Maço muhabbetinin dibine vurduğu günlerde, Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nın döne döne çıkan merdivenlerinde sık sık görünen uzun saçlı genç bir adam peydah olmuştu.

Hades Volkan

Aynı ortamda çalışıyorduk. Samimiyetimiz sonraki yıllara kalmış olsa da, o sıralar tanışmıştık. Şarki bir piyasacılığın sert rüzgârlar estirdiği, bel altı ayak oyunlarının gırla gittiği, maço muhabbetinin dibine vurduğu günlerde, Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nın döne döne çıkan merdivenlerinde sık sık görünen uzun saçlı genç bir adam peydah olmuştu. Haliyle dikkat çekiyordu. Unkapanı delikanlılığı arada bir perakendeci depolardan plak ya da kaset almaya gelen rakçıları tanıyordu ama bu ince uzun adam müşteri değildi. Elindeki albüm kaydıyla yeni kurdukları rock topluluğunun kasetini bastırmak için kapı kapı dolaşıp kovulan o “kılıksız” müzisyenlerden de değildi. Belli ki okumuş etmiş, mürekkep yalamış biriydi; oturup kalkması, konuşması çok düzgündü. Unkapanı’ndaki genel geçer zihniyet karşısında fikirleri de hem tutarlı hem de oldukça farklıydı. Omuzlarından aşağı inen saçlarını arkadan toplayarak atkuyruğu yapan, sakin görünüşlü, bıyıkları henüz terlemiş güler yüzlü çocuk, Güneş Plak’ta çalışmaya başlayan Yıldız Makine öğrencisi Volkan Olgun idi.

***

Güneş Plak halk müziği ve pop yayınlayan bir müzik firmasıydı ama sahibi Mustafa Güneş, ileriyi düşünen açık kafalı, zeki bir adamdı. Kataloğunu genişletmek amacıyla yurtdışı firmaları lisanslayıp yabancı müziğe girmek istiyordu. Bu iş için Hürriyet Gazetesi’nde muhabirlik yapan Kanat Atkaya’ya teklifte bulunmuş, o da “yakın arkadaşım” diye Volkan’ı tavsiye etmişti. Oysa tanışmıyorlardı. Volkan işe başladıktan sonra Kanat ofise geldiğinde, patronun yanında birbirlerini yıllardır tanıyormuş gibi davranmak zorunda kalmışlardı.

Volkan, Güneş Plak’ta çalıştığı üç yıl zarfında Sepultura, King Diamond, Annihilator gibi metal albümler basmış, Rock The World gibi toplamalar yapmışlardı. Bir süre sonra bu albümler, çok satan yerli kataloğa sahip firma için suiistimal konusu olmaya başlamıştı. Yabancı albümler yerlilerin yanına çok az satıyor ve bu da müşterilerin bunu mazeret olarak öne sürüp ödemeleri geciktirmelerine neden oluyordu. Bilhassa depocular pislik yapıyordu. Mustafa Bey de istemeye istemeye bu kataloğu iptal etmek zorunda kaldığında, Volkan aynı kataloğu sürdürmek amacıyla firma kurmaya karar vermişti.

***

Müziği ilkokul birdeyken göçmen işçi olan ailesinin Almanya’dan getirdiği Grundig TK146 teyp ve Alman radyolarından kaydedilmiş makara bantlarla tanışmıştı Volkan. Bantları ezberlecesine dinlemiş ama iki parçaya fena sarmıştı; biri Pink Floyd “One Of The Days”, diğeri Omega’nın “Time Rubber” albümündeki iki bölümlü “House of Cards”.

Parçaların ne adlarını biliyordu, ne sanatçılarını. Birkaç yıl sonra kuzenlerine pikap ve Bağdat Caddesi’ndeki Oktay Müzik Evi’nden de rastgele plaklar beğenip almışlardı. Evlerinde Dual pikap olduğundan kuzenden dinlemek için ödünç aldığı plaklar arasında biri daha çok ilgisini çekmişti; Sweet’in ikili albümü “Strung Up”. Hepsini makaralara kaydetmiş, rakçı olmuştu.

Asıl müzik sevdası ise lise ve üniversite yıllarında harlanmıştı. Üniversitede okurken en çok Feneryolu’ndaki Laterna Kafe ile Beşiktaş’taki Çello Kafe’ye takılıyordu. Bir de kurdukları (sözleri protest, müziği hard-rock olan) Dikenli Tel adındaki amatör toplulukta bas çalıyordu. Unkapanı’ndan iş çıkışları Köprüaltı Kemancı’ya da uğramadan geçmiyordu. Bu mekânlar o yıllarda müziği yaşayan insanlarla dolup taşıyordu.

***

Hades Records’u üç kişi kurmuşlardı; iki ortağından biri Raks’ta çalışan Kemal Güzaltan, diğeri Volkan’ın eski arkadaşı Tuvana Tunçay. Ancak Tuvana kısa bir süre sonra iş stresi nedeniyle bu işi sürdüremeyeceğini söyleyince iki ortak kalmışlardı. Kemal ile Volkan birbirlerini iyi tamamlıyorlardı; Kemal çarşının tüm ilişkilerin hakim bir server gibiydi, finansal işlere bakıyor, Volkan da müzik içeriğini hallediyordu.

Firmanın ismine gelecek olursak... Homer’in “İlyada ve Odyssey” kitabını birkaç kez okumuş, olayların anlatılış biçiminden ve karakterlerden çok etkilenmişti Volkan; en çok da Hades’ten. Poseidon ve Zeus da iyi karakterlerdi ama insani yönlerinden ve kendine has yolundan dolayı en çok Hades’ten etkilenmişti. O yeraltındaydı; zaten basacakları müzik de yeraltı değil miydi?

***

Şirketin ilk resmi adresi Bağlarbaşı idi. Kirası uygun bulabildikleri en iyi ofis oradaydı. Ürünler Raks’ta üretilip, doğrudan onların dağıtım ağına sokularak tüketiliyordu. Basılan albümleri görmüyorlardı bile; fabrikadan direk dağıtıma gidiyordu. Ofise sadece evraklar gelir giderdi. Bir süre sonra ofisi Kadıköy’e taşımışlar, oradan da Unkapanı’na altıncı blokta, altıncı kata, 6612 numaraya gelmişlerdi.

Tek derdi yurtdışından albümler lisanslayıp basmak değildi Volkan’ın. Bu memlekette yapılan yeraltı müziğinin de kayıt altına alınması ve basılması gerekiyordu. On binler satacak işler peşinde değillerdi; 500 tane satsın ama o isimlerin mutlak surette basılı albümü olsun istiyordu. İlk lisansını aldıkları yabancı plak şirketi Roadrunner, ilk bastıkları yerli kaset ise Kronik “Endless War” olmuştu. Katalogları hızla kalabalıklaşmıştı, bunlar arasında kırka yakın da yerli albüm vardı ama geneli çok az satan ana-akım dışı işlerdi. Volkan kendini bir misyoner olarak görerek yaptığı işten zevk alıyordu.

Hades Records prodüksiyon yapmıyordu. “Şayet bir işi çok iyi yapamazsan hiç yapma” diye düşünüyordu Volkan. İyi albüm iyi bütçe istiyordu. O da hiçbir zaman kasalarında olmamıştı. Bunun yerine proje ortaklığına giriyorlardı topluluk ve sanatçılarla. Sevdikleri inandıkları isimlerin kayıtlarını alıyor, ihtiyaç halinde miks ya da mastering yapıyor ve basıyorlardı. Albüm kapağı konseptine varana kadar kararları da hep müzisyenlere bırakıyorlardı. Neticede Hades Records’un yapımcıdan ziyade imalatçı ve dağıtımcı yönü öne çıkıyordu. Hiçbir zaman sanatçısından albüm çıkartmak basmak için para isteyen firmalardan biri olmadılar. Yapımın maliyetini karşıladıktan sonra geliri eşit paylaşıyorlar, sanatçıyı tek taraflı sözleşmelerle yıllar boyu bağlamıyorlardı. Sözleşmeler bir yıllıktı; süre sonunda albümün haklarını iade ediyorlardı. Dolayısıyla Hades Records kapandıktan sonra arkasında bir katalog bırakmamış, albümler sahiplerine geri dönmüştü.

***

İşler büyüdüğünde farklı firma ürünlerini yurtdışına satmaya başlamışlardı. Dünyanın dört bir tarafına Türk müziği ve popu gönderiyorlardı. Yerli CD’lerin yurtdışına satılabileceğine kimse ihtimal vermiyordu; bu malları basan firmalar dâhil... Örneğin Amerika’dan ve Japonya’dan birilerinin Ciguli istediğine inanamıyorlardı. Gümrüklerde bile şüphe ile karşılanıyor, memurlar bir şeyler kaçırdıklarını düşünerek malları incelemeye alıyor, kolilerini arıyorlardı. Kolilerin içinde CD dışında çıkan en enteresan şey simitti. Paris ve Brüksel’deki bayilerindeki Türkler en çok simidi özlüyorlar, kolilere birkaç torba koymalarını istiyorlardı. Gümrükçülerin simitleri tahlile gönderip göndermedikleri şirket tarafından öğrenilememişti.

Hades Records 1992 yılının Şubat ayında kurulmuş, iki binli yılların ikinci yarısının sonlarına kadar faaliyetlerini sürdürmüştü. Volkan şirket kapanış vermeden kısa bir süre önce ayrılmış, kapanışı Kemal yapmıştı. Müzik piyasası çok zor zamanlar geçiriyordu. İşleri başlangıçta düşündükleri çizginin dışına taşmıştı. Az satsa bile, butik ve kaliteli işler yapıp, bundan keyif almayı düşünürlerken, istemedikleri ilişkilerle karşı karşıya kalmışlardı. Bu sarmaldan çıkamayacaklarını anladıklarında firmayı kapatmaya karar vermişlerdi.

Volkan sonrasında keyif odaklı işler yaptı; yetmişli yılların Amerikan otomobilleri modifikasyonları, motosiklet ve fotoğrafçılık gibi hobi projelerle uğraştı. Emekli olunca da İzmir’e yerleşti. Zamanında az sayıda basılan bu kasetler ise koleksiyonerler için değerlendi, internette aranılır hale geldi. İstediğiniz varsa Volkan’ı arayıp sormayın, onda da yok.

Murat Beşer ([email protected])