Çağdaşlık yolundan “ayak yolu”na

Ordu Valisi Ali Kaban’ın, elinden her an alınabilecek küçük bir sorumluluğa güvenerek, işin içine, karşı çıkılmasının kolay olmayacağına inandığı itikad kavramını da karıştırarak gerçekleştirdiği kimi icraatlar, iktidar olmanın nasıl ego büyüten bir durum olduğunu ortaya koyan güzel bir örnek. Gürültüsü büyük oldu haliyle.

Bunda Ordu valisinin, kendisini deha düzeyinde bir filozof sanmasının da etkisi var. “Çağdaş uygarlık saçmalıktır” cümlesiyle ifade ettiği fikirleri de herhalde valilikten fırsat bulup yaptığı “partime filozofluk”undan kaynaklanıyor. Sömürgeci tarafını bilenlerden biri olarak, ben de, bu yanıyla o “çağdaş uygarlığa” saçmalık (hatta vahşi) denmesinde bir sakınca görmem. Ancak Kaban’ın “alternatif” olduğunu düşündüğü “uygarlık” konusunda da pek iyi düşüncelere sahip değilim. Bunu geçelim.

Bizde iktidar olmak ile “her şeyin doğrusunu” bilen olmak aynı şeydir. Kaban, tuhaf bir Türk geleneğini sürdürüyor bu anlamda. İşin içinde itikad gibi “dokunulmaz”lık kazandırılmış bir kavram da olunca, Ali Kaban’a, “cami tuvaletlerindeki pisuvarları kaldırmanın ne anlamı var?” demek hem yararsız, hem de bir hayli tehlikelidir. Çünkü, “itikadımızda ayakta işemek yoktur” inancını savunan sadece adı geçen vali değildir. Binlerce insan onun gibi düşünüyor, malum. İtiraz zaten itikada ya da itikadın gerektirdiği uygulamalara yapılmıyor. Valinin tavrı, İtikadı zayıf ya da farklı olanlara hayat hakkı tanımayacağının küçük sinyallerinden sayıldığından, sonuçları tatsız olacak bu tür bir “keyfilik”e itiraz ediliyor.

“Çok şey bildiğinden” vali olan değil, vali olduğundan “çok şey bilen” biri olarak Ordu Valisi Ali Kaban, iktidarın her akla geleni yapmak olduğunu da şüphesiz çok iyi biliyor. Kaban, Caecus’tur, Caligula’dır, Deli Petro’dur, El Hakim’dir, Şah Abbas’tır, Türkmenbaşı’dır. Bunları hepsidir. O da bu adlar gibi “düşüncenin iktidarı”ndan çok, “iktidarın düşüncesi”ne önem veriyor. Kendi itikadını, başkalarına dayatabilmenin yolunun valilikten geçtiğini ona kimlerin öğrettiği de belli.

Gazası mübarek ola..

Ama ayıptır.

Bu adlara benzemiş olmaktan, onu bu ada benzetmemize yol açtığından ötürü utanç duymalıdır. En olumlu, insanlığa en yararlı olduğuna inanılan inançları bile, “iktidar gücüyle” hayata geçirmeye çalışmanın iyi bir şey olmadığını bilmeli Ordu valisi. “O kadar gücsüz bir itikad ki, ancak emirle, komutla uygulanabiliyor” düşüncesini aşıladığı, itikadının ancak zorbalıkla hayata geçirilebileceğini düşündürttüğü için muhafazakarlardan da özür dilemelidir.

Appius Cladudius Caecus adlı bir yüksek düzeyli memurları vardı Romalıların. Ta İsa’dan Önce 312’de yaşamış bir Ali Kaban bu. Bugün “Zeta’ olarak bildiğimiz harfi Roma alfabesinden çıkartmakla tanınır. Harfin söylenirken çıkardığı sesten hoşlanmadığı için.

Başka?

Adından çok Caligula lakabıyla tanınan Julius Sezar da, Kabangillerden bir iktidar sahibiydi. En sevdiği atını, tapınaklardan birine rahip diye atamıştır. Kendisi tütün sevdiği için tebasına tütün içmeyi emreden Deli Petro’da aynı familyadan. Kurduğu St.Petersburg kentindeki kısa mesafeli adalara, herkes denizciliğe heveslensin diye köprüler yaptırmayıp, kayık kullanma zorunluluğu getirdiğini de söylerler. Halk kendisinin değil mi, yapacak tabii. Kokusundan hoşlanmadığı için halkına balık yemeyi yasaklayan Abbasi halifesi El Hakim’i en iyi Ordu Valisi anlar. Belki El Hakim de itikada uygun olanın bu olduğuna inanıyordu. “Büyük” lakaplı bir İran Şahı Abbas vardı bir zamanlar, 1500’lü yıllarda. Nüfus planlamasından çok ama çok farklı şeyler anlayan bir zattı bu. Sohum adlı kentin nüfusu kalabalıklaştı diye yakınmalar başlayınca, kent ahalisinin yarısının kılıçtan geçirilmesi emrini vermiştir denir.

Ben, iktidarının tadını çıkarmada en yaratıcı güç sahibi olarak Türkmenistan’ın eski lideri Saparmurat Türkmenbaşı’nın üstüne tanımam. İçki şişelerinde bile fotoğrafları vardı adamın. Ay adlarına başta annesi olmak üzere tüm akrabalarının adını vermişti, hatırlayan vardır. Bir de, hayatlarını düzene sokmaları için vatandaşlarına kendi yazdığı bir din kitabı olan Ruhname’yi okuma zorunluluğu getirmişti. Her şeyin doğrusunu o bilirdi çünkü.

Bunlar, demokrasinin olmadığı zamanların ya da ülkelerin iktidar sahipleri, demokrasinin olduğu Türkiye’nin bir valisini bunlarla eş tutmak olur mu? Olur. Halkına balık yemeyi yasaklayan El Hakim’le, camide pisuvar yasaklayan Kaban arasında bir fark yok.

Bunlar dünyanın her yerinde hep aynı “semptomları” gösteren egemenler aslında. Örneğin, Ordu egemeni ile Kiev egemeni ne kadar akrabalar öğrenmek ister misiniz? Bakın Kiev Belediye Başkanı neler yaptı geçenlerde: Gazetecileri bir stadyuma toplayıp tişörtünü çıkararak mekik çekti slip mayosuyla basın toplantısı düzenledi piyango düzenleyip öpücüklerini satacağını açıkladı Tanrı’dan başka kimse benden iyi şarkı söyleyemez dedi Afrika’ya Ukrayna’nın en ünlü şairinin heykeli dikilmeli çağrısında bulundu Kiev hayvanat bahçesi müdürünü bir file eş bulamadığı gerekçesiyle kovdu.

İktidar işte budur.

Oysa Kiev Belediye Başkanı ya da Ordu Valisi gibi adamların bu tür işler yapmak için belki “yetkileri” vardır ama “hakları” kesinlikle yoktur. Yetkiyle hak’kı birbirlerine karıştıracak kadar sorumluluklarının bilincinde olmayan adamlardır bunlar. Aradaki ayrımı bilebilseler, “iyi idareci” olabilmeleri işten bile değil. Gücü, genel kabul görmüş anlayışların üzerine oturtmak da zulümdür. İktidar, herkese doğrultulan insafsız bir silahtır bu adamların elinde.

Kievli başkanla karşılaştırdıldığında, bizimki fazla da bir şey yapmamış diyerek teselli bulmak mümkün belki. Ama Kiev’liyi yarın o halk sandıkta boğar bakarsınız. Ama bizim ki Vali. Yani halk seçmedi onu. O bir devlet memuru. Halka “itikad” gerekçesiyle devlet sopasını gösterdiği için tek bir icraatı, Kievli’nin bu kadar haltının yanında daha tehlikeli oluyor haliyle.

Saçmalamış falan ama Kievli başkan, yaptıklarını “hayatta fark yaratmak gerek” diye savunuyor. Farktan anladığı işte bu şaklabanlıklar ama farklılığın iyi bir şey olduğuna inanmış hiç değilse.

Ordu Valisi öyle değil. O farklılığa inanmıyor.

İnansa, herkesi aynı tarzda hacet gidermeye zorlar mıydı?