Sine-i Bakkal dayanışmasında hükümet-esnaf-halk üçgeni

Camide içki içtiler dendi, tutmadı. Polise saldırdılar dendi, sonuç vermedi. Başörtülü anneyi dövdüler dendi, etkili olmadı. Bunun üzerine hepsini dışarı aldılar, oyuncu değişikliğine gittiler… Ve esnafı sahaya sürdüler…

Halka saldıran Palalıyı gırtlağına kadar borca battığı için cinnet geçirdi diyerek haklı buldular, ön kapıdan alıp, arka kapıdan saldılar. Uluorta insanların arasında şarjör boşaltan otel sahibini iflasa sürükleniyor, iş yapamıyor diye meşru göstererek, ilerde oluşacak hadiselere emsal oluşturmaya çalıştılar…

Oysa Taksim esnafının yoksullaşması, kepenk indirme tehlikesiyle karşı karşıya kalması, Gezi Direnişi ile birlikte başlamadı… Çok geriye gitmeye gerek yok birkaç yıl öncesine, hükümet-esnaf-halk üçgeni etrafında gelişen ilişkilerin yakın geçmişine bakarsak, (üçgenin kısa kenarı olarak) hükümet tarafından göle çalınan bu mayanın tutmayacağı açık…

***

2006’dan beri eğlence hayatının merkezi konumunda bulunan Taksim, yeni yasal düzenlemelerle bu özelliğinden uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Kentsel Dönüşüm adı altında meydanın araç trafiğine kapatılması, eğlence mekânlarının yoğun olduğu sokak aralarında, sezonun civcivli zamanlarında kazılar yapılması, sokak müzisyenlerinin zabıtalar tarafından engellenmesi, kafe ve bar türü mekânların önlerindeki masa ve sandalyelerin kaldırılması bunlara verilebilecek ilk örnekler…

Mağdur sadece esnaf mı? Bu sektörde çalışan, hizmet veren ve hayatlarını devam ettirebilmek için para kazanmak zorunda olan müzisyen, DJ, prodüksiyon şirketi, ses teknisyeni, mekan sahibi, işletmeci, organizatör, hizmet elemanı, barmen, güvenlik görevlisi, temizlikçi hepsi yoksullaşan bir halka, artan işsizlik rakamlarına işaret etmekte.

Reklam ve tüketim konusunda yeni alkol/sigara yasakları ve düzenlemeleri, müzik etkinliklerinden sponsor firmaların el ayak çekmesine neden olurken, sayısız konser ve festival iptal edilmekte. Gece hayatına katılım gün günden azalmaktayken, kalanlar psikolojik sindirme ve bezdirme taktikleriyle engellenmekte.

Yetmeyince ağırlaşan vergiler, cezalar ve ruhsat engelleri devreye giriyor. Yani kısacası zaten bundan birkaç yıl evvel, özellikle Taksim esnafını bitirmeye ve eğlence hayatını söndürmeye ant içmiş bir hükümetin varlığı ortadayken, şimdi esnafı Gezi’ye karşı kışkırtmanın niyeti belli…

***

Gezi Direnişi esnasında sayıları fazla olmasa da, halka kapılarını kapatanlar olmuştu. Yıllarca solcu sanılarak her geçişte yenilen hamburgerlerle zengin edilen Kızıl Kayalar, kahve denince akla ilk gelen Starbucks ve son zamanların gözde dondurmacısı Mado bunların başında geliyor.

Protestoların ve sivil boykotun liste başına yerleştiği için (maddi-manevi) zarar gören bu markaları, yandaşlığı ile Doğuş Grubu, NTV ve Garanti Bankası izlemişti ki, bu grubun iktidardan aldığı destekle her alana el attığı ve eğlence sektörüne de büyük yatırımlar yaptığı biliniyor. Kaldı ki One Love Festivalinin, Zaz, Bloc Party, Sigur Ros gibi majör konserlerin iptalinde, organizatör firmanın Ferit Şahenk tarafından kısa bir süre satın alınmış olmasının da rol oynamadığını hiç kimse iddia edemez.

Taksim ve yakın çevresiyle münasebeti bulunan tüm esnaf ve müteşebbis, bu boykota katılan insanların, tam da kendi müşteri profili olduğunu iyi biliyor. Dolayısıyla zor zamanlarında kendisine protestoları ile destek veren bu insanlarla esnafın arası her zaman iyi olmuş müşteri ilişkisinin ötesine geçen bir dayanışmaya kadar varmıştı. Zaten bu boykotun yarattığı sonuçları gören esnafın da çok özel bir kışkırtma olmaksızın komşuluk ilişkisi yürüttüğü bu insanlara saldırması mantıksız.

Polis müdahalesi olmaksızın geçen iki hafta sonunda esnafın gelirinin ikiye katlamasına istinaden BEYDER’in (Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği) yaptığı açıklama da bunu teyit ediyor zaten.

***

AVM’lere sırt çevirerek Sine-i Bakkal diyen modern insanın direnişini, hangi noktada ve seviyede nasıl yeniden üreteceğini fiziken kestirmek artık çok kolay değil, önümüzdeki günlerde. Gezi Direnişçilerinin kendine insanca yaklaşmayana karşı gösterdiği inat, şimdilik 68 kuşağı mensubu Harley fanatiklerinin “bir Honda’ya binmektense, solucan yemeyi tercih ederim” deyişlerini hatırlatıyor. Ancak ilerde farklı politik boyutlar kazanacağı kesin.

[email protected]