Obama’yla Birlikte Küba

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Geçtiğimiz haftanın, Latin Amerika için çok hareketli geçtiği söylenilebilir. Evo Morales'in açlık grevi sonrası Bolivyalı sağcı muhalefeti bir yenilgiye daha uğratmasının ardından, yaklaşan Amerikalar Zirvesi öncesinde Latin Amerika'nın ilerici ülkeleri Karakas'ta ALBA toplantısını gerçekleştirdiler. Bu sırada Bolivya'dan yeni bir haber daha geldi: Evo Morales'e suikast düzenlemeyi planlayan 5 kişiye operasyon düzenlenmiş, bunların üçü polisle girdikleri çatışma sonucu öldürülmüşlerdi. Daha sonradan bu kişilerin hepsinin yabancı olduğu, bazılarının 90'ların başlarında Yugoslavya'da iç çatışmayı kışkırtan Batı destekli paramiliter çetelerin şefleri olduğu öğrenildi. Yine benzer bir destek olması kuvvetle muhtemel.

Ve Amerikalar Zirvesi gerçekleşti. Zirve Türkiye'de de birçok vesileyle gündeme geldi, fakat bu vesilelerin tümü Obama'nın söyledikleriydi. Tüm dünya medyasına yayılan Obama hayranlığı, bizde de had safhada. Fakat böyle olması doğal, zira Obama, yeni dönemde emperyalizmin sadece askeri güçle iktidarını eskisi kadar kolay sürdüremeyeceğini kabullenmesiyle birlikte, bir imaj yenileme dönemine girilirken, ülkenin "dışa açılan yüzü" oldu.

Obama'nın yeni dönemde emperyalizmin dünyadaki meşruiyetini yükseltirken, eski politikaları nasıl devam ettireceği sorusu, hâlâ yanıtlamamız ve birçoklarına açıklamamız gereken bir soru.

Geçen hafta Obama'nın Küba'yla ilişkiler konusunda attığı adımlar, bunun nasıl olacağını açıklamak açısından değerli örnekler sunuyor. Hiç kuşku yok, Obama döneminde birinci özellik, söylemde kamuoyuna "büyük değişiklik" izlenimi verirken, gerçekte hiçbir şeyi değiştirmemektir.

Obama, Küba'yla ilişkiler konusunda attığı adımla "Küba'ya zeytin dalı uzatmış, 50 yıllı sorunu çözmeye yaklaşmış" izlenimi sunmayı başardı. Gerçekte neydi yapılan? ABD'de yaşayan Kübalılar'ın, ülkelerine seyahat etmelerinin önündeki kısıtlama kaldırıldı. Şöyle: ABD'de yaşayan bir Kübalı'sınız. Küba'ya gitmek istiyorsunuz. Evinizden çıkıp Jamaika, Nikaragua gibi başka bir ülkeye gidiyorsunuz, buradan aktarma yaparak Küba'ya ulaşıyorsunuz. Çünkü ABD'den Küba'ya doğrudan uçuş yok. Burada akrabalarınızı görüp geri geliyorsunuz. Ve eğer aynı sene içinde ikinci defa Küba'ya gitmek isterseniz, Obama'ya minnettar oluyorsunuz, çünkü Bush döneminde senede bir defa gitme hakkınız vardı zaten. Kübalı olmayan ABD'liler mi? Onlar hâlâ Küba'a seyahat ettikleri için yargılanabilir, hapse girebilirler yasalara göre.

Ne zeytin dalı, değil mi? Tablodaki büyük bir gerçeği Obama unutmuş görünüyor, fakat neyseki Amerikalar Zirvesi sırasında bir gazeteci hatırlattı. Gazetecimiz, Port of Spain'de Obama'ya teşekkür etti, ve zirve sırasında Küba'ya uygulanan ablukanın kaldırılmasını talep eden çok sayıda Latin Amerikalı lideri dinlediğini ekledi. Sonra söz konusu gazeteci, Obama'ya 2004 yılında Küba'ya ablukanın kaldırılmasından yana olduğu gerçeğini hatırlattı. Obama bundan 5 yıl önce ablukanın işe yaramadığını, masum insanları ezdiğini, ABD'nin bu politikanın başarısızlığa uğradığını kabullenmesi gerektiğini söylüyordu.

Gazeteci, Obama'ya nasıl olup da bu konudaki görüşlerinin değiştiğini sordu. Obama şöyle dedi: "2004 bana bin yıl öncesiymiş gibi geliyor, ben kendim 2004'te ne yapıyordum onu bile hatırlamıyorum." Bush döneminden farklarımızı sıralayalım: Göstermelik bir iki adım atılacak. "Olumlu yönde diplomasi yürütüldüğü" izlenimi uyandırılacak. Ve bu örnekteki gibi gaflar, medya tarafından eskisi gibi duyurulmayacak.

