Sandık derler adına, bir sihirli kutu

Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim ki anlatılan benim değil sayende hepimizin hikayesidir. Ve adı da "sihirli sandık" olabilir. Hatta çok istenirse balesi de yapılabilir, operası da olabilir ama artık bu devirde köy seyirlik oyunu olmaz.

Gerçi bu devirde opera, balesi de olmaz ama bu hikaye modern dansa da hiç uymaz. Biliyorsun, biliyorum ki aslında eski bir hikaye bu hikaye. 

Sandık sihirli. Ve ne yalan söyleyelim, güçlü bir iksiri var bu sihirin. Herkesi etkisi altına almasından, hayaller kurdurmasından belli. Ve kabul etmeliyim ki ben de hariç değil. Ne yazık ki! 

Sandık sihirli olunca, cini de çok oluyor. Parlattıkça devasa, nobran ve hin cinleri saçılıyor ortalığa sandığın. Allem ediyor, kallem ediyor, hatta tüm bunlara bile gerek kalmıyor, kendisine bakan, yanaşan herkesi etkiliyor. 

Sonra gelsin hayal kırıklıkları, dumur olmalar, kendinden geçmeler, ayılıp bayılmalar ve de feryatlar. İş öyle bir noktaya varıyor ki gerçekçi olmak lazım diye çıkılan yolda gerçekle bağın tümden koptuğu, herşeyin sıradan bir "-mış gibi olma hali" olduğu keşfediliyor. Ne güzel!

Tabii ki bir tür aydınlanma da yaşanıyor gerçekle yeniden temas tesis edilince. Tabii ki o gerçek de ne kadar gerçekse artık! Kendi dibini bile aydınlatmayan bir aydınlanma yaşanıyor hızlıca. 

Ve sonra gelsin gerçeğin yeniden inşası, gelsin yeni hesaplar. O hesaplar ki kerametleri tüm bu sandık işinin temeli. Ama insan aklı bu, durmuyor ve ara sıra sormaya devam ediyor, kahretsin ki!

Ve soruyor, mesela: Madem hile yapıldı, madem iç ve dış "düzen" her şeyi baştan ayarladı, o zaman bu ayar neden bazı partilere tuttu da bazılarına tutmadı? Mesela baraj altı kalması gerektiği en tepeden söylenen bir parti nasıl oldu da baraj altı bırakılamadı? 

İnsan bu, sormadan durmuyor işte ve soruyor: Yoksa barajı aşmış olmasını mı tercih ettiler? Herkes ve herşey konusunda bu kadar yaratıcı çözümleri olan bir "hile düzeneği" tek bir parti karşısında mı çaresiz kaldı? Ve ne yapacağını bilemedi de çaresizlikle "eh ne yapalım, bunlar da seçiliversin" mi dedi? 

Ve gelin görün ki hileye rağmen herkes, tüm partiler, tüm kesimler, üç aşağı beş yukarı memnun sihirli sandıktan çıkan sonuçlardan. "Zarlar hileliydi" diyenler hariç değil!

Peki bir duralım ve soralım: Herkes dedik de mesela kimler sevindi herşeye rağmen barajın aşılmasına? Ülkenin son beş yıldır dinamizmini tutan Gezi kitlesi sevindi, ülkedeki yıkımın denetçisi Avrupa Birliği sevindi, Ortadoğu'daki satılmışlığın hamisi Amerika sevindi, patronlar kulübü sevindi, büyükşehirlerde "oyum boşa gitmedi, ben de bir katkıda bulundum" rahatlığını yaşayan örgütsüz örgütlüler sevindi. Böylece geniş bir huzursuz kitleye de bir sus hediyesi verilmiş mi oldu yoksa? Saçma sorular geliyor işte insanın aklına... Amma velakin görünen o ki sandık sihirli biçimde tüm düzeni de memnun etti. Muhalefeti ve iktidarıyla. 

Herkes nefes almak istiyor ama düzenin düzeneği de durmak bilmiyor. Sihirli sandıktan bir daha ve bir daha çıkıyor. Bu öyle bir sihir ki kişiye önce kendisini unutturuyor. Bildikleri hariç değil! 

Şimdi herkes bir sükunet ve huzur mevsiminin geleceğini bekliyor. Ama ülkedeki huzursuzluğun tüm mekanizmaları, tüm düzen dimdik ayakta. İşte o unutuluyor. 

Mesela düzenin zembereği baştan ayağa değişmedikçe her seçimin hileli olduğu unutuluveriyor! Seçimin aslında seçmemek olduğu unutuluveriyor. Zarların hileli olduğunu herkes biliyor ve ama zarları bir daha, bir daha atıyor. Kendini unutmanın ve tekrarlamanın görkemli sanatı bu sandık işi...

Ve mesela barış mı isteniyor, düzen barışının tek bir koşulu olduğu da unutuluveriyor: o da "büyük biraderin" bölgede kimi kendine partner seçeceği. Bu seçim olduktan sonra "Barış" da olur başka şeyler de. Ama gelin görün ki şu köhnemiş kelime, emperyalizm miydi neydi, işte o unutuluveriyor. Herkes oyunun böyle kurulduğundan haberdar ama herkes kulağının üstüne yatıyor. Hem Stalin de Nazilerle anlaşmamış mıydı?

Üstüne yatılan bir mesele daha var. Bilmem hatırlayanı var mıdır? Bir zamanlar "demokratik devrim" meselesi vardı. Çok sevilirdi. Sonra unutuldu gitti. Ve buna göre herşeyin bir sırası, bir aşaması vardı, devrim hariç değil. 

Sandık sağolsun. Sihirli bir el gibi geldi ve "aşamacılığı" da mezarından çıkardı. Sandık herkesi gerçekçi ve de aşamacı yaptı. Hem de çok somut bir hedef olarak: devrim yapmak falan değil, sarayı yıkmak olarak. Bugün tüm saray edebiyatı aşamacılığın güncel versiyonudur ve de sandığın büyük başarısıdır. 

Velhasıl tüm bunlar, yani seçim hilesi açıklamasından, emperyalizmin unutulmasına, saray edebiyatından stratejik cinliğe kadar hepsi sandığın ne kadar da işlevsel olduğunun unutulmasına yarıyor ya... 

Ne diyelim! 

Geçer. Sandıklar bir tür geçici tutulma hali yaratır ve herkes, her şeyi, kısa sürede unutur. Hatta çok kısa süre içinde unutur. Kendini bile...

Geçmiş olsun. Hepimize.