Sadece "nasılsa rızkıyla gelir" diye düşündüğünden değil, nüfusça çoğalmanın, fanatik bir savunucusu olduğu mezarötesi anlayışların yayılmasında da önemli olacağını bildiğinden "en az üç çocuk" diye tutturmuştu. Cihad, kalabalıklaşmaya mümkündür çünkü.
Dinci gericiler ile muhafazakar sağcıların bu konudaki yaklaşımları aynıdır. Bu güruhun "demografik milliyetçilik" olarak adlandırabileceğimiz plansız,programsız "üreme" saplantıları hastalık boyutunda artık. Turgut Özal da, Bulgaristan'dan gelen Türk göçmen akını sırasında Bulgaristan'ı "yüz milyon olduğumuzda görürsünüz" diye sözüm ona tehdit de etmişti. Kafa böyle çalışıyor bunlarda.
Recep Tayyip Erdoğan da haliyle, tüm sağcılar gibi "üremeyi", çoğalmanın, dolayısıyla güce kavuşmanın yolu gibi görenlerden. Bu nedenle "en az üç çocuk" önerisi basit bir öneriden çok "dini/ideolojik" temalar barındıran bir tür "görev dayatması"dır. Önüne gelene çok çocuk doğurmalarını öğütleyen bu zat, Belediye Başkanı iken, kalabalığından yakındığı İstanbul'a yeni göçleri önlemek için vizeli giriş önerisi ortaya atmıştı oysa.
Bu "demografik politika" konusunda Japonya bir numaradır. Yani bir zamanlar öyleydi. Dönemin faşist iktidarı, aileleri çok çocuk doğurmaya özendirecek bir dolu uygulamayı gündeme sokmuştu. Çıtayı tabii ki Erdoğan'dan daha fazla yüksekte tutmuşlardı Japonlar. Erkeklerin 25, kadınların da 20 yaşında evlenmelerini, her ailenin de en az beş çocuğa sahip olmasını içeren bir kanun hazırladığı da bilinir Japon hükümetinin. Bu çoğalma politikası milliyetçi amaçlar için gerekliydi çünkü.
Çağlar değişse de bu kafa değişmiyor. Japonlar'dan çok önce Fransızlar arasında, 1780'de Prusya karşısında alınan yenilgiyi nüfus azlığına bağlayanlar da çıkmıştı diye okumuştum. O dönem için belki anlaşılabilirdi bu,malum askerlerin karşılıklı boğuştukları bir savaş tarzı vardı, ki bu herhalde çok asker gerektirirdi. Japonların bu politikayı uyguladıkları dönemlerde ise savaş artık makinelerin savaşına dönüşüyordu yavaş yavaş. Ama sağcı kafa bilinçsiz, eğitimsiz yığınların yönetilmesinin kolaylığının farkında bir kafadır. Bu kafa 300 Spartalının, on binlerce askerden oluşan Fars ordusuna kök söktürdüğüne önem vermez. "Etraf Kürt doldu, Türk anneler göreve" tadında yazılar döktüren o faşist Türk "sol"u adlı dergi, tabii ki Erdoğan'ın "en az üç çocuk" tavsiyesine destek verecektir.
Recep beyin bu konudaki ısrarını, üzerine vazife olmayan durumlara burnunu sokma, dolayısıyla egemenliğini "toplumun en küçük parçası" olan aileye de gösterme hevesi gibi gördük elbette. Arkasındaki "zihniyet"in farkında olmakla beraber, zat "hükümranlığının" tadını çıkarıyor "normaldir" dedik.
Erdoğan'ın üç çocuk ısrarının nedeninin belki de daha iyi kavranılacağı bir dönem yaşıyoruz. Gittikçe siyasi bir fırsatçılığa dönüştürülmüş olan "şehitlik" kavramının iyice cılkının çıktığı bir dönemdir de bu aynı zamanda. Bakanlardan birinin "amacım Allah nasip ederse şehit olmaktır" dediği bir ortamda, aynı bakanın bedelli askerlik yapan oğlu yerine, şimdi doğsalar bir daha ki savaşa kadar büyüyecek olan "cihad erleri" lazım bunlara.
"Şehitlik" özlemi içindeki şu malum Bakan, ana babasının kaçıncı çocuğudur, bilemem ama "en az üç" çocuktan biri olma ihtimali var. Bunların arasında "şehitlik" için uzun zamandır hazır olanının bu olduğu anlaşılıyor. Şehitlik, dediğim gibi, dini, siyasi çıkarların "aracı" durumunda. Bakın, "Allahım bana şehitlik nasip eyle" diyen biri aslında şunu istiyor: "Allahım, dinimi, vatanımı, benim şehitliğime ihtiyaç duyulacak duruma getir". Çünkü, şehitlik "din, vatan tehlikeye girdiğinde" devreye giren bir olgu. Bu Bakan, nasıl bir Müslümandır ki, "dinimi, vatanımı benim şehitliğime muhtaç edecek duruma düşürme" diye allahına dua etmiyor? Dini de, vatanı da zor duruma düşerse, cennet kapıları açılacak bu zata. Allahından istediği bu. Şimdi, bu bakan cennete gitsin diye memleket ateşe mi boğulsun?
Tanrının, kimi isteklere nasıl yanıt vereceğini bilemem. Muhterem Bakan'ın dileğini kabul eder mi onu da bilmem. Bildiğim, bu Bakan'a bir kaç yıl önce biri yumruk atıp burnunu kırmıştı. Bir yumrukla en uzun süre yatan mazlum buydu. Üstelik yine Bakan'dı, dolayısıyla, görev başında ölseydi şehitlik "nasip" olacaktı. Olmayınca olmuyor işte.
Bana düşmez ama yine de duaya bel bağlayanlar "en az üç çocuk" diye dua edecekken, en az üç kere düşünsünler derim ben. Bir tane olsun akıllı olsun.
Dua etme alışkanlığım olsaydı " oğlum olacaksa, burnuna yumruk yeyip de saçmalamayanlardan eyle yarabbi" diye dua ederdim.
Baksanıza, yıllar sonra bile çıkıyor ortaya.