Calvin’i Beklerken Karaman’a çarpmak

Hayrettin Karaman, dini çevrelerde kendisinden alim diye söz edilen bir zattır ama benim, hele din konusunda yetkin olan diğerleriyle karşılaştırdığımda, pek de ciddiye almadığım şahsiyetlerden biridir. İlgilendiği konuda onunla boy ölçüşecek, literatür yarıştıracak bir yetkinliğim elbette yok. Ama yıllardır iyi kötü izlediğim bir alanda, iddialarını da, konuştuklarını da asla doğru dürüst temellendiremeyen zatlardan biri olduğunu anlayabilecek kadar bilirim bir şeyler.

Koca bir insan topluluğunu hiç bir şey bilmez sanır halleri vardır Karaman’ın, ki, bu mağrurluğundan hiç mi hiç haz etmem. Çok değil, bir kaç ay önce bir dini kanalda, kendisine Kuran’da kadının dövülebileceği hükmünün yer aldığını hatırlatarak, bu konuyu nasıl yorumladığını soran tesettürlü genç bir spikere verdiği yanıt hala aklımdadır: “Bu cezalandırma biçimi, sadece zina sözkonusu olduğunda uygulanır, ama o da öyle çok şiddetli değildir. Koca, zina yapan eşine şöyle hafif bir şeyle ona incitmeden vurabilir”.

Hayretle dinlemiştim. Kuran’da şiddet olmadığını anlatayım derken, (var mı yok mu ayrı mesele) koca “alim” kendisini yalancı durumuna düşürüyordu ki, pek bir ayıp bu. Kişi, Kuran’da yer alan sözkonusu cezalandırma türü için daha bir inandırıcı açıklama bekliyor işin uzmanı olduğunu iddia edenlerden, haliyle. Ama hoca, karşısındakiyle dalga geçercesine, cezalandırmayı gerektirecek kadar önemli olduğundan Kuran’da yer alabilmiş bir hükmü hafifse(t)mekten çekinmiyor, zina yapan kadının dövülmesi bir yana adeta “okşanması” emredilmiş gibi konuşuyordu.

Bu takipçilerinin sorunu tabii ki. Dileyen hocanın her söylediğinde bir keramet var diye düşünüp, ona inanmaya devam edebilir. Küçük gruplar söyleminde bir sakıncası da yoktur bunun. Ancak hocanın bazen kendini gerçekten “alim” sanıp kaleme aldığı evlere şenlik görüşleri var ki, işte asıl tehlike buradadır. Şu görüş mesela: “Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi tedbirlere başvurulur.

Bir iman sahibinin hoşuna gidecek olan bu görüşlerle aslında toplumda, bir çok kişinin isabetle vurguladığı gibi, gettolar oluşturulması savunulmaktır. Yani “alim” toplumun bir kesimiyle bir arada yaşamak istememektedir. Paşa gönlü bilir.

Ancak, bu dünyayı sadece kendisi için oluşturulmuş sanması ya da bu dünyayı sadece kendisi için tasarlama niyeti, Karaman’ın bu dünyadan daha fazla önem verdiği öte dünya fikriyle nasıl uyuşur, anlamış değilim. Hocanın tahammül, hoşgörü, kendisinden olmayanları anlama gibi vadilerde dolaşmadığı pek açık.İnsanı, farklılığı, başka kültürleri anlamayı da sevmiyor. O sadece bir “dinsever”. Dindar olmaktan farklı bir şeydir bu. Dindar, dindarlığını insanla sürdürür. “Dinsever”in istediği ise, insansız bir dindir. Fark bu.

Bizim şu Ertuğrul Özkök bir ara “bizim neden bir Calvin’imiz yok” deyip pek bir hayıflanmış, İslam’da da bir Calvin olması gerektiğini söylemişti. Cahil Özkök, Calvin’i iyi bir adam sanıyordu muhtemelen. Oysa Hristiyan dünyasının, evet reform falan da yapmıştır ama, en az insanseveri, engizisyoncusu, ötekileştireni bir ademoğluydu bu Calvin. Çok zulüm yapmıştır yoksul Hıristiyan imanlısına. Hükümran olduğu dönemlerde koyduğu yasakların akılla mantıkla ilgisi de yoktur. Calvin demek zulüm demektir. İyi bir dinler tarihi kitabında bulunabilir bu konuda çok sayıda örnek.

Zalimdir falan demiyorum tabii ama Karamanalim” aranan Calvin’dir işte. Müslümanlardan başka kimseyi insandan saymamaktadır. Uzun saçlı erkeğe, açık kadına, biraz daha serbest yaşayana tahammülü yoktur onun da Calvin gibi. Müslümanlara getoyu önerdiği için, müslüman olmayanlara lafı yok sananlara hatırlatayım o zaman, Karaman “alim”, müslüman, karşı olduğu eylemleri düzeltmeye şartları müsait olmadığı için kendisini bir yerlere kapatmalı, diyor. Yani “şartlar müsait” olduğunda, getto, kendisinden farklı olanlar için olacak elbette.

Hoşgörü, anlayış, tahammül gibi kavramların bu Karaman türü “alim”lerde esamesi okunmaz. Tehlikeli adamlar bunlar. İnandıkları dini, toplumlar arasında bıçak gibi yaralayıcı, ayırıcı hale getirmekten çekinmeyen, zehirli adamlar.

Kamuda bir hayli tepki topladı “alim”in bu yazısı. Sonra ne oldu peki? Bir Hayrettin Karaman klasiği haline gelmiş olan şey oldu. Yani, yine ettiği lafı, yazdığı yazıyı savunamadı. Söylediğini temellendiremedi. Bakın “yanlış anlaşıldım” diyerek nasıl bir açıklama yaptı:

“Ben yazımda ne gettolar yapılsın dedim, ne de Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmasından söz ettim. İslam toplumunda –ki, İslamî devleti kastediyorum- bu, ahlaka ve dine aykırı fiiller için ayrı mekanlar ihdas edilebilir dedim. Bunun demokrasilerdeki örneği, ayrılmış yerlerdeki genelevlerdir”.

Nasıl buldunuz?

Hoca döndü dolaştı işi yine cinselliğe bağladı. Saplantılı adamlar bunlar. Demokrasi deyince, aklına gelen tek kurum ‘genelev’. Bunların aklı, fikri, zikri, artık her ne derseniz, cinsellikle ilgili. Koca alim, meğer “genelevleri” kast etmiş. Ama bizler anlayamamışız.

Şu Calvin var ya adam öbür dünyaya ilgimi azaltır diye, cinsellikle ilgili tek bir kelime etmemiştir vaazlarında. Yani Karaman, Calvin olma fırsatını da kaçırmış oluyor böylece.

Ertuğrul Özkök daha çook bekleyecek.

Beklesin.

Demokrasi gelişir, belki “şehre bir film gelir”, Karaman’lar demokrasi deyince “genelevden” başka şeyler anlar. O zaman Calvin de gelir belki.

Allah iyiliğini versin “hoca”, ne diyeyim?