Küba'nın devrim öncesiyle kısacık bir ekonomik karşılaştırma yaparsanız ülkenin nereden nereye geldiğini görürsünüz.

Ama Lütfen Destekli Yazalım!

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Geçen hafta köşeyi Hürriyet gazetesinde çıkan Leyla Derya Çekilel imzalı bir Küba yazısının eleştirisine, ve yazıdaki yanlışlıkları düzeltmeye ayırdığım için biraz hayıflanıyor, bu haftayı yeni gelişmelere ayırmak istiyordum.

Heyhat! Küba hakkındaki çarpıtmalar, bu hafta da yakamı bırakmadı. Çelikel'in yazısı, iyi niyetle kaleme alınmış, fakat bilgisizlikten dolayı sıkça hatalara düşülmüş bir yazıydı. Ancak bu hafta buraya taşıyacağımız yazı cahilce bir saldırı yazısı, ve yazarın çapı düşünüldüğünde saldırının cahilliği insanın gözünde daha da büyüyor.

Hasan Bülent Kahraman Küba'ya gitmiş efendim. Hayırlı olsun. Fakat biliyorsunuz, Türkiye'de köşe yazarıysanız gidip gördükten sonra üzerine yazı yazmanız farz olan tek yer Küba. Kahraman da öyle yaptı, üstelik de birkaç gün sürecek bir dizi şeklinde.

Hasan Bülent Kahraman'ın "Küba'yı Görmek" başlıklı yazısı, olmazsa olmaz bir klişeyi tekrarlayarak başlıyor: "Küba'da karşılaştığım hayat turizm rehberlerinde, takvimlerde, kartpostallarda gösterilenlerden, oraya turla gidip, beş yıldızlı birkaç otelden birisinde kalıp, en iyi lokantalarda yemek yiyip, yatla denize çıkanların anlattıklarından farklıydı. Ben Küba'da gündelik hayatın içinde yaşadım. Arabayla yollarında gittim, köylerine, kasabalarına uğradım. O zaman da karşıma acısını şimdi de içimde taşıdığım bir yoksulluk, yoksunluk, ahlaki çöküntü çıktı. Tıkanmış, işlemez bir ekonomiyle, hayat aramayan, sadece bulduğu hayatla yetinen insanlarla karşılaştım."

Kahraman, yazısı boyunca bize Küba'da gündelik hayatın ne kadar içinde yaşadığını gösterecek. Kahraman'a göre Küba'daki bu "çöküntünün" altında "sosyalist ekonomi diye bir bilmece" yatıyor: "Sovyetler Birliği bir süper güç olmasına karşın bu nedenden çöktü. Küba da şimdi bu kısıtlamayı aşamadığı, üretimi ve ekonomik büyümeyi gerçekleştiremediği için bunca zorlukla yüz yüze."

Hemen iki şey söylenebilir: Sovyetler Birliği tarihine bakıldığında görülen şey, sosyalist ekonominin uygulanabilir, hem de başarıyla uygulanabilir bir sistem olduğu. İkincisi, Küba'nın devrim öncesiyle kısacık bir ekonomik karşılaştırma yaparsanız ülkenin nereden nereye geldiğini görürsünüz.

İyi ki daha önce bir fırsat bulup, Küba'daki ikili para sisteminin ne anlama geldiğini yazmışım. Bu konuda gerçekten bir cehalet egemen. Bülent Kahraman da iki para biriminden birisinin Kübalılar, diğerinin turistler için olduğunu iddia etmiş (bunu tetikleyen, aslında her gidenin bir turist olarak her şeyin kendisini kazıklamak üzere kurulduğunu düşünmesidir), bir de CUC'un avroya endekslenmiş olduğunu iddia etmiş. Eğer Kahraman Bey elindeki avroları birebir CUC'a çevirdiyse sahiden kazıklanmış olmalı, zira 6 Mayıs'taki Küba Merkez Bankası verilerine göre 1 avro, dolara endeksli bir para olan CUC'un 1.233 katı değerinde.

Kahraman'a göre aylık ortalama gelir olan 20 avro (bu elbette dolar olmalıydı) geçinmeye yetmediği için, Küba turizmi bir seks turizmine dönüyor ve ülke ciddi bir ahlaki yozlaşmayla iç içe yaşıyor. Bir defa maaş karşılaştırması böyle yapılmaz. Kapitalist bir ülkenin algısıyla düşünecekseniz, Kübalılar'a devletin sağladığı barınma, eğitim, sağlık, gıda ve birçok benzeri olanakları da ortalama maaşa ekleyeceksiniz. Yoksa halkı geçinemeyen, fakat nasıl oluyorsa ortalama 80 sene yaşayan bir ülkeden bahsedersiniz!

Seks turizmi ve ahlaki çöküntüye gelince... Hiç bunların aksini göstermeye çalışmayayım dilerseniz, size sadece bu iddiaların sahibinin Küba hakkında, hele ki Küba'da günlük hayat hakkında hiçbir şey bilmediğini göstereyim. (Bir de ilgilisini, bu bakış açısının özüne dair önceki bir yazıma davet edeyim.)

