Durun siz kardeşsiniz

Mümtazer Türköne’nin Ali Bulaç’ı kaynak göstererek ortaya attığı, HDP’li İslamcı Altan Tan’ın da  "İslami ve Kürt oluşumları içinde devletin ajanı hep olmuştur" diyerek katıldığı tartışma “İslamcı ajan”pek ibretlik doğrusu.

İslamcı cenah mensuplarının, cemaat-iktidar kapışması sayesinde birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökmesi, tarafların ilkesel tutumlarından değil, birbirlerine üstün gelebilmek için her fırsatı kullanma kurnazlıklarından kaynaklanıyor. Şu adı geçenlerin ortaya attığı iddialar, bir özeleştiriden çok muhatabı sıkıştırayım derken “ifşaat”larda bulunmaktır aslında. Sağ olsun şu cemaat-iktidar kapışması.

Daha önce de dile getirmiştim, “kavgada her yol mübah”ı İslamcılar kadar içselleştirmiş başka bir kesim yok memlekette. Birbirleri için o kadar malzeme biriktirmişler ki insan ürküyor. İslami olsun ya da olmasın “savaş” durumunda hile esas bu cenah için. Sadece zafer kazanmaya yönelik bir zihniyetten de başka bir tutum beklenemez tabii.

Bunlar içinde en açık lafı İslamcı Altan Tan etti haliyle. Dediği eksiktir ancak çok açıktır, devlet kendisi için tehlike gördüğü İslamcılar içinde de, Kürtler içinde de ajan bulundurmuştur elbette. Burada iş biraz farklılaşmakta. Türköne de Bulaç da ajandan söz ederken, Tan’ın dediği türden “ajanlardan değil, hala İslami hareket içinde bulunan “İslamcı ajanlar”dan söz ediyorlar. Ancak bu “İslamcı ajanlar”, İslami hareketlerin içine sızıp da İslamcılara karşı değil, sola karşı devletin gönüllü çalışanı olan ajanlar. Atlanmaması gereken nokta bu. İslamcıların içinde bulunan ajanların “devlet çalışanı” olduğundan söz edilmiyor çok açık ki. Sözü edilen ajanlık,“ebed müddet” devletin bekası için ezilmesi gereken komünistlere karşı gönüllü ajanlıktır. Altan Tan’ın meseleyi çarpıtıp İslamcıların ya da Kürtlerin içinde ajan vardı demesi açık da olsa tek başına doğru değildir.  Hala İslamcı hareketler içinde var olmaya devam ettiklerine göre o İslamcı ajanların, İslami gruplar için ajanlık yaptığını söylemek garip olur biraz. İslamcı kesim içinde devletin bulundurduğu ajanlar “işi ajanlık” olanlardır elbette ki, Türköne de Bulaç da bunu kast etmiyorlar ama.

Devletin diniyle ortaklığın doğal işbirliğinin sonucu olarak İslamcıların çoğu sola karşı gönlü ajanlık yaptılar. Mesele budur.

Örneğin, Mehmet Şevket Eygi tabii ki devletin “ajanı” değildi. Ancak 68’in antiemperyalist gençliğine karşı gericileri kışkırtıp Kanlı Pazar’a yol açan odur. “Laik” devletin, din ortağı olarak, komünistlere, yurtseverlere yönelik baskılarını İslamcı kesimden destekleyenlerin en tanınmışıdır Eygi. Onlarcası var böyle.  Hakkını yemeyeyim, yıllar önce Bulaç, Eygi’yi solcu, yurtsever gençlere karşı “dindarları” ayaklandırdığı için eleştirmiştir de.

Türköne’nin de Bulaç’ın da  sözünü ettiklerinin “ajanlıkları” değil, İslamcı olmalarıdır mesele. Devletin karşı olduklarına yönelik İslamcıları kullanmasının, -İslamcılar her ne kadar İslami saymasalar da-  devletle ortak bir geleneğe, zihniyete, “mezhebe”, nihayet ortak bir dine sahip oluşlarından kaynaklandığını vurgulamaktalar.  Hem İslamcıların, hem Kürtlerin, hem sosyalist solun içinde devletin “memuru” ajanların bulunması başka bir olgu. Bu devlet açısından doğal da. Ama Türköne’lerin, Bulaç’ların sözünü ettikleri İslamcı ajanlar “devlet memuru” ajanlar değil.

Bu iki İslamcının, rakip İslamcılara vurmak için ifşaatta bulunmaları bizim hiç bilmediğimiz bir gerçeği ortaya çıkarmış olmuyor. Baskıcı devletlerin en büyük dostu her zaman dindarlar olmuştur. 60’lı yıllarda Endonezya’da binlerce komünist devlet tarafından bir gecede katledilirken ülkedeki kilise ile cami de destek vermiştir bu katliama. 1 Mayıs 77 provokasyonuna ilişkin İslamcıların nasıl devlet yanlısı yorumlar yaptıklarını o dönemin İslamcı gazetelerine bakıp görebilir merak edenler.  

Sonuçta biz biliriz neyin ne olduğunu. Türkönelerin, Bulaçların, Tanların kavgası bildiğin “kardeş” kavgasıdır.

Yakında barışırlar.