Komünizm nedir?

İnsanın insanı sömürmemesidir komünizm; insanlar arası eşitliktir, insanın özgürce gelişmesidir. Komünizm insanlığın bugünkü ahmaklık ve barbarlıktan kurtuluş yoludur.

“Nedir komünizm” sorusuna aynı yönü işaret eden bir dizi yanıt verilebilir ama hepsine düşülmesi gereken not, komünizmin sömürücü sınıfları iktidardan alaşağı ettikten sonra adım adım varılacak bir hedef olduğudur. Hani geçenlerde “dünyanın en zengin 2153 kişisinin elinde bulunan servetin, 4,6 milyar kişinin toplam servetinden fazla olduğu” haberi vardı ya, işte o 2153 kişi ve tüm dünyada onları takip eden birkaç yüz bin, bilemediniz birkaç milyon asalağın saltanatının bitirilmesinden sonra…

Ve daha sonra?

Sonrasında planlı ekonomiye geçiş, yoksulluk ve işsizliğin, açlığın ortadan kaldırılması… İnsanların ısınmak için, aydınlanmak için, su için, konut için para ödememesi… 

Suçun yavaş yavaş toplumun gündeminden çıkması… Hatırlıyorum, bir Sovyet filminde iki sevgili gelecekte hangi mesleği seçeceklerini konuşurken erkek olan “milis” diye yanıtlar. Polis de diyebiliriz, kadın itiraz eder, “bir süre sonra kimse hırsızlık yapmayacak, cinayet işlenmeyecek, polise ihtiyaç kalmayacak…”

Evet komünizm suçu azaltacak, zaman içinde tarihe gömecek bir sistemdir.

Ancak komünizm için söylenebilecek en esaslı şeylerden biri onun bilgiden, gerçeklerden korkmaması, tersine eğitilmiş insana gereksinim duymasıdır.

Komünizm öncesindeki bütün toplumsal sistemler cahil, aldatılmış, dar bakışlı, hurafelere inanan, hatta aptallaştırılmış insana gereksinim duyar. Başka türlüsü nasıl mümkün olsun ki? Dünyanın en zengin 2153 kişisinin servetinin 4,6 milyar kişinin toplam servetinden daha fazla olmasına ses çıkarılmaması için o 4,6 milyarın uyutulması gerekiyor. Ya da dünyanın en güçlü kapitalist ülkesinde insanlar başkan diye bir sefil adamı seçebilecek kadar ahmaklaştırılabilmeli.

Ya sosyalizmde, yani komünizme doğru yol alırken?

İkinci Dünya savaşı’nda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni işgal eden Hitlerci faşist orduda görev yapmış bir Alman asker, evine yerleştikleri bir Sovyet köylüsünün anlattıklarını aktarıyor:

Zaman içinde köye bir çift genç öğretmen geldi. Daha önce kilise papazının bütün derslere girdiği eski okul kapatıldı, yerine daha iyisi yapıldı. Gündüzleri çocuklar gidiyordu, akşamları ise yetişkinler okuma yazma öğrenmek zorundaydı. Papaz orada durmaya devam etti ama eskisi gibi önemli biri değildi artık.
Büyük çocuklardan bazıları Harkov’daki koleje gitti ve bunların içinden Moskova’da üniversiteye devam edenler oldu. Daha önce köyümüzde hiç doktor görmemiştik. Genç bir kadın doktor ve hemşire evvelden bir Prenses’e ait malikanede hazırlanan klinikte çalışmaya başladı. İhmal ve cehalet yüzünden ömrümüz bir sürü yanlışlıkla geçmişti şimdi ilk kez gerçek bir dişçiye gidebiliyorduk ve bütün bunlar, her şey ücretsizdi
.” (Henry Metelmann; Hitler için Cehenneme)

Aynı Alman asker, girdikleri her çiftlikte bir kütüphane kurulmuş olmasına şaşırıyor. Kendi ülkesinde o sıralar kitaplar yakılmaktadır her köşe başında...

Evet, komünizmin eğitilmiş insana gereksinimi var. Sömürücülerin ise cahile!

1920’li yıllarda ve 30’ların başlarında büyük toprak sahiplerinin fırsat buldukça öğretmenleri öldürmeleri her şeyi açıklıyor. Kitaba, aydınlığa, bilgiye, sanata düşman, karanlıktan beslenen alçaklardır sömürücüler.

1961’de devrimden henüz iki yıl geçmişken Sosyalist Küba’da başlatılan eğitim seferberliğinde de ABD tarafından finanse edilen terörist çeteler öğretmenleri kaçırmış, onlara işkence yapmış, birçoğunu katletmişti. Çünkü, Küba’da devrim eğitilmiş insana, karşı devrim cahile gereksinim duyuyordu. Bu zorlu kavgayı kazanan devrim oldu, 1961 Nisanı’nda yüzde 60’larda gezinen okuma yazma oranı, aynı yılın Aralık ayında yüzde 96’ya çıkmıştı.

Komünizm insanlığın prangalarından kurtulmasıdır.

Korkuları bundandır; onca yalan, onca baskı, onca çarpıtma, onca hile, milyarlarca insan ayağa kalkmasın diyedir.

Ve 1961’de Havana’da Devrim Meydanı’nda omuzlarında kocaman kalemler, görevlerini tamamlamanın gururuyla yürüyen genç kadınlar, onların alt edilemez iradesidir Nâzım Hikmet’e “sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin

1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin

çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının 

resmini yapabilir misin üstat” 

dizelerini yazdıran.


O Kübalı kadınlar, Nâzım ve onların yol arkadaşları, yoldaşları… Kazanan mutlaka onlar, boyun eğmeyen insanlık olacaktır.

Çünkü…

Çünkü komünizm çok basit, çok sade, çok akılcı ve insana çok yakışır bir düzendir.