Kurgulanmış İrade

İnsanların ustaca kurgulandığı bir çağda yaşıyoruz. Hemen hemen her yazımda buna isyanımın izlerini bulursunuz. Nawal El Saadavi bu çağı "Medyanın Karanlık Çağı" olarak adlandırıyor ve bir Afrika-Jamaika şarkının iki dizesini bu çağı özetleyen kanıt olarak sunuyor: "Kaldırıp bedeninizden zincirleri zihninize takın". Sömürgeciliğin ne demek olduğunu çok iyi bilen mısırlı bir düşünür olan El Saadawi şu noktayı özellikle vurguluyor: "Eğer medya bize her gün yanlış bilgi pompalıyorsa, seçimlerimizde nasıl özgür olabiliriz? Medya bireysel direnişi kırmaya yönelik bir bireycilik ideolojisi geliştirdi. Kahraman bireyi yani starı yüceltti. Kolektif direniş fikrini ortadan kaldırdı. İnsanları farklılık, çoğulculuk ve otantik kimlik kisvesi altında dine, kökene ve ırka göre böldü. Ama sermayeyi ve karı Tek Dünya, Tek İnsanlık fikri altında küreselleştirdi... Medyanın işlevlerinden birisi serbest piyasadan ne isterseniz almakta ya da kongre veya parlamentoda temsilcilerinizi seçmekte özgürsünüz yanılsamasını yaratmak. Fakat medyanın karanlık çağında bir insan nasıl özgür olabilir?" (1)

Bu alıntıları neden yaptım. Günlerdir radyolarda televizyon ekranlarında ve de gazetelerde yüksek sesle şunlar yineleniyor: "Milli İrade", "İnsanın Özgür İradesi", "Hür Seçim", "Demokrasi" vb. Bilgece doğrular diye yinelenen bu kavramların hepsi özenle kurgulanmış bir yanılsama. Bireylerin, toplumların kâr ve sermayeye "ram" olması için kurgulanmasında kullanılan binlerce yanılsamadan sadece bir kaçı.

Ünlü bilim kurgu romanındaki Dr.Moreau'nun adasında insanlaştırılmak istenen denek maymunların "Biz insan değil miyiz?" çığlığındaki yanılsama gibi.Küresel sermayenin kurguladığı bireylerin, toplumların özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. Kurgu doğrultusunda bir hürriyet yanılsaması içindedirler. Gerçekten adım adım uzaklaşırlar. Farkına bile varmazlar. Bu yanılsamayı birkaç güncel TV dizisiyle açıklayabiliriz. "Dudaktan Kalbe" ve "Yaprak Dökümü" Reşat Nuri Güntekin'in iki yapıtıdır.

İki romanda çağının gerçeklerinin tanıklığından koparılmış ve de eklemelerle bambaşka bir yöne doğru sürüklenmiştir. Reşat Nuri'nin betimlediği ortamdan kopmuş, yalnızca öyküdeki kişilerin adları kalmıştır. Kâr için yapılan bir cinayettir bu, hırsızlıktır, istismardır. Yazarının varislerine verilen telif hakkı çalınan minarenin kılıfıdır. Söz konusu dizilerin yarattığı yanılsamanın tahribatı büyüktür. Üstadın kitaplarına zaten elini değdirmeyen okuma yoksunu kuşaklar bu iki diziyi Güntekin'in gerçek yapıtı belleyecekler. Bu iki örnek nasıl bir kurgulamayla karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor.

Yurtsever Güntekin kurgunun bir aracı oluvermiş. Kendisine açık bir saldırı.Günümüzdeki kurgulama o boyuttadır ki gerçek dünyayı, yaşadığımız ülkeyi kenti bile algılama yeteneğimiz elimizden alınmıştır. Bir inanç korosu ustaca yaratılmıştır. Bilim bile yanılsama rüzgarının önünde yuvarlanmaktadır. Akıl ve onun yarattığı aydınlık, adım adım post-modernizmin baskısıyla karartılmaktadır. Gazeteler, radyolar, televizyonların bilim programları, yazıları doğru mu? Bunu bile bilemiyoruz. Dolayısıyla bilimsel gerçeklerde yanılsamadan kaçamıyor.

Tarihin sonu, ideolojilerin sonu ve benzeri söylemler paracıl yaklaşımın insanı kuşku koridoruna sürükleyen kurgulama yöntemlerinin bir parçası.Sermaye ve karı azizleştiren düzenin sürdürülebilmesi için sürekli bir kurgulama gerekmektedir. Sürdürülebilir büyüme, sürdürülebilir kâr vb. gibi söylemler paracıl itili düzenin olmazsa olmazlarıdır. Bunun sağlamlaştırılması bireysel ve toplumsal davranış kalıplarının kurgulanmasına bağlıdır. Bu konuda en etkin araç ise yazılı, sözlü ve görsel iletişim teknikleridir. Gazete ve dergiden başlayan ve internette noktalanan geniş bir kullanım alanı (bunlara cep telefonlarını da katın) kurgulamayı yapanların hizmetindedir.

Konuyu ülkemiz bağlamında ele alarak irdeleyelim. Türkiye'de yazılı basının hemen hemen %99'una dolaylı ya da dolaysız olarak sermaye egemendir. Bu egemenlik yayın organına sahiplikle başlar, basın, dağıtım vb. hizmetlerini sunmaya kadar sürüp gider. Medyaya egemen olan bu sermaye aynı zamanda enerji, madencilik, otelcilik, otomotiv, ve diğer bir çok alanlara da yayılmış, yerine göre hiç umulmayan alanlara kadar uzanan tekelleşme özelliğini de taşır.

Bu yapıdaki medya holdinglerinin amiral gemisi Doğan Holding'dir. Holding'in medya grubunun gazeteleri: Hürriyet, Milliyet, Radikal, Referans, Posta diye uzayıp gider. Bağımsız izlenimi veren Vatan vb. gazetelere de egemendir. Kuşkusuz dağıtım ve basım hizmeti verdiği nice yayın organını da bunlara ekleyebiliriz. Grubun Kanal D, Star, CNN Türk gibi ulusal çapta televizyon kanalı ve D-Smart adlı şifreli yayın ile uluslararası medyaya ulaşan iletişim sistemi, çeşitli radyo ve de haber ajans sistemi bulunmaktadır. Bir başka medya devi Karamehmet grubudur. Akşam Gazetesi, Show TV, SKY Türk TV kanalları, Alem FM radyosu da bu grubun önde gelen organlarıdır. Ciner grubu yayın alanında Cumhuriyet gazetesi üzerinde sınırlı bir etkinliğe sahip olmasına karşın Kanal 1 ve Haber Türk TV'lerın elinde tutmaktadır. ATV ile Sabah Gazetesi yenilerde Çalık Holding'in bünyesine girmiştir.

Diğer yandan Gülen'in medyadaki etkinliği açıktır. Bu sınırlı örnekler bile nasıl medya kuşatması içinde bulunduğumuzu ortaya koymaktadır. 1980'lere kadar bağımsız bir karaktere sahip olan kitap basın alanı da bugün bankaların (Yapı-Kredi, İş Bankası vb) ile Doğan Holding gibi sermaye gruplarının eline geçtiğini görüyoruz. Yani düşün ve bilgi edinme alanları kurgucuların istilası altındadır.Bu koşullarda özgür seçimden, özgür iradeden nasıl söz edilebilir. Önce seçime ilişkin temel yasalar ustaca kurgulanmıştır. Barajlar her seçimde geçerli oyların yaklaşık %10'nu saf dışı bırakmaktadır. Eğer bir seçimde üç parti %10'un biraz altında oy almışsa yaklaşık %30 oy çöpe gitmektedir. Gerek seçim yasası, gerekse siyasi partiler yasası siyaseti metalaştırma doğrultusunda her türlü teşviki içermektedir. Devlet yardımı ise partileri rizikosu olmayan şirketlere dönüştürülmüştür.

Bu ABD'de, AB üyesi ülkelerde de böyledir. Yanılsamalarla dolu kavramların havada uçuştuğu bu kurgunun amacı "Sermaye-Kâr-Para" diye üç azize dayanan yeni küresel düzene insanların "ram" olmasını sağlamaktır. Medya, dinsel inanç, tarikat, kilise, cami, havra bu kurgunun her dem kullanılan organlarıdır. Kurguda, bireyden cemaatlerden, toplumlardan tek istenen itaattir. Bu nedenle sosyalizmin, temelde bir özgürleşme projesi olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. CIA'nin devirdiği, Haiti'nin demokratik seçimle seçilmiş ilk başkanı olan Bertrand Aristi de hedefi gösteriyor:"Demokrasinin demokratikleşmesi" yani zihinleri kurgulayan zincirlerin koparılması.

(1) Lenora Foerstel, Medya ve Savaş Yalanları, Yordam Kitap,2007