Seçim Sonrası Küba ve Demokrasi Yazısı

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - KÜBA yazıları

Bir süredir gündemi meşgul eden 29 Mart yerel seçimlerini atlattıktan sonra, ben de seçimler vesilesiyle demokrasiye bir değineyim istedim. Seçimler bağlamında Küba'da demokrasi nasıl gerçekleştiriliyor, kısaca bir göz atalım.

Dün, yani 1 Nisan günü, Küba'daki son seçimlerde seçilmiş olan 15 binden fazla delege, seçimden bu yana üçüncü defa seçmenlerine hesap vermeye başladılar. Küba'da halkın seçtiği delegeler, belirli aralıklarla seçmenleriyle biraraya gelerek bunlara hesap veriyor. Bu hesap verme dönemi Mayıs ayı başlarına kadar gidecek.

Bu uygulama, Küba'daki halk iktidarının kurumsal biçimi olan Poder Popular'ın (çevirisi de halk iktidarı olarak yapılabilir) oluşturulduğu 1976 yılından bu yana Küba demokrasisinin temellerinden bir tanesi. Delegeler periyodik olarak kendilerini seçenlerin huzuruna çıkıyor, onlara kendi yerelliklerinden bakarak ülkedeki ekonomik ve toplumsal programları anlatıyor, ve onların ülkenin gidişatına ve yerelliğin sorunlarına dair görüş ve önerilerini dinliyor. Bu toplantılara gerektiğinde ilgili devlet kurumu ya da şirketinden yetkililer de geliyor ve bilgi paylaşımına katılıyor.

Dolayısıyla her delege, bu hesap verme döneminden önceki birkaç haftayı hazırlanarak geçirmek zorunda. Hem ülkenin genel durumuna ve siyasetine dair aktarımı sağlıklı gerçekleştirebilmek, hem de bir önceki toplantıda seçmenlerinin dile getirdiği sorunların ya da taleplerin nasıl karşılandığını anlatmak için. Küba'da seçilmiş tüm delege ve görevlilerin, seçmenleri tarafından istenildiği zaman geri çağrılabileceklerini ve yerlerine yenilerinin seçilebileceğini de ekleyelim.

Peki delegelerin seçim süreci nasıl? Ya da Küba'da seçimlerin Türkiye'de ve genel olarak diğer kapitalist ülkelerdekinden farkı ne?

Köşe yazısının sınırları dahilinde kalmak için pek ayrıntıya giremeyiz, fakat ilk bakışta göze çarpan bazı noktalara değineyim. Bir kere, Küba'da "parti demokrasisi" yok. Yani adaylar, partilerin adayları değil, partiler adına yarışmıyorlar. Zaten ülkedeki tek siyasi parti Küba Komünist Partisi. Türkiye'de yaşayan birisi için bu tuhaf gelebilir, fakat Küba Komünist Partisi de seçimlerde bizim anladığımız anlamda bir "parti" gibi davranmıyor. Küba Komünist Partisi'nin seçimlerde aday göstermesi, ya da çıkan adaylardan herhangi birisini desteklemesi yasak.

Seçim süreci, mahallelerde seçmenlerin biraraya gelmesiyle başlıyor. Bu toplantılarda, delege olması için bazı kişiler mahalle (ya da köy) sakinleri tarafından öneriliyor. Hem öneren kişi niye söz konusu kişinin delege olmasının iyi olacağını düşündüğünü açıklıyor, hem de dileyen başkaları söz konusu kişinin delege olması hakkında olumlu ya da olumsuz yorumlarda bulunuyor. Söz konusu kişinin de adaylığını onaylamasının ardından orada bulunanlar, bu kişinin delege adayı olup olmamasını el kaldırarak oyluyorlar. Daha sonra bu delegeler bir üst organı seçiyor, ve bu süreç ulusal meclisin oluşturulmasına kadar sürüyor.

Küba'da seçim kampanyası yürütmek kesinlikle yasak. Adayların birer fotoğraflarının ve kısa özgeçmişlerinin bulunduğu birer poster, yerellikteki tüm yerleşim birimine ve kuruma asılıyor. Üst düzey görevler için adaylar, televizyonda da benzer şekilde kısaca tanıtılıyor. Dolayısıyla Küba'da seçim döneminde Türkiye'deki seçim kirliliğini görmek olanaksız.

Seçme ve seçilme yaşı 16. Seçimler gizli oy açık sayımla yapılıyor. Sayımlar, yabancılar dahil herkese açık: Sandığın mührünün kırılacağı ve sayımın gerçekleştirileceği odaya "Biz bir haftalığına gelmiştik, seçim varmış, bir görelim dedik, girebilir miyiz?" diyerek girebilirsiniz.

Aday ya da delege olmak için Küba Komünist Partisi üyesi olmak şart değil. Aslına bakılırsa, bu süreçte aday olanların üçte biri parti üyesi olmuyor. Seçilebilmek, partiyle ilişkinize değil, tamamen seçileceğiniz yerellikteki insanların tercihine kalmış. Örneğin şu anki parlamentoda yer alanlardan birisi, Küba'daki dini gruplardan Baptistler'in lideri Raúl Suárez.

---

Geçtiğimiz hafta CNN'de ilginç bir makale yayınlandı. Matt Ford imzalı haber, ekonomik krizle yüz yüze olan batının ve özel olarak ABD'nin, Küba'nın Sovyetler'in devrilmesinden sonra içinden geçtiği "özel dönem"deki geçmiş deneyiminden faydalanıp faydalanamayacağını soruyordu. Haberde, temel olarak Küba'da özellikle kentler gibi yoğun yerleşim birimlerinde gerçekleştirilen "organik tarımdan" bahsediliyor.

Batının yalnızca bu krizi değil, kriz döngüsünün kendisini atlatması için organik tarım değil sadece, Küba'nın tüm geçmiş deneyiminden faydalanması gerekiyor. Bu işin bir yanı.

Fakat son haftalarda dikkat çekici olan, ABD kamuoyunun içine girdiği kriz psikolojisi. CNN gibi gerici bir kanal böylesi bir haber yaptıran psikolojinin etkileri çok daha derin. ABD hükümetinin resmi sitesinde, ekonomik zorluklarla karşı karşıya olan insanların intihar etmemesi için, bunları ikna etmeye dönük bir yazı asıldı. Daha tehlikelisi, ABD hükümetinin ekonomik krizin sebep olacağı olası bir sosyal patlamaya karşı ülke içinde kritik noktalara asker yerleştiriyor, yeni hapishaneler ve askeri üsler kuruyor olması. Zaten halkı üzerinde korkunç bir gözetim tahkim etmiş olan Amerikan devleti, "ne olur ne olmaz" deyip bir iç savaşa hazırlanıyor gibi.

Dileyelim ki ekonomik krize yuvarlanan kapitalist dünyada sadece egemen sınıflar değil, ezilen sınıflar da Küba deneyiminden faydalanıp faydalanamayacaklarını daha fazla sorsunlar.

[email protected]