Pazar gecelerinin heyecanı bir başkaydı ama TRT’de yönetim değişince, Amerikan dizisi Görevimiz Tehlike kaldırılmış, yerine İngiliz dizisi Tatlı Sert (The Avengers) konmuştu.

Tatlı Sert

Eğlence, mahalle sinemalarından, tiyatro ve gazinolardan televizyon aracılığı ile evlere taşınmaya başladığında, kültür yaşantımızda ne tür yozlaşmaların yaşanacağını henüz kestiremiyorduk. Siyah beyaz ekranda bulduğumuz eğlence tatlı gelmeye başlamıştı. Özellikle Pazar gecelerinin heyecanı bir başkaydı ama TRT’de yönetim değişince, Amerikan dizisi Görevimiz Tehlike kaldırılmış, yerine İngiliz dizisi Tatlı Sert (The Avengers) konmuştu.  

Ekran başında toplanan her yaştan aile fertleri olarak bizlere yutturulan hikâye değişmiş ama ideolojisi aynı kalmıştı. İngiliz emperyalizminin yeni kahramanlarını yıllarca izleyip durmuştuk keyifli zaman geçirmek uğruna, ama bana sorarsanız diziye bağlanmamız hep o Emma Peel (Diana Rigg) denen güzel kadın olmuştu.  
İngiliz kara-romanlarından ve casus yazınından beslenerek yaratılmış karakterlere sahip dizi 1961-69 arası çekilmişti. Önce lider David Keel (Ian Hendry), John Steed (Patrick MacNee) ise yancıydı. Keel ayrılınca Steed esas oğlan olmuştu. Yardımcıları zeki, şık ve iddialı kadınlardı. TRT’de yayınlanan bölümlerde ilk kadınları tanımamıştık ama Peel’e görür görmez hasta olmuştuk.

***

1965’te Amerikan televizyonunda prime-time yayınlanan ilk İngiliz dizisi olduğunda gelmişti Peel. Hikâyeye göre kocası Amazon üzerinden uçarken kaybolmuş, üstün dövüş becerilerine sahip, zekâsı ve çağdaş moda anlayışıyla göz dolduran bir karakterdi Peel. Cesur çizgiler taşıyan avangart tarzıyla iki binli yıllar gelmeden clubber döneminin kadınlarını müjdeliyordu adeta. Fetiş giysileri, imza kıyafeti haline gelmişti. Deri kedi kıyafeti, bağcıklı gümüş çizmeleri, kuşağı, kaynakçı eldivenleri, siyah-beyaz op-art mini ceketi, düşük askılı pantolonu John Bates tarafından tasarlanmıştı. Bunlar 60’lı yılların modern İngiltere’sini temsil ediyordu, tıpkı Steed’in Edward dönemi nostaljisini taşıması gibi. Ancak Peel ilerleyen bölümlerde deri giymeyi sevmemiş, spor kumaş giyim talep ettiğinde Pierre Cardin devreye girmişti. Rigg diziden Ekim 1968’de ayrıldığında veda sahnesi çekilmemişti. Peel’in kocasının sağ bulunup kurtarıldığı ve onunla birlikte olmak için İngiliz gizli servisinden ayrıldığı açıklanmıştı.

***

Steed’e gelecek olursak... İngiliz istihbaratının özel bir kolu için çalışıyordu. Taktığı kravatlar ya süvari ya da eski tarz olduğundan, önde gelen devlet okullarında okuduğu açıktı. Trençkot giyen ajandan, klişe bir İngiliz beyefendisine dönüşmüştü. Melon şapkası ve şemsiyesi silahtı; şemsiye sapına gizlenmiş bir kılıç ve şapkaya gizlenmiş bir çelik levha vardı. Canti tavırları ve (Bentley, Rolls Royce gibi) lüks otomobilleriyle, geleneksel asil İngiliz’i temsil ediyordu.

Biraz halk arasında muhbirlerinin varlığıyla Sherlock Holmes’u andırsa da, sinemadaki karşılığı Ian Fleming ve James Bond idi. Lüks hayata düşkün, çapkın casusun daha İngiliz sürümüydü. Tipik İngiliz mizahı ve soğukkanlılığı ile donatılmıştı. Anlamadığı mevzu yoktu; arabalardan şaraba, psikolojiden siyasete, eskrimden judoya... Ve tabi ki kadınlar... Bu dizideki kadınların Bond filmlerindekinden farkı düşman tarafta olmamalarıydı. Grotesk tipler olarak canlandırılan kötüler, hem fiziken hem de zekice esprilerle alt edilir, alay konusu olurlardı. Steed de Bond gibi, sosyalist bloğun ve üçüncü dünyanın “hür dünya”ya karşı “kötü adamlar”ıyla hesaplaşıyor, genel olarak burjuvaya, özel olarak İngiliz burjuvasına yönelen tehditleri bertaraf ediyordu. Yöntemleri de göz kamaştırıcı hatta gerçeküstüydü. Dizi renkli çekilmeye başlayınca hikâyeler daha gelecekçi ve bilimkurgu hale gelmişti. Çılgın bilim adamları ve yaratıkları ortalığı alt üst ediyor; ikili, katil otomatlar, zihin aktaran makineler, görünmez düşmanlar, dev uzaylı etçil bitkilerle boğuşuyordu.

***

O güne değin hiçbir İngiliz dizisinin ulaşamadığı bir başarıyı yakalamıştı Tatlı Sert. 130 bölüm toplamda 120 ülkeye satılmış ve bizim gibi ülkeler giderek fakirleşirken yapımcıları Albert Fennel ile Brian Clemens’i kalkındırmıştı. Peel ayrıldığında dizi tüm havasını kaydetmişti. O günlerde bizde biraz büyümüş, bize neler anlatıldığını ufak ufak çakmaya başlamıştık...

Diziden bugüne taşınan iki şeyden biri kesinlikle hafızalarımıza kazınan jeneriğiydi. Ekranı kaplayan iki kadehin arasından süzülürdü elindeki şampanya şişesiyle Steed. Peel uzaktan ateş ederek şişeyi açınca ortadaki sehpanın önünde buluşurlar, üzerindeki kadehleri doldurarak kaldırdıklarında ekranda kocaman yazardı: The Avengers. Laurie Johnson’ın gerilim dolu müziği hızlanırken oyuncuların isimleri belirirdi, havalı pozlarının önünde. Steed elindeki şemsiyeden çıkardığı kılıcın ucuyla vazodaki demetin içinden bir gül fırlatır. Peel’da havada yakalayıp Steed’in yakasına takarken siz çoktan o dünyaya çekilmiş olursunuz.     
İkincisi mi? Tabi ki Emma Peel...

Murat Beşer ([email protected])

"The Avengers" TV Intro