatırlamıyorum. Bu durum 7 sene koleje gitmiş kardeşim için de geçerli.

Beyin gelişimi üzerindeki olumlu etkisi üzerine sayısız araştırma olan müziğin diğer derslerde ve özel eğitim sınıflarında da önemli yere sahip olduğunu hayranlıkla gördüm. Okulda her sabah güne çocuklar için hazırlanmış, ritmi ve sözleri ile hem eğlendiren, hem öğretici şarkılarla başlanıyor. Kimi derslerde çocuklara değişik müzik aletleri tanıtılıyor, çocuklar sırayla bu aletleri çalmayı deniyorlar. En az bir okulda cuma sabahları gitar çalan müzik öğretmeninin liderliğinde tüm okulun şarkı söylediğini de biliyorum.

Tüm okul hep beraber nerede şarkı söylüyor dersiniz? Elbette kapalı spor salonunda. Her okulun kapalı spor salonu var. Basket potası, minder gibi temel spor malzemeleri dışında örneğin her salonda tırmanma duvarı var. En az bir okulun bahçesinde de tırmanma duvarı olduğunu gördüm.

Beden derslerinde koşudan badmintona pek çok sporla tanışıyor, değişik aletlerle pek çok oyun oynuyorlar. Özel eğitim alan çocuklar da her hafta beden dersinde salondan yararlanıyorlar.  Okullarda öğretildiğini ya da yapılması için olanakların sağlandığını gördüğüm spor dalları arasında atletizm, basketbol, voleybol, futbol, atıcılık, güreş, kayak, ağırlık kaldırma var. Lisede yoga dersinin olduğunu da gördüm. Özellikle liselerin çeşitli spor dallarında takımları var. Çocukların sağnak yağmur, kar, soğuk demeden ders aralarına çıktığı bahçelerde, üstü kapalı basketbol sahası yanında, genellikle beyzbol/futbol sahası da var. Bir lisenin çevresinde atletizm pisti olduğunu, kimi dallarda eyalet birincilerinin bu liseden çıktığını geçtiğimiz günlerde gazeteden öğrendim. Ülkemizde, ulusal gazetelerde bile futbol dışındaki sporlara, o dallarda kazanılan önemli başarılara doğru dürüst yer verilmemesine çok üzüldüğüm için Juneau’nun yerel gazetesinin her gün spor eki çıkarmasını ve bu ekte gençlerin spor çalışmalarına, karşı karşıya oldukları zorluklara geniş yer verilmesini hayranlıkla izliyorum.

Başta ilkokul olmak üzere tüm okulların duvarlarında öğrencilerin farklı malzeme ve teknikle yaptığı sanat eserlerini görmek mümkün. İlkokullarda fırın olduğunu, öğrencilerin seramik yaptığını gördüğümde de çok şaşırmıştım. Sanat derslerinde bir ressamı ya da tekniği işleyebiliyorlar. Hatta Auke Körfezi ilkokulunda çocuklar bizim İznik çinilerini öğrenmiş,  benzerlerini yapmış

Bunlar buradaki devlet okullarında görüp hayran olduğum şeylerin bir kısmı. Kimbilir henüz keşfetmediğim daha ne çok güzel uygulama vardır. Ancak çelişkileri, tuhaflıkları görmemek de mümkün değil. En büyük tuhaflık, bu parasız, güzel eğitimin yalnızca üniversiteye kadar devam etmesi. Dünyanın eğitimli nüfusunu yüksek öğrenim sonrasında kapan bu ülke, kendi vatandaşlarına lise sonrası eğitim hakkı tanımıyor. Yalnızca zenginler ve burs alabilen öğrenciler üniversiteye gidebiliyor. Üniversite diploması olmayanların genelde sınıfsal olarak düşük seviyede olduğunu belirtmeye gerek var mı?

Çocukların temel haklarından biri olduğu halde ne yazık ki tüm dünyada yaklaşık 58 milyon,  ülkemizde ise yüzbinlerce çocuk okula gidemiyor. Yoksulluk, çalışmak zorunda olmak, öğretmensizlik gibi nedenler yanında özel eğitime gereken önemi vermeyen eğitim politikaları nedeniyle okula gidemeyen çocuklar var. Bu çocukların eğitim hakları için ne kadar savaşılsa az.

Diğer yanda okula gidebilenlerin nasıl bir eğitim aldığı sorusu var. Laik, bilimsel eğitimi kuşatan karanlıkla savaşmaktan,  müzik dersleri, kapalı spor salonları için savaşacak gücümüz kalmazsa ne olacak? En azından bir kısmının çocuklarını iyi yetiştirmek isteyen aileleri sömürdüğü apaçık olan türlü özel kurslara, kolejlere verecek parası olan aydın insanlar bu eşitsizliği içine sindirebiliyor mu? Eğitimde eşitliğin toplumsal barışı inşa etmede yaşamsal olduğunu düşünen hiçbir insanın bu eşitsizlik karşısında sessiz kalmaması gerekir.

Bir süredir Juneau gündeminde eyalet bütçesinde yaşanan büyük sarsıntı var. İşten çıkarılma gibi konuların yanısıra okul bütçelerinin ciddi oranda azaltılması da gündeme geldi. Kadroların azaltılması, sınıflardaki öğrenci sayısının arttırılması yanında spor gibi faaliyetlere ayrılacak bütçenin azaltılacağından söz ediliyor. Gazetede, radyoda kaygılı eğitimcilerin, ailelerin görüşlerine yer veriliyor. Sokakta gösteriler düzenlendi, ayrıca aileler çocuklarıyla politikacıların kapısında oturma eylemi yaptılar.

Müziksiz yaşayamayan ve hala bir gün bir müzik aleti çalmayı öğrenebileceğini uman biri olarak hayatımda beni en çok heyecanlandıran anlardan biri, her ekonomik kesimden küçücük çocukların okulda hep birlikte keman çaldığını, nota okuduğunu görmek oldu. Küçük dostlarım sayesinde hayatımda ilk kez bir kemana dokundum, hatta çalmayı denedim.

Sanatla buluşabilen her çocuk güneşli günlerin anahtarını taşıyor sayılmaz mı? Onların içinden sanat geçen bir eğitim alma hakkına sahip çıkmak için hepimizin elinden çok şey gelebilir aslında.

Bu nedenle biz Azizm Sanat Örgütü olarak nisan 2015 tarihli e-dergimizin dosya konusunu “Çocuk ve Sanat” olarak belirledik. İlk 15 sayfasyı çocukların izlenim, öykü, şiir ve resimlerine ayırdığımız dergimizde değerli müzik eğitimcisi Ahmet Say ve masal anlatıcılığını modern bir yorumla günümüze taşıyan Songül Bozacı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşilerin ve dosya konusuyla ilgili çeşitli yazıların yer aldığı dergiye şu adresten ulaşabilirsiniz.

Çocukların sömürülmediği; hem ücretsiz hem de iyi bir eğitim ve sağlık hizmetinden yararlanabildiği bir dünya dileğiyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlarım.