Kara kazanlar kaynıyor!

KENTİN SESİ - ZONGULDAK YAZILARI

Zonguldak’ta faaliyet gösteren siyasi partilere, derneklere, sendikalara ve yerel gazetelere bir göz atın ve bir an düşünün.

Neyi görüyorsunuz?

Neyi göreceksiniz?

Bana soracak olursanız ilk göreceğiniz şey neye karşı olduğu muğlak olan birlik ve beraberlik dileklerinin ardına gizlenmiş bölünmüşlük, yabancılaşma, ideolojik dağınıklık ve dolayısıyla da siyasal etkisizlik olacaktır.

Dahası kimliksizlik, şikayet, yakınma ve hayatın gerçeklerinden uzak durmaya çalışanların ortaya attığı müneccimce halüsinasyonlar olacaktır.

Bu durumda önümüze, sorulması gereken ve kapsamlı yanıtlar bekleyen kısa bir soru çıkıyor “ Neden?”

Birincisi Emperyalist kapitalizmin bitmek bilmeyen saldırıları karşısında, bu saldırıların bir sonu olabileceğini (olması gerektiğini) düşünürken serseme dönmüş ve kafa karışıklığı girdabına sürüklenmiş insanlarımızın, ışığın kaynağı dururken, ışığın sanal ve yanıltıcı yansımalarıyla uğraştırılmasıdır neden!

İkincisi Bir bütünsellik çerçevesinde hareket eden kapitalist sistemin farklı aktörleri karşısında, sol muhalif cenahta kişisel ya da gurupsal küçük çıkar kaygısıyla davrananların ve düzen karşıtlığı sınırlarını aşamayan muhalifliğin ötesindeki üst hedefleri kurgula(ya)mamış olanların, liberal burjuva ideolojisi karşısındaki zaaflı dağınıklığıdır neden!

Üçüncüsü “Toplumsal Muhalefet” olarak tarif ettiğimiz gücün, son yıllarda siyasal ve sınıfsal karakterinden uzaklaşarak dar kapsamlı lokal alanlara sıkıştırılması ve parçalara ayrılarak kristalize olması, kavramsal olarak toplumsallığın içinin boşalması ve etki gücünün aşınmasıdır neden!
Nedenler dördüncüsünden devam ederek, ardı ardına istenildiği kadar sıralanabilir!

Kapitalizm bir sistem olarak gücünü, yönetim ve üretim işleyişi içerisinde yer alan, güçlendirilmiş kurum, kişi, aile ve gurupların yanı sıra, toplum üzerinde devlet aygıtıyla kurmayı başardığı ideolojik hegemonyadan alır.

Kapitalist sömürü sistemine karşı verilen mücadelede sosyalist bir siyasi çizgide olanların, mücadeleci ve nitelikli kişi karakterlerinin yanı sıra, güçlendirilmiş ve toplumsal algıda siyasi bir etki alanı oluşturabilen siyasal, sınıfsal ve aynı zamanda işçi sınıfı ve emekçilerle yeni temas yüzeyleri yakalayabilen yeni pratik hamlelere ihtiyaçları vardır.

Bu tespit toplumu burjuva düzenine karşı harekete geçirebilmek (edinilmiş alışkanlıkların terk edilmesi), siyasal ve toplumsal dönüşüm konusunda insanlarda bir umut yaratabilmek (öğrenilmiş çaresizliğin aşılması) ve sermaye sınıfının saldırılarına karşı sınıfsal bir karşı duruşu örgütleyebilmek (mezar kazıcıların, kimin mezarını kazacağının bilincine varması) kaygısı taşıyanlar açısından bir zorunluluğa işaret etmektedir.
O da şudur kapitalist sistemin meşruiyetini sorgulamayan, kapitalist sistemin sınırlılıklarını açığa çıkarıp zorlamayan, dar bir siyasal ve toplumsal alanda sıkışıp kalınmışlığın ayırtında olmayan ve sistemin işleyiş mekanizmalarında hissedilir bir olumsuz etki yaratmayan kısmi başarıların verdiği mutlu olma hallerinden kurtulma zorunluluğunun zorunluluğudur.

Bazı gurup ve çevrelerce siyasal ve sendikal mevzilerde elde edildiği sanılan ya da böyle sunulan, kişisel ve gurupsal güç yanılsamalarından sıyrılarak, burjuva ideolojisi karşısında sosyalist düşünceye toplumsal algı alanlarında farkındalık oluşturabilecek ölçekte bir hedefi yakalayabilme ve oluşan bu farkındalığı siyasi ve örgütsel sıçrayışlara tramplen yapabilme kaygısı taşımanın zorunluluğudur.

Emperyalizm ve kapitalizmin dünyada, Türkiye’de ve Zonguldak’ta kara (kâr) kazanları kaynıyor!

Eline büyükçe bir kepçe geçirmiş olanlar, hangi bedel karşılığında olursa olsun eline bir kepçe geçirmeye çalışanlar ve birisinin elinden düşüreceği kepçeyi kapmak için pusuda bekleyenler, kazanları kaynatan ateşlerin etrafında (yanmamaya çalışarak) arsız adımlarla dolanıyorlar…
Aşın pişeceğinden emin bir şekilde, kepçelerini kazana daldıracakları uygun anı bekliyorlar!

Fakat emperyalizmin gerici vahşetinin katlettiği çocuklardan geriye kalan bakışlarda, bombardıman dumanlarının arasından fırlayan insanların şaşkın ve korkulu gözlerinde okunan sorular beklemiyor…

“Kara kazanın altındaki ateşi harlayan ne?”

“Kara kazanda kaynayan, pişmesi beklenen ne?”

Eline kepçe yerine savaş tamtamları tutuşturulmuş olanların çaldığı tamtam seslerinin bastırdığı çığlıklar bizlere sesleniyor…

“Kara kazanın altındaki ateşe atılan yoksul ve emekçi insanlardır, ateşi harlayansa parçalanmış bedenlerimizdir!”

“Kazanda kaynayıp pişmesi beklenense kanımız, alın terimiz ve emeğimizdir!”

Ansızın çatırdayan bir göçükte kalan ya da bir grizu patlamasında yanan bir maden işçisinin, can çekişirken duyulmayan, karanlık boşluklarda yitip giden son sözleridir yazının sonuna düşen…

“Mutlu musunuz?”

“Yukarıdakiler aşağıya!”

“……!”