Abdullah Gül’ün, medyanın bir kısmının da desteği ile kendisini parlatma hamlesi içinde olduğunu kanıtlayan bir kitap Ahmet Sever’in kitabı. Daha yayınlanmadan önce hakkında yazılanlarda, yazarıyla yapılan söyleşilerde, nihayet yayınlanan bazı bölümlerinde aslında ne kadar demokrat, ne kadar demokrasi düşkünü olduğu anlamamız istenen bir Gül ile karşılaştık. Bilmeyen, Gül’ün bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapmadığını sanabilir rahatlıkla.
Oysa biz “demokrasisever” Gül’ün Cumhurbaşkanlığı yaptığını elbette biliyoruz. Ancak tuhaftır, ne kadar “demokrat” olduğunu, demokrasiye ne kadar inandığını bu kitaptan öğrenebildik. Bu konuda kendimize ait bir tanıklığımız yok maalesef. Gül, AKP hükümetinin yolladığı tüm yasaları onaylarken bunu demokrasiye olan inancıyla yaptığına göre, gayet “demokrat” bulduğu AKP iktidarından neden yakınmış, işte buna kitapta bir yanıt bulamadık.
Sonuçta, kitabı Gül’ün basın danışmanlığını yürüttüğü dönemdeki gözlemlerine dayanarak yazan eski bir gazetecinin “durumdan vazife” çıkararak kaleme aldığı bir anılar demeti bu kitap. Danışmanın “durumdan” çıkardığı “vazife” şu: Aslında Cumhurbaşkanlığı’na bir inatlaşma sonucu seçilen Gül’ün, biraz da kenara itilmişlik duygusuyla, yeniden gelişmelere müdahale etme olanağına kavuşma çabasını hikaye etmek. Seçimlerden sonra yeniden şekillenmesine kesin gözüyle bakılan AKP’de liderlik için Gül’ü anımsatmak. Bunu yaparken de Dışişleri Bakanlığı’ndan başlayarak, sırasıyla Başbakanlık’ı, ardından Cumhurbaşkanlığı döneminde Avrupa Parlamentosu’ndaki başarılarından, Gezi Parkı direnişindeki “yumuşak” tutumuna kadar bir dolu “gözleme” yer vermek. Ama görünen o ki, bu “hikaye” etmeyi pek abartmş kitabın yazarı.
Aslında çok risklidir bu tür işler. Objektif olamama sorunu en başta gelir tabii. Gül kitabının yazarının objektif olmadığı belli. Gül “ben yazdım” deseydi inandırıcı olurdu, en azından benim gözümde. Bir siyasiyi ele alan “inceleme” kitaplarının en kötülerinden biri, tabii ki bence, Emin Çölaşan’ın Turgut Özal’ı anlattığı Turgut Nereden Koşuyor adlı kitabıdır. Okuduğumda çoğunluğun aksine hiç beğenmemiştim. Nedeni yazarının kendisine sunulan olanağı kullanarak düpedüz bir karakter suikastı yapmış olmasıydı. Turgut Özal’a elbette en ufak bir sempatim yok. Ancak kitapta Çölaşan’ın Özal tarafından evinde pijamayla karşılandığını yazmasını bir güven istismarı olarak değerlendirmiş, dolayısıyla yazılanı “insani” bulmamıştım. Çünkü, hakkında kitap yazdığı Özal’la evine dilediği zaman girecek kadar içli dışlı olmuş Çölaşan’ın, belki de bu yakınlıktan ötürü hiçbir protokol kaygısı gütmeyen, dolayısıyla karşısına pijamayla çıkmakta bir sakınca görmeyen Özal’ı alay konusu yapmasını sevmemiştim.
Benzeri bir öfkeye Süleyman Demirel’in danışmanlığını yapan gazeteci Cüneyt Arcayürek’in bu görevi bittiğinde yazdığı kitabı yüzünden de kapıldım. Arcayürek sosyal demokrat bilinir. Buna rağmen Demirel’in danışmanlığını yapmıştır. Bu kitapta ilginç bilgilerle karşılaştık. Ama çoğunu bilmemizde bir yarar yoktu. Bu tür kitaplarda gözümüze sokulan “İnsani zaaflar”la ilgili olmadım hiç. Demirel’in kitap çıktıktan sonra Arcayürek’e ciddi kızgınlık duyduğu söylenirdi. Haklı bulmuştum bu kızgınlığı. Güvene dayalı bir ilişkinin kurallarının ihlali demekti bu aynı zamanda.
Eski bakanlardan Necdet Uğur’un İsmet İnönü’yü anlattığı 2 ciltlik kitabını ise kendime çok yakın bulmuştum okuduğumda. İnönü hakkında asıl bilmem gerekenlere yer verilen yararlı bir kitaptı bu. Bana sorarsanız benzeri de yoktur bu kitabın.
Abdullah Gül’ün danışmanının yaptığı tabii ki farklı. 12 yıl boyunca yanında “görevli” olarak bulunduğu bir zatla yaşadıklarını anlatması, bir gözlemden çok bir “güzelleme” olmuş her şeyden önce. Emin olmadığım, sadece hissettiğim bir durum da kitabın, sanki bir yerlere yetiştiriliyormuşçasına acilen kaleme alınmış olması. Ama dedim ya his bu sadece.
İktidarın bir çok yanlışını gören ancak bunların önlenmesi için “kapalı grup” diliyle görüş açıklamanın dışında herhangi bir girişimi olmayan Abdullah Gül’ün bizim tanık olmadığımız “iyi yanları” var bu kitapta. Kamuya açık yanlarını gören milyonlarca “göz” olarak, onu içeriden tanıyan tek bir “göz”ün anlattıklarına inanmamız isteniyor bizden. Bazen tek gözün tanıklığı doğruyu bulmaya yardımcı olabilir elbette. Ama Gül’ün AKP’nin onayına yolladığı hiçbir yasayı geri çevirmeden imzalamış olması yazarın “göz”ünün kalitesi konusunda kuşku uyandırıyor.
Kitapta gerçek olmayan ne kadar bilgi var bilemem. Ama tümden de gerçek dışıdır diyemem. Çünkü kitapta doğruluğu kesin olan tek bilgi va, o da sayfa numaraları.
Bu da bir şey.