Rio 2016 I: Kirli ve temiz sular, takım sporları

Kapitalist dünyanın merkez ekonomilerinin krizde olduğu bir dönemde Brezilya, 2014 Dünya Kupası ve 2016 Yaz Oyunlarına evsahipliği hakkını kazanmıştı. Ülke bu dönemde "yükselişte olan pazarlar" arasında anılan BRICS ülkelerinden birisiydi. Sonraki yıllarda, düşen ya da düşürülen petrol fiyatlarından en çok etkilenenlerden birisi de Brezilya oldu. Bu atmosferde Rio Olimpiyatına birkaç gün kala, bir türlü temizlenemeyen Guanabara Körfezi'nin hikayesi, ekonomideki sorunlar ve siyasi istikrarsızlıkla başı dertte olan Latin Amerika'nın en büyük ülkesinin, bu organizasyona tam olarak hazırlanamadığını gösteriyor. Bu körfez, dökülen nehirlerin evsel ve endüstriyel atıklar, hatta haberlere bakılırsa zaman zaman yüzen cesetler yüzünden kirlenmesinden ötürü, sağlık tehlikeleri oluşturuyor. Körfezin Atlantik Okyanusu'na açıldığı noktalardan birisinde yelken yarışları, ve biraz daha ilerisinde bulunan ünlü Copacabana plajı etrafında da triatlon ve maraton yüzme yarışları yapılacak. Yetkililer katı atıkların nehirlerden Körfeze ulaşmasını engellediklerini söylüyorlar, buna karşın uzmanlar Körfez ve etrafında gözle görülmeyen bakteri kirliliğinin sağlık risklerine yol açtığına dikkat çekiyorlar. Kısacası, açık sularda yapılacak yarışlar kötü kokulardan muzdarip olacağa benziyor.

Temiz sularıyla kapalı havuz ise bu sorunlardan uzakta, her olimpiyatta olduğu gibi yine yeni yıldızların parlayacağı bir mecra olacaktır. Oyunlardaki yüzme yarışlarının popülerliği, yüzmenin Uluslararası Federasyonu FINA'nın düzenlediği turnuvaların çok üstünde olmuştur. Bunda eskilerin Mark Spitz'i ya da yakın zamanların Michael Phelps'inde gördüğümüz üzere, bir sporcunun 5-6 altın madalyayla havuzu domine etmesi geleneğinin payı da vardır muhakkak. Bir diğer neden de, branşın geleneksel olarak genç şampiyonlar çıkarmaya elverişli olması. 2012 Londra'da erkeklerde Chad Le Clos'un, Michael Phelps'i son metrelerde geçtiği Kelebek yarışı ve kadınlarda Missy Franklin'in kazandığı yarışlarda hissedildiği üzere, genç bir sporcunun şampiyonluk sevincindeki saflık, onunla hiçbir bağı olmayan izleyicilerin bile yüzlerini gülümsetebiliyor. Bu yıl eklenenlerle birlikte 30'u aşkın branş arasında, üç temel spordan birisi sayılan yüzme yarışları, atletizmin başlamadığı ve takım sporlarında eleme maçlarının oynanacağı ilk haftada, izlenmeye en çok değen etkinlik olacaktır.

Atletizmi önümüzdeki haftalara bırakıp takım sporlarına değinelim. Takım sporlarında olimpiyat turnuvaları, diğer uluslararası turnuvalara kıyasla daha az sayıda takımla gerçekleştiriliyor. Tribünlerin seyircisiz kalmaması açısından da, ev sahibi ülke her branşta bir kontenjana sahip. İki yıl önce Dünya Kupası'na tarihi bir hezimetle veda eden Brezilya, daha öne hiç kazanamadığı - ilginç, değil mi? - ve son Olimpiyatta Meksika'ya kaybettiği futbol altın madalyasına ulaşmak için, Neymar'ın da aralarında bulunduğu genç yıldızlardan kurulu, iddialı bir kadro oluşturmuş durumda. Bu açıdan, Yaz Oyunlarında pek de ön planda olmayan futbol maçları*, Rio'da daha fazla ilgiye mazhar olacaktır. Ev sahibinin iddialı olduğu bir diğer branşta kadınlar voleybol ve burada ABD ile son yıllarda çok çekişmeli bir rekabet içerisindeler. Basketbolda ise ABD'nin 2000'li yıllarda sarsılan ancak sonra yeniden baskın çıkan yenilmezliği, Rio'da da devam edeceğe benziyor. Yine de, bu oyunlarda rekor sayıda NBA oyuncusunun (47) parkede olacağını ve doğal olarak bunların yaklaşık olarak dörtte üçünün diğer takımlara dağılmış olduğunu da unutmamak lazım. Eleme turnuvasında pek formda gözükmeseler de, bu takımlar arasında Fransa ABD'yi zorlamaya en yakın ekiplerden birisi.

* 1930 yılından itibaren Dünya Kupasının düzenlenmeye başlanmasıyla birlikte, Olimpik turnuva gözden düşmüş ve önceleri profesyonel-amatör, sonraları ise yaş sınırı şartı nedeniyle ülkeler genç takımlarıyla katılır olmuştur. Yine de futbol tarihinin 1950'ler Macaristan, 1970'ler Polonya, 1980'ler SSCB gibi Dünya Kupalarında şampiyon olamayan önemli kadroları, teselliyi altın madalyada bulmuştur.