Ancak hakkını yemeyelim, Obama'yla Bush arasında ciddi bir seviye farkı var. Başka türlü de olamazdı, zira hem ABD'nin ihtiyacı buydu, hem de Bush'la arasında ciddi bi seviye farkı olmayan Başkan adayı bulmak şimdilik imkansız görünüyor.

Obama, zirve sırasında gazetecilerle konuşurken, bir noktada, daha önce soyut olarak bildiği bir şeyi burada Latin Amerikalı liderleri dinlerken somut olarak gördüğünü söyledi. Küba'nın bölgenin her tarafına yayılmış binlerce doktorunun, bu ülkelerin nasıl bir ihtiyacını karşıladığını fark etmişti Obama. Obama, bunun kendisine ABD'nin bu ülkelerin birçoğuyla sadece uyuşturucuya karşı savaş üzerinden ilişki kurduğunu, bu ilişkinin askeri bir karakter taşıdığını hatırlattığını belirtti.

İlk olarak söylenmesi gereken, Obama'nın ABD'nin bu ülkelerle sadece askeri bir ilişki kurduğu iddiasının koca bir yalan olduğudur. Demek ki bu sözlerden şunu çıkarmak gerekiyor: ABD, bir süredir diğer ülkelerle ilişkisini askeri başlıklara fazlasıyla indirgemişti, bundan sonra militarizmin dışında müdahale kanallarının da güçlendirilmesi isteniyor. Bu, Obama döneminin ikinci özelliği.

"İzlenim" yaratmak, yeni dönemde emperyalizmin stratejisinde çok önemli. Obama'nın görüntüsü, bu bakımdan büyük bir avantaj. Fakat bu dönemin üçüncü bir özelliği, vitrindeki Obama'nın arkasında aslında hiçbir şeyin değişmemesidir. Kabinedeki isimlerin hemen hepsinin ya Clinton, ya Bush döneminden miras kaldıklarını daha önce de söyledik.

Amerikalar Zirvesi'nin koordinasyonu için Obama'nın atadığı isim, bu üçüncü noktayı bir kez daha kanıtladı: Zirvede Obama'nın kendisine başdanışman olarak seçtiği Jeffrey Davidow, Latin Amerika'da ABD politikasının ne olduğunu yeniden hatırlattı. Davidow, 1971-1974 arasında, yani sosyalist lider Salvador Allende'nin iktidara gelip, dünyanın en kanlı darbelerinden biriyle yıkıldığı dönemde Şili'deki ABD elçiliğinde çalışıyordu.

ABD'de gizliliği kaldırılan belgeler, Davidow'un diktatör Pinochet'ye rakiplerini öldürmesi yolunda tavsiye verdiğini kanıtlıyor. Costa Gavras'ın 1982'de Cannes'da Altın Palmiye ödülünü Yılmaz Güney'le paylaşmasını sağlayan filmi Missing'de, Şili'de Santiago stadyumunda öldürülen ABD'li gazeteci Charles Horman'ın ölümündeki rollerini anlattığı ABD elçiliği görevlilerinden birisi de Davidow. Bu olayda ABD elçiliğinin, cuntacılara Horman'la ilgili "Allende yanlısı" olduğuna dair istihbarat verdiği, daha sonra ABD Dışişleri Bakanlığı'nın soruşturmasına açığa çıkmıştı.

Davidow, Şili'den sonra ABD'nin apartheid rejimini desteklediği Güney Afrika'ya gitti. Bu dönemde, 1974-1976 arasında, ABD yeni bağımsızlığını kazanmış Angola'ya ve Angolalılar'ın yardımına gitmiş Kübalı devrimcilere karşı savaşıyordu.

90'lı yıllarda Kolombiya Planı denilen ve Kolombiya'da kırsalındaki binlerce yerli ve köylünün ölümüyle sonuçlanan paramiliter kampanya sırasında Davidow, Clinton'un Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikalar sorumlusuydu. Davidow, 2007 yılında bir konferansta, Chávez'den bahsederken "Bir ülke demokrasiden ayrılmak yönünde oy kullanırsa, diğer ülkeler ne yapmalıdır? Bu ilginç bir soru, en azından benim için öyle" demişti. Bu ilginç soruyu Davidow, daha Şili'deyken yanıtlamıştı aslında.

Obama döneminin başka özellikleri de sayılabilir, burada üç tanesine değindik. Emperyalizme karşı mücadelenin Bush dönemindeki kadar kolay olmayacağı bu dönemde. Obama yönetiminin bu niteliklerini ısrarla halka anlatmamız gerekiyor.

[email protected]