Kahraman'ın iddiasına göre Küba'da en temel ihtiyaç maddeleri yok: "Sabun, ekmek, yağ, süt, yumurta yok. Et yok. Tavuk yok." Gerçekten inanılmaz! "Gündelik hayatın içinde yaşayan" Kahraman, hadi orada görmediniz, Küba'da her çocuğa süt dağıtıldığını duymadınız da mı? Sabun o kadar bulunur ki, insanlar devletin kendilerine verdiklerini fazla gelince sokaklarda satmaya çalışırlar, Türk parasıyla 30 kuruş civarındadır. Et ve tavuğun olmadığını söylemek nasıl bir çarpıtmadır bilemiyorum, ama yemekhanede bunların ikisinden de Türkiye'de yediğimden daha fazlasını yediğimi söyleyebilirim.

Bir de Kahraman'a Türkiye'de bu malların bulunduğunu, ama parasını yetirip alabilenin pek bulunmadığını anlatsak mı? Galiba pek gerek yok...

Kahraman demiş ki: "Niye Küba gibi çok bereketli olduğu her halinden belli bir ülkede, bir toprakta bu maddeler imal edilmez, niye bunların yokluğu çekilir anlayamadım." Kahraman Bey, siz daha Küba'da ekmek nerede satılır onu anlayamamışsınız, bunu nasıl anlayacaksınız?

Neyse ki Kahraman'ın aklına "ambargo" (ki Küba'ya uygulanan aslında bir ambargo değil, abluka) geliyor. Fakat ideolojik körlük şöyle bir şey: "Ama Amerikan ambargosu şimdi daha ziyade Fidel'in bu rejimi ayakta tutmak için kullandığı bir bahane gibi duruyor." Ablukanın korkunç boyuttaki ekonomik zararı olmasaydı, Küba'da sosyalizm bugün halka sağladıklarını belki onlarca katını sağlayabilir, devrim de daha sağlam temellere kavuşmuş olurdu.

Ama Kahraman teşhisi koymuş: "Temel sorun bu: işlemeyen bir ekonomi." Teşhisi koymuş da, görünüşe göre hastasını tanımıyor: "Sosyalist ekonomiler bana öyle geliyor ki merkezi planlama içinde, yanlış bir eşitlik anlayışını savunup uygulamaya çalışarak ekonomiyi büyütmeyi, verimliliği artırmayı başaramadı. Eşitlik yeniden tanımlanmalıydı ama Küba'da görülen bütün çalışanların aynı maaşı alması anlamına gelen bir eşitlik." Yazarın eşitliğin nasıl tanımlanması gerektiğini söylememesi, Küba'da nasıl olduğuna dair iddiası insanı afallatıyor. Küba'da bütün çalışanların maaşı aynı mı? Pardon ama, yuh! Çoğu sosyalist ülke gibi Küba'da da ücret makası diye bir şey vardır, ki bir doktorun net maaşı, en düşük ücretin iki katına yakındır.

"Yiğidin hakkını vermek"teki gönülsüzlüğü bile Kahraman'ın diline yansıyor: "Sağlık sistemi çok gelişmiş kabul ediliyor." Yoksa Kahraman gündelik hayatın içinde yaşadı ama o kısmını görmedi, pek emin değil.

Ama şundan emin örneğin: "[Ö]te yanda ülkede internet yok. Erişim kayıt altında." Olmayan bir şeye erişimin kayıt altında olması absürdlüğü Kahraman'ın aklına dair bir veri olarak kabul edilebilir belki, yoksa iddia toptan reddedilmelidir. Küba'da internet vardır.

Kahraman şundan da emin: "Günlük bir tek devlet gazetesi Gramma yayınlanıyor. Bu bir otoriter rejim." Hadi Granma'nın yazımındaki hatayı dizgi hatası kabul edelim, ama Küba'da tek günlük gazete Granma değildir. Kaldı ki Küba'da asıl canlı yayıncılık, haftalık dergi yayıncılığıdır.

Kahraman yazısının sonlarına doğru "Sonunda insanlar mutlu mu, orada?" diye soruyor. Artık "mutsuzlar" demeye dili varmamış olacak, şöyle bir "evet" yanıtı veriyor: "Bir hayat aramadıkları ve ellerinde buldukları hayatla yetinmek zorunda kaldıkları için evet." Bir de buna iklimin ve doğal atmosferin katkısını eklemek lazımmış. Yandaki ada Haiti'ye geçin gelecek sefere Kahraman Bey, ki görün tropikal iklimin katkısını...

Kahraman'ın yazısı şöyle bitiyor: "Böyle bir durum daha farklı bir rejim arayışının önünde engel midir ve o rejim nasıl kurulacaktır sorusunu da Cuma günü yayınlamaya çalışayım." Eyvah, daha bitmemiş! Benim köşe Perşembeleri olduğuna göre, Cuma olmadan belki Hasan Bülent Kahraman'a feryadımı duyurma şansım olur: Lütfen destekli yazalım!