Siyasi magazin Soma katliamını unutturamaz!

Başbakan faiz indirimi konusundaki ısrarını keskin ve sert bir biçemle gündeme taşıdı. Ne kullandığı dil ve biçem, ne de faiz indirimi konusundaki tavrı sürpriz olarak kabul edilemez. Bu ortamda faiz konusu siyasi polemiğe ve magazine dönüştürülme potansiyeline sahip gözüküyor. Kurguya göre bir tarafta Başbakan ve kendisini koşulsuz destekleyen Ekonomi Bakanı Zeybekçi ve şimdilik sessiz kalan diğer bakanlar, karşı tarafta TCMB başkanı Erdem’e arka çıkan Babacan ve Maliye Bakanı Şimşek yer alıyor.

Faiz “gerginliği” sürecinde Başbakan Yardımcısı Babacan dış borç ve kaynak girişine dayalı büyüme modeline karşı eleştirel tavrını dile getiriyor. Hemen belirtelim eleştirel söylemi yeni değil, zaman zaman yineliyor ve bir süredir ihtiyatlı bir tavır sergilemeye çalışıyor. Ancak kendisi ve kabinenin diğer üyeleri 2002 yılı sonbaharındaki genel seçimler sonrasında kurulan AKP hükümetlerinin, 2008-2009 kriz dönemi dışında kesintisiz olarak uyguladığı modelin, dolayısıyla iktisat ve kamu politikalarının en ön safta yer alan temsilcileridir. Beş-altı ay sonra 12 yılı devirecek olan AKP iktidarının bakanları ve partili diğer siyasetçileri ülkeyi borca boğan AVM ve rant ekonomisinin yüksek büyüme hızı yakaladığı dönemlerde, örneğin 2010 ve 2011’de çok gururlu ve mutluydular!

Faiz ve mevcut büyüme modeli, dolayısıyla iktisat politikası konusunda hükümet kanadında gözlenen “ihtilaf”, bu sütunda birçok kez vurguladığı üzere ekonomideki kırılganlıktaki artışın, Polyannacılık devrinin ve masal dünyasının sonuna hızla yaklaşılmakta olduğunun göstergesi ve habercisi olarak algılanmalıdır.

Bununla birlikte ne faiz tartışması, ne model eleştirisi, bağlantılı olarak magazinleştirlmeye çalışılan hükümet içi “sözde fikir ayrılığı” Soma kömür ocaklarında yaşanan katliamı ve ertesinde yaşanan skandalları ve güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddeti unutturmamalıdır.

Kuşkusuz maden ocaklarındaki emekçiler, ülkelere göre farklılıklara karşın en güç koşullarda çalışan ancak işçi sınıfının en dirençli ve kararlı katmanlarının ön sırasında yer almaktadır. Emek sömürüsünün yoğun olduğu maden işletmelerinde geçmişte yaşanan önemli grev ve direnişler, sağ iktidarlar ve toplumlar açısından bir dönemeç ve kırılma noktasını oluşturmaktadır.

Söz konusu grevlerin ön sıralarında Büyük Brtanya’da 150 000 madencinin katıldığı Mart 1984’ye başlayan ve bir yıl sürdürüldükten sonra Mart 1985’te sona erdirilen grev yer almaktadır. Avrupa’da milyonlarca işçi ve emekçi grevdeki işçiler ile dayanışma içine girmiş, ilerici işçi sendikaları, örneğin Fransa’da CGT, dayanışmalarını maddi ve ayni destek ile sürdürmüşlerdir. Neoliberal saldırıyı İngiltere’yle birlikte Avrupa’da başlatan Başbakan Margaret Thatcher açısından grevi kırmak ve mutlak üstünlük sağlamak gereklidir. Çünkü daha önce demir-çelik sektörünü nişan tahtasına koyan ve sektörü paramparça eden Thatcher yönetimi ardından kömür madenlerini işleten devlet kurumu NCB’yi (National Coal Board) tasfiye etmeye soyunmuştur.

Thatcher bu saldırgan neoliberal politikayı uygulayabilmek ve sürekliliğini sağlamak açısından maden işçilerinin örgütlendiği tek ulusal sendika olan NUM’u bertaraf etmeyi amaçlamıştır. İngiliz işçi sınıfının öncü gücü olarak maden işçileri ve örgütü NUM’un bertaraf edilmesi neoliberal politikaların sürekliliği açısından yaşamsal öneme sahiptir. Nitekim büyük sermaye ve muhafazakar hükümet, elektrik kesintierine yol açarak sanayiyi felce uğratan 1972 ve 1974’teki kömür madenlerindeki grevleri unutmamıştır. Üstelik 1974’teki grev muhafazakar Edward Heath hükümetinin düşürülmesine yol açmıştır.

Maden işçilerine ve sendikaya karşı 1977’de hazırlanmış eylem planıyla İngiltere ekonomisinin neoliberal yörüngeye oturtulması, dolayısıyla sınırsız özelleştirme, kuralsızlaştırma, serbestleşme ve emek düşmanı politikaların katıksız uygulanması söz konusudur. Eylem planı Margaret Thatcher’ın yakın çalışma arkadaşı Nicholas Ridley’in imzasını taşımaktadır. Nitekim plan birkaç yıl sonra Thatcher yönetimi tarafından uygulamaya konulmuştur.
Mart 1984’te başlatılan grev öncesinde İngiliz parlementosu sendikal örgütlenmenin belini kıran, sendikal faaliyetleri kısıtlayan bir dizi yasa çıkarmıştır. Yasaların yanısıra polisin güçlendirilmesiyle tablo tamamlanmıştır! Kuzey İrlanda deneyimine sahip güvenlik güçlerinin eylemleri bastırmak için yeni “caydırıcı malzeme”yle donatılmasının ardından yola koyulmanın zamanı gelmiştir. Yasal düzenlemeler yapılmış ve polis güçlendirilmiştir: Sıra grevcileri ve sendikayı dağıtmaya gelmiştir. Maden işçilerinin direnişi kırıldıktan sonra sıra tüm işçi sınıfına gelecektir.

Sonucun ne olduğunu biliyoruz bir yıllık direnişin ardından grev kırıldı. Thatcher hükümeti neoliberal ve anti-sosyal politikaları sonuna kadar uyguladı. Ancak on yıllık iktidarın ardından muhafazakar parti bu katı ve dikatörlük eğilimine sahip siyasetçiyi tasfiye etti...Ne başbakanlık kaldı, ne de parti başkanlığı...
Bu yazının kaleme alındığı gün Gezi Direnişi nin başlangıç tarihi olan 31 Mayıs’ta 25 000 polis ve 50 toma ile güvenlik güçlerinin müdahaleye hazır olacağını muştulanıyordu!