Yeni bir Rasputinler çağındayız. Gericiliğin çeşit çeşit halleri ile dolu etrafımız. Metafizik uzmanı bunun sakil ve hatta komik bir örneğiydi...

Donat ve ah şu bir türlü çıkaramadığımız cinler!

Bence hepimiz bir biçimde biliyoruz da bilmiyormuş gibi yaşıyoruz; hatta bazılarımız bilerek yaşıyor: Her şey bambaşka olabilirdi.

Evet, olabilirdi... Ve halen de olabilir. Geç kaldık belki ama çok da geç kalmadık. Sanki... Belki.

Ama bir çok kritik eşik de aşıldı işte. Biliyorsunuz... Zihinsel, bedensel ve tarihsel birçok eşik aşıldı. Hemen her gün de yeni bir eşik aşılıyor. İnsanın dumur olması bile kifayetsiz artık, çoğu zaman. Başka şeyler lazım bize.

Bambaşka değil... Bayağı, başka şeyler...

***

Aslında malzeme o kadar “vasat” ki yeniden evirip çevirmek bile olayın haketmediği bir ilgi, değer sağlıyor olacak. Çünkü olağan koşullarda gülüp geçeceğimiz bir delilik hali ulu orta “buradayım” dedi... Diyor!

Delilik keşke bu kadar kolay ve az bedelli olsaydı. Ama öyle değil... Çoğu zaman “zor” bir hayat demek delilik. Bizim yaşadıklarımız ise başka...

Ama, sanırım, “metafizik uzmanı” ile kanalın cüreti, rahatlığı hepimizi hem tedirgin etti hem de güldürdü. Ortaya dumurluk bir eğlence çıktı. Sunucu programda zaten gülecekti ama gülemedi. Bizler ise bol bol güldük, eğlendik. Ve hatta uzmanın “donat donat” diye kendinden geçerek, buyurgan bir tonuyla yükselmesini bile remiksledik, paylaştık. Tedirginliğimizi dalga geçmeye devşirdik.

Ekranda beş dakikada, hem de üstüne muhtemelen bolca para verdiği bir programda cin çıkardı “uzman”.

Bizler ise... binlerce yıldır yuttuğumuz şu sınıflı toplum cinini bir türlü çıkaramadık.

***

Ama güldüğümüz ve absürt bulduğumuz durumun bize, bizler hakkında ne anlattığını da pek konuşmadık. Sanırım... Türkiye’de “muhalif” iklime Gezi’den beri musallat olan halle hayatımızı kuşatan iklime yine gülüp geçtik! Yani bizlere “ben buradayım” diyen köklü bir meseleyi yine çok sallamadık. Rahatsız edici şeylere değil gülüp eğlenmemize, hayatı tiye almamıza baktık.

Muhalifliğimiz korku, tedirginlik ve tiye almak üzerine kurulu. Tiye almak ya da Gezi’den beri şu çok sevdiğimiz ironik-politik mizahın nedeni de bu: korku. Korkutan durumları, olayları, kişileri gülünecek nesnelere çeviriyoruz.

Ama...

Öyle korkuyoruz ki dönüp dolaşıp hep o korktuğumuz şeye benziyoruz.

Mesela uzmanın metafizik şovundan sonra “dini bütünlüğünün” yapmacık/suni olduğunu, gerçek olmadığını kanıtlama seansları başlamadı mı! Gerçek bir hoca (metafizik uzmanı) olsaydı zaten bu tür bir pespayeliğe yeltenmezdi... sanki! Değil mi? Doğrudan ya da dolaylı söylenen bu olmadı mı?

Dini, metafizik düşüncelerin değil de uzmanın tutarsızlığı sorgulandı; eksiklik, eğrilik onda bulundu.

***

Eğrilik onda bulundu ve bir de üstüne doğruluk da “girlfriend experience” ile ortaya sürüldü. Diyalektik bütünlük böyle olsa gerek! “Ne yapalım, yapacak bir şey yok, e bu da bir gerçeklik” sesleri arasında yeni, modern sosyolojik gerçekliğimizin bir başka veçhesi de arz-ı endam etti.

Paranın cinleri bunlar. Her türüyle bir türlü çıkmayan...

Beden de beş dakikada zahmetsiz para kazandıran bir makine. Ülkemizin yeni gerçekliği de bu: garibanlara “donat”, orta sınıflara her tür “experience”. Parasıyla!

***

Tabii çok şey katmış para insana... Ve aynı zamanda da insanı insan olmaktan çok çıkarmış, çağlar boyunca.

Mesela pek konuşulmaz... Biliyorsunuz, daha çok “çökmüş” olması ile meşhur Sovyet sistemi! Daha geçen gün faşist Ümit Özdağ da söylemedi mi çöktüğünü, iflas ettiğini! Ve bu arada, faşizm de paranın en cin hali değil mi? İşte cinlik yapmış Özdağ!

Ama insanı insan yapan özellikler arasında paranın yerini kırabilmiş nadir örneklerdendir Sovyetler... Açın bakın tarih kitaplarına. İnsandan çok para ve saltanatı vardır o kitaplarda. Hem de çağlar boyunca. Sovyetler ’de ise insanın paranın saltanatına karşı isyanı, başkaldırısı ve onu önemsizleştirmesi vardır. Yalılar, atlar, katlar ve kârlar değil!

***

Paranın cinleri demek, hepimiz iyi biliyoruz ki aslında tam olarak piyasanın cinleri demek. Eciş bücüş... kıvrık mıvrık, çarpık çurpuk. Zaten donatta da experience meselesinde de “we trust”! Yani bu gözü kapalı ama aynı zamanda da açgözlü şovu, şovları başka türlü “ulu orta” yapmak, yapabilmek sanırım mümkün değildi.

Muhtemelen uzmanımız parasını verdi, kanal da o para kadarlık yeri, zamanı ayırıp şovu verdi. Bilinmeyen bir şey mi? Tıpkı doktorların ve bilumum başka uzmanın yaptığı gibi... Bilmem ne uzmanına para ile açık olan ekran, parayı basan herhangi bir başka uzmana neden kapalı olsun ki?

Ya da bir beden... Madem her şey satılabiliyor parayı basana neden açık olmasın ki!

Piyasa böyle bir şey: sermayeyi elinde tutan kazanır. Ama öyle ama böyle... Piyasa olduğu sürece paranın helali, kazanılmışı, emek verilmişi olmaz! Olamaz.

***

Üzerinde az durulan mevzulardan biri de “uzman” olmak. Pek farkında değiliz belki ama giderek güçlenen bir “uzman” despotizmi yaşamıyor muyuz? Pandemide böyleydi mesela. Uzmanlar tepinmedi mi toplumun kafa karışıklığının üstünde. Zaten savaş çıkar böyle olur, ülke batar uzmanı sallar, konuşur, umursamaz! Bilgiyi, uzmanlığı bu hale getiren hangi cin ki? Uzmanın, uzmanlığın toplumsal, kamusal bir sorumluluğu, karşılığı kalmayınca uzmanlık da şova dönüştü. Parasıyla....

***

Tabii ki bir de cahillik cini var. Şişede durduğu gibi durmayan bir cin bu. Şirret, çirkef. Yani en yüzeyde, en basitiyle. Öyle bir cin ki yaşayanını ölçüsüzleştiren karşı koyanını, itiraz edenini kötürümleştiren bir cin. Baş etmesi biraz zor. Topyekûn, bütüncül bir mücadele gerekiyor.

Gerekiyor çünkü inanana özgüven ve eminlik, dalga geçene, “haydi be, olur mu öyle şey” diyene ise şüphe, çok bilmişlik yapıştıran bir cin. Hem de tam tersi geçerliyken! Öyle bir yerden tutmalı ki günlerini cahillik cini ile geçirenleri ikna edebilesiniz. Metafizik uzmanı ve ona benzer milyonlarcası ne kadar da eminler bir yandan, değil mi?

Hem ne demişler! Bu cinin cesareti var! Sizin var mı?

Ayrıca bu cinin kimin içine girdiği bile tartışmalı. Mesela diyelim ki büyü, dua ile yaşayanların cahilliği ortada da kuantum terapiye inanan, metafiziğe kapılan, insanlar bencildir, eşitlik hayaldir diye ortalıkta gezen orta sınıflara ne demeli? Bir boyunduruktan çıkarken modern bilmem ne tarikatına (örn. melek kardeşliği) koşan doktoralı okumuşları ne yapmalı? Günümüzün yeni peyda olan kentli, ben merkezci, konformist gericiliğini ne yapacağız? Hem onlardaki cini göstermek de çıkarmak da daha çetrefilli... Yeri geldiğinde bilim yeri geldiğinde film diyen bir toplam bu.

***

Velhasıl...

Yeni bir Rasputinler çağındayız. Gericiliğin çeşit çeşit halleri ile dolu etrafımız. Metafizik uzmanı bunun sakil ve hatta komik bir örneğiydi... Bu işin profesyonelleri ise gözümüzü boyuyor, ufkumuzu belirliyor.