İbretlik Örnek: Eski Yugoslavya TEVFİK ÇAVDAR

Geride bıraktığımız eski dostlardan biri "Dünya Kupası için sosyalist bir irdeleme yapmayacak mısın" diye sordu. Soruda meraktan ziyade hafif bir alay da vardı. Oysa bu kupa yeni emperyalizmin küreselleşme diye esen rüzgarlarının ülkeleri ne noktaya sürüklediğinin en somut örneklerini sergilemekteydi. Bir bölüm eski sosyalistlerin de dört elle sarıldıkları globalleşme ya da küreselleşme, temelde bir çeşit hücresel ülkeler yaratarak sömürülerini daha da arttırma yönündeki çabalarının örneklerini vermekteydi. Eskilerin Çekoslovakya'sının yerini alan Çek Cumhuriyeti artık görkemli günlerini aratacak kadar zayıflamıştı. Slovakya'nın kupada esamesi bile okunmuyordu. Polonya inanılmaz hızla çökmüştü. Eski kupaların aşina takımları Bulgaristan, Romanya, Rusya, finallere katılamamışlardı. Ukrayna ise biraz da talihi ile çeyrek finale kadar gelebilmişti.

Ne oldu bu ülkelere? On yıl içerisinde çöküşü neyle açıklayabilirsiniz? Hepsini tek kelimeyle ifade edebiliriz: Dağılma, parçalanma. SSCB parçalanmış bir zamanların güçlü dünya ülkesi yerine yeni ülkeler ortaya çıkmıştı. Birlik halinde dünyaya kafa tutabilen devletten, aciz ve boyun eğmeye hazır ülkecikler, teslim olma raddesindeki toplumlar haline gelmişlerdi. Bunun en güzel örneği Eski Yugoslavya'dır. Bir zamanlar Balkanların en güçlü ülkesi sayılan bu sosyalist ülke emperyalizmin kurdu içine girdikten sonra etnik savaşlara sahne olmuş, yıllarca (neredeyse yüz yıla yakın) bir arada yaşayan Yugoslavya halkları birbirini yemeye başlamıştır. Bu iç savaşın temel nedeni emperyalizmin etnik ayrılığı kışkırtması, bir arada barış içerisinde yaşama duygusunun yerini Nazi benzeri ırkçılığın almasıdır. Yüz binlerce insanın öldüğü, kentlerin, nice, bayındırlık örneklerinin tahribinden sonra şimdi yapay bir durgunluk Balkanların bu bölgesine egemendir ama bu da nereye kadar sürecek bilinmemektedir. Bir zamanlar emperyalizmin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı kışkırttıkları bu uluslar şimdi de kendi eserleri olan Yugoslavya'yı bölmeyi, paramparça etmeyi başarmışlardır. Son noktayı bağımsızlığına kavuştuğunu coşkuyla ilan eden Karadağ koymuştur.

Financial Times, bilindiği gibi sermayenin en önemli gazetelerinden biridir. Bu gazetede Dünya Kupası ile ilgili yapılan bir değerlendirmede Eski Yugoslavya'nın sözde devamı olan Sırbistan Karadağ'ın futbol takımı en kötü takım olarak nitelendirilmiştir. Hatta bu takımı Avrupa'nın Suudi Arabistan'ı olarak da adlandırılmaktan geri kalmamış, alaycı bir dille o bölgede neredeyse benzin istasyonu gibi ülkeler oluştuğunu ileri sürmüştür.

Doğrudur Eski Yugoslavya'nın bugünkü hali emperyalizmin bir ülkeyi denetimi altına alabilmek için nereye kadar gidebileceğini göstermektedir. Bir yandan Avrupalı kapitalist ülkeler sermayenin etkinliğini arttırmak için birleşik bir Avrupa yaratmaya çalışırken, ABD 50 yıldızı bayrağına her devletin bir simgesi olarak nakşederken, bu devletlerden birinin ayrılması halinde nasıl hırçınlaşabileceğini iç savaşla göstermiştir. Kendi açılarından birleşmeyi böylesine savunurken, güçlü olabilecek ulus devletlerini de bölük pörçük etmeye devam etmektedirler.

Eski sosyalist dostlarımızın unutmaması gereken bir noktasının şu olması gerektiği düşüncesindeyim: Dünyadaki her olayın toplumcu açıdan bir çözümlemesi daima vardır. Edebiyattan, kültür eserlerine hatta Kemal Sunal'ın televizyonda defalarca oynatılan filmlerine kadar toplumcu gözlerin ihmal etmeyeceği olgulardır. Dünya kupasını izlerken olayın sadece sportif açıdan değil günümüzün küresel kapitalist yapısı açısından da değerlendirilmesi, ihmal edilmemesi gereken bir çabadır. Türkiye'de dahi, yığınların Brezilya ve Arjantin yandaşlığını sadece oynanan güzel futbola bağlamak yanlış olur. Ezilen insanlar kendi haykırışlarını dolaylı da olsa böylesi bir yöntemle duyurmak istiyorlar. Ben böyle düşünürken kimilerince dinozorlukla suçlanacağımı da biliyorum. Ama sarsılmaz inancım odur ki olaylara ezilenlerin gözüyle bakmak daima yararlı ve gelecek için umutlandırıcıdır.