Bilinmeyen Efsaneler kitabından kırmızı bir sayfa: The United States Of America

Yıl 1968…

Jimi Hendrix bir grup çıplak kadının arasında çektirdiği fotoğrafı “Electric Ladyland” albümünün kapağına koyarak muzır bir devrim gerçekleştirmiş, kadına sesleniş faslında Leonard Cohen “Suzanne”ı, Paul Simon “Mrs Robinson”ı yazmış, Johnny Cash zengin karısı sayesinde uyuşturucudan paçayı sıyırmış, Scott Walker Jacques Brel şarkısı kavırlamış, Blue Cheer kendinden 20 küsur yıl sonraki Nirvana’nın yolunu açmış, David Crosby topukları kıçına vura vura The Byrds’ü terk etmiş, Caetano Veloso kendi adını taşıyan ilk albümüyle solculuk ve entelektüelliği o ana kadar hep plajlarla ve güzel kızlarla anılan Brezilya müziği ile buluşturmuş, The Beatles “White Album”ü, Van Morrison “Astral Weeks”i, Iron Butterfly “In-A-Gadda-Da-Vida”yı çıkarmış…

Bir de yanı sıra Joseph Byrd adında tescilli bir komünist, adı The United States Of America olan bir müzik topluluğu kurmuş, kurmakla kalmamış, tek bir canlı performans sergilemeden büyük bir plak şirketiyle albüm sözleşmesi imzalamış. Hadi canım, hepsi olur da, o sonuncu ne? Olur mu öyle saçma sapan bir hikaye demeyin altmışların müzik dünyasında olmuş…
Ne de olsa yıl 1968…

Besteci ve multi-enstrümantalist Joseph Byrd, New York’ta avangard müziğin efsane ismi John Cage ile birlikte çalışmalar yaptıktan sonra, 1967 yılında Los Angeles’a göçerek, işte bu saykodelik rock topluluğunun kuruluşuna imza atıyor. Bu fikrini ilk açtığı ve onayını alarak ekibe dahil ettiği isim, sevgilisi Dorothy Moskowitz çünkü soluk görüntülü bu kadının Nico’yu hatırlatan donuk sesi, Byrd’ün kafasında dolanan uçuk sonik dünyaya birebir oturuyordu. Kemancı Gordon Marron, basçı Rand Forbes ve davulcu Craig Woodson ile kusursuz bir uyum içinde bir araya geldiler. Komünist parti üyesi olan Byrd’ün dünya görüşünden kaynaklanan çalışma disiplini tüm topluluğa yansımıştı yanı sıra “ölmüş Che için aşk şarkısı” yazacak kadar da romantik bir devrimciydi.

The United States Of America, kendi adının taşıyan bir albüm çıkarabildi sadece, kısacık ömründe. Hızlıca dağılan topluluğun bu tek albümü, onu dinleme ve tanıma şansını bulanlar için unutulmaz bir hazine. Oynak flüt ezgileri, memleket kokulu bando melodileri, öteki dünyadan geliyormuşçasına hırıldayan vokaller akıllara zarar bir kakafoni estetiği ve insanın beynine dantel gibi nakşolan bir albüm… Gecikmiş bir Charles Ives, erken bir Pink Floyd…

Bir Vietnam Savaşı protestocusu olduğu için kodese tıkılan (Byrd’ün kardeşi) Ruddell Byrd’e ithaf edilen The United States Of America albümü, plak şirketi Columbia’nın sonradan sonraya topluluğa karşı derinleşen güvensizlik duygusu yüzünden iyi pazarlanamıyor