Ad Oghuno Puzza Questo Barbaro Domino

Kemal Okuyan geçen hafta fena patladı. “Bir Manyağa Teslim mi Oldu Ülke?” başlıklı yazısında memleketin bir delinin oyuncağı olduğunun söylendiğini aktardı. Okuyan da iyi bilir ki bu artık bir söylenti değil, “ayniyle vaki” bir memleket gerçeğidir.

Muhterem, partisi için propaganda gezilerinde “verin 400 milletvekilini, herşey huzur içinde çözülsün” derken bizi tehdit ediyordu açık açık. İstediği sayıda milletvekili “verilmeyince” huzur(!) hak getire. Kemal'le ayrı düşündüğüm tek bir konu yok, yazısına da aynen katılıyorum haliyle. Sadece tamamlamak babından bir iki kelam edeceğim.

Manyaklık dediğimiz hal, delilikten elbette farklı bir ruh halidir. Bizi deli falan yönetmiyor elbette. Deliliği kişi kendisi seçmez. Doğanın insanoğlu/kızına, ondan bağımsız olarak yaptığı büyük bir puştluktur delilik nihayetinde. Bizi yönetenler bu anlamda deli değiller. Olsalardı hallerine anlayış gösterirdik. Yerlerinin devlet makamı değil, her delinin tıkılması gereken yer olduğunu anımsatmak koşuluyla tabii.

Manyaklık da bir hastalığın adı olabilir belki bilemem, ama biz daha çok aklı başında da olsa kimi bireylerin yapıp ettiklerinde ölçüyü kaçırmalarına, züccaciye dükkanına giren fil tutumuna bürünmelerine de bu sıfatı yakıştırıveririz. Yani manyaklık benim yüklediğim anlamda bilinçli olmaktan uzak bir insan davranışı değil. Son derece aklı başında, seçilmiş bir tarz. Yöneticilerimiz, örneğin kışın denize çırılçıplak girseler, bedenlerine güvenlerini ifade etmek için bu yaptıklarını içinde takdir duygularının da bulunduğu “çılgınlık” sıfatıyla değerlendirebilirdik. Çünkü çılgınlık çoğunca tabu yıkıcılıktan, suni engelleri aşmaya kararlı insanların hayranlık uyandıran yapıp etmelerini çok güzel tanımlayan bir sözcüktür. Yani bunlar güzel bir insan eylemi olan “çılgınlık”tan da nasiplenmiş değiller.

Oysa manyaklık delişmen, bilince bağlı olsa da ciddi bir yanılsama tutumu her haliyle. Gerçi yapmadı derler ama yaptı kabul edelim biz yine de, Neron'un Roma'yı yakmış olması tipik bir manyaklık halidir. Çünkü deli değildi, ne yaptıysa bilinçliydi yaptığı.

O zaman bize manyaklık olarak görülen tutumlar siyasi iradenin kimseyi takmayan, kibirden mürekkep dikta halidir. Kurum, kişi, sivil toplum falan demeden herkesi yok sayıp, kendi düşüncelerini otorite haline getirmek, sonra bu “otoriteye” itaati zorlamak elbette bir manyaklık.

Her manyaklık gibi de beraberinde yıkımı, barbarlığı getiriyor. Yalçın Akdoğan adlı kişinin HDP'nin Erdoğan'ı başkan yaptırmayacağız dediği için Kürt Çözüm Süreci'nin bittiğini söylemesi Kemal'in, yanıtını elbette iyi bildiği o sorudaki ruh halinin tam tamına adıdır işte.

Buna çılgınlık diyemiyoruz. Tabu yıkıcı, suni engelleri aşıcı insan tutumundan uzak, yıkmaya, yok etmeye yönelik eylem ancak “manyaklıkla” açıklanabilir. Burada kibirden ibaret Recep beyin kişisel öfkesinin belirleyici olduğu o kadar açık ki, bu tutuma başka ne ad verilebilirdi?

“Amaca giden her yol mübah” dediği sanıldığı için (asla bu anlamda söylememişti) tarihin en büyük iftirasına uğramış olan büyük siyaset bilimci Makyavel, Prens adlı o başyapıtının bir yerinde işte yazımının başlığı yaptığım bu cümleyi kullanır. Anlamı “Bu Barbar Egemenliği Herkesi Tiksindiriyor”dur.

Manyaklığın memleketi getirdiği yer işte burası. Hepimizi tiksindiren bir barbarlık dönemindeyiz. “Otorite” haline getirilip itaat etmemiz gereken “irade” tersini yaptığımız için manyaklaşmış bir halde barbarlık üretiyor sürekli.

Recep Tayyipler, Akdoğanlar, Bahçeliler, Perinçekler bu “manyaklığı” devlet yöntemleri açısından doğru gören figürler. Yani bunların hepsi Prens'in yazıldığı 15. yüzyılın devlet adamı Cosma di Medici gibi düşünen “akıllar”. Devletlerin “her zaman pater noster dualarıyla yönetilemeyeceğini” savunurdu bu zat. Pater Noster dediği de Latince'de “babamız” anlamına gelen bir dua. Yani Recep beyler de Medici gibi din ile iman ile devlet yönetilmeyeceğini nihayet bize gösterdiler. Devlet budur işte.

Bunların hepsi Medici.

Ama emin olun, hepsi gidici.

Hepsi.