BDDK'nın adımı ne anlama geliyor? 'Bu tür politik araçlar çok daha ağır maliyetleri topluma ödetmenin sonucu'

İktisat profesörü Oğuz Oyan, BDDK'nın yeni adımını soL'a değerlendirdi. Oyan kararın emekçilere etkisini de yorumladı.

Aslı İnanmışık

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) geçtiğimiz günlerde TL ticari kredilerde yeni koşullar getirildiğini açıkladı. 

Buna göre, bankalar ve finansal kuruluşlar dışındaki, bağımsız denetime tabi şirketlerin kredi başvurusu yaptıkları tarih itibarıyla yabancı para nakdi varlıklarının (altın dahil, efektif Döviz ile bankalardaki YP mevduat) Türk Lirası karşılığının 15 milyon TL'nin üzerinde olması halinde, bu şirketlerin yabancı para nakdi varlıklarının, en güncel finansal tablolarına göre aktif toplamından veya son 1 yıllık net satış hasılatından büyük olanının yüzde 10'unu aşması durumunda, söz konusu şirketlere TL cinsinden yeni bir nakdi ticari kredi kullandırılmamasına karar verildi. 

Ardından yapılan yeni açıklamada bağımsız denetime tabi bir şirket statüsünde olmaması durumunda söz konusu şirketin karar kapsamına girmeyeceğini duyuruldu.

BDDK'nın adımı çok tartışılırken kararın açıklanması sonrası dolar/TL kurunda da düşüş gözlemlendi.

'Bu kapının kapanması ciddi bir sıkıntı'

İktisat profesörü ve Dayanışma Meclisi Üyesi Oğuz Oyan son gelişmeleri soL'a değerlendirdi. Söz konusu adımı "sürdürülemez" olarak nitelendiren Oyan, uzun vadeli bir politika aracı olması mümkün olamayan kararın iktidarın kendi politikalarıyla da çelişik olduğunun altını çizdi.

Oyan, "Bu tip adımlar emekçiler açısından olumlu bir sonuç zaten yaratmaz. Bu adım yatırımları, ihracatı etkileyeceğinden istihdamı da olumsuz etkiler. Çok daha ağır maliyetleri topluma ödetmenin sonucu bu tür tuhaf arka kapı politik araçları oluyor" diye konuştu.

Oğuz Oyan'ın değerlendirmeleri şöyle:

"Bu adım ihracatçılar ve turizmcilerin döviz gelirinin yüzde 40'ını TL'ye çevirmesi zorunluluğuna benziyor. Bu bir kısıtlama aslında. Peki nasıl müdahale ediyor bu adım? 15 milyon lira üzerinde döviz varlığı olan yani kabaca 1 milyon doları olan herkese 'TL kredi vermem' demiş oluyor. Bu şirketler ihracatçı olsun olmasın TL kredi üzerinden çalışırlar yani bu kapının kapanması ciddi bir sıkıntı. 1 milyon dolar gibi sembolik bir paranın üzerine çıkıyorsan TL kredi vermem, sınırdaysan da (800 bin dolar gibi) bana söz vereceksin önümüzdeki yıl içinde bu limiti aşmayacaksın diyorlar. Kredi alacaksan dövizini bozdur demek bu. İrice bir şirket açısından 1 milyon dolar komik bir para. Dolayısıyla çıta çok aşağıdan başlatılıyor. Aslında sermaye hareketlerine yeni bir kontrol getiriyor. Tıpkı ihracat ve turizm gelirleri için olduğu gibi. Faizleri artırmama politikasının ceremesini yan yollardan çıkartıp, 'ben size döviz sattırırım, kurları böyle düşürürüm' demiş oluyorlar. Bunun uzun vadeli bir politika aracı olması mümkün değil ve çelişkili. İktidar bir yandan da bankalara ben size Merkez Bankası'ndan yüzde 14'ten fon sağlıyorum ayrıca Kur Korumalı Mevduat hikayesiyle yüzde 17'yi aşmayan faizlerle mevduat toplama imkanı veriyorum diyor. Karşılığında da bankalara piyasaya bolca kredi verebilirsin diyor. Ve bunu kredi pompalaması üzerinden büyümeyi canlandırmak için yapıyor. Seçime kadar büyümeyi belli bir seviyede tutmak istiyor. Bir yandan da kredileri kısıtlandırmak çelişkili bir adım demek oluyor.

'Yönetilebilir bir adım değil'

1989'dan itibaren kabul edilmiş Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı karar var, sermaye hareketlerinin yurtiçi ve yurtdışı arasında serbestçe dolabileceğini öngören. Bu kararı da aşındırıyor söz konusu adım. Öte taraftan Türkiye hâlâ sermaye hareketlerinin yurtiçi ve yurtdışı transferine de açık. Örneğin 100 milyon doları olan biri bunun 99 milyon dolarını yurtdışına çıkarıyorum dese buna bir engel var mı? Yok. Hatta başka bir kaçamak yol daha var krediye ulaşmak için Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası (VİOP) var. Burada geleceğe dönük işlemler yaparsınız. Burada işlem yapmaya da engel yok. Ancak bu anlayışlar piyasadaki karar almaları bozan yaklaşımlar. 

Söz konusu BDDK adımının dolara ilk etkisi düşme yönünde oldu ama bunlar uzun sürdürülemez, palyatif çözümler. 'Acaba döviz hesaplarına el koyarlar mı' düşüncesini de besliyorlar. Bu yönetilebilir bir adım değil. Ya kurallara temelden karşı çıkar ve sermaye hareketlerini kontrol edersiniz, 32 sayılı kararı uygulamazsınız ki yapılması gereken de budur. Fakat bunu ancak sosyalist, sol bir iktidar yapar o da başka bir bağlam içerisine oturur ve bugünkünden farklı bir yaklaşım uygulanır, bütünlüklü bir bakış getirilir. Dolayısıyla burada radikal çözüm yapamazlar, çok dışa bağımlılar. 

'Bu tip adımlar emekçiler açısından olumlu sonuç yaratmaz'

Bu tip adımlar emekçiler açısından olumlu bir sonuç zaten yaratmaz. Peki olumsuz bir sonuç yaratır mı? Kredi pompalamasıyla amaçları neydi, büyüme ve istihdam olsun seçime kadar, iç talebi canlandıralım düşüncesiydi. Dolayısıyla bu adım yatırımları, ihracatı etkileyeceğinden istihdamı da olumsuz etkiler. Yani emeğin üzerinde de kapitalist piyasa ekonomisi içerisinde olumsuz etkisi olur. Kendi politikalarıyla çelişik olduğu için birçok kafa karışıklığına yol açacaktır. Çok daha ağır maliyetleri topluma ödetmenin sonucu bu tür tuhaf arka kapı politik araçları oluyor. Bunlara olumlu gözle bakmak mümkün değil."