Sonrası tufan mı!

Bu satırlar yazılırken Taksim Gezi Parkı’nda direnenler gaza boğuluyor, direnişçilerin çadırları yakılıyor, direniş hızla kitleselleşirken baskı da yoğunluğunu artırıyor.

Demokratik toplumsal direnç şiddet ve gaz ile baskılanmaya çalışılırken, ekonomiye de aşırı derecede gaz pompalanıyor. Biber gazı, şiddete dayalı baskı ile özdeşleşirken, ekonomiye verilen gazla birlikte, AVM ve rant ekonomisinden yararlananlar, hükümete koşulsuz destek veren içeriksiz mesajlarını çoğaltıyorlar.

TOBB başkanı bir hafta önce yapılan bir toplantıda Türkiye’yi, Çin ve İtalya arasında yer alan sanayi devi olarak ilan ettikten sonra, 2023’de dünyanın en büyük on ekonomisi arasında yer alınacağını muştuluyor. Aynı günlerde ve halen Ankara’daki reklam panolarını Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) IMF’ye “borcu sıfırlayan” başbakan ve hükümete teşekkürleri süslüyor! Şaka yapar gibi Ankara’da “Alışveriş Festivali” ikinci kez başlatılıyor!

Küçük esnaf için pırıltılı olmayan durum, ticaret burjuvazisini fazlasıyla tatmin ediyor. Öyle ki, Gezi Parkı’nda inşa edilecek AVM bu dönemin simgesi olmaya aday. Bu açıdan bakılınca yeni AVM’nin anıtsal bir özellik taşıyacağını söylemek olanaklı!

Yaratılan sanal ekonomik-finansal balon hükümetin bitmek tükenmek bilmeyen yeni projeleriyle milyarlarca dolarlık yeni pazarlar yaratıyor. Boğaza üçüncü köprü, İstanbul’a yeni havalimanı, yeni İstanbul projeleri son dönemin en büyük yatırımları arasında yer alıyor. Köprü ve havalimanıyla birlikte çevre yolları da dikkate alınınca projelerin mali boyutlarının giderek genişlediği görülüyor. Buna Sinop ve Akkuyu’daki nükleer santrallerle termik santralleri ekleyebiliriz. Tüm doğa ve çevre tahribatının yanı sıra nükleer santrallerin taşıdığı yüksek riskin dikkate alınması, sorunun mali boyutların çok ötesinde olduğunu, toplumun ve yaşamın sürdürebilirliğini tehdit ettiğini ortaya koyuyor.

Ancak projelerin diğer tarafında, yani madalyonun diğer yüzünde yerli yabancı büyük sermayenin sağlayacağı kârı, finans spekülatörlerinin kazançlarını, arsa-arazi spekülatörlerinin toprak rantlarını, ticaret burjuvazisinin AVM sevdasını görüyoruz.

İki ay önce Standart&Poors, Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunu yükselterek “yatırım yapılabilir” düzeyine yaklaştırmıştı. Yatırım yapılabilir niteliği kazanabilmek için notun bir kademe daha yükseltilmesi gerekiyor. Söz konusu kredi derecelendirme kuruluşu 24 Mayıs tarihli raporunda Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri ve iş dünyasını olumlu değerlendirerek, olası bir not artırımının sinyallerini vermiştir. Yakın tarihte diğer iki tanınmış kredi derecelendirme kuruluşu olan Moody’s ve Fitch’in yanı sıra Japon JCR de Türkiye’yi yatırım yapılabilir kategorisine dahil etmişti. Bu kervana Türkiye’yi ilk kez değerlendirmeye alan Kanada’lı DBRS’yi de katabiliriz.

IMF borcunun kapatılması bahane edilerek başbakan ve hükümete yönelen teşekkürler, on yıl sonra dünyanın en büyük on ekonomisi içinde yer alma söyleminin bizzat ticaret burjuvazisinin üst düzey temsilcileri tarafından yapılması boşuna değil! Bunca özelleştirme, yabancıya fabrika, tesis, mal mülk, liman, köprü, altyapı, karayollarından demiryoluna kadar elde ne varsa tüm taşınmazların satışından sonra kıyılar ve ormanların kapsama alınmasının ardından ne beklenebilir? Yabancı fonların Türkiye ekonomisine akışını özendirmeyecek aykırı bir düzenleme olmadığına ve Türkiye’de yüksek getiri sağlandığına göre, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da Türkiye’nin kredi derecesini yükselteceklerdir.

Türkiye spekülatif fonlara sırtını dayayarak, düşük teknoloji ürünleri üretip ihraç ederek, hızla artan dış borçla iç talebi canlı tutmaya çalışarak mı yola devam edecektir? Türkiye’nin geleceği, sıcak para ve “alışveriş festivalleri”nin simgelediği sanal canlılık ve ticaretten mi geçiyor?

Sıcak para ve AVM ekonomisinin şekillendirdiği bir ekonomik modelin ve sosyal yapının çimentosunun hiç de sağlam olmadığını belirmekte yarar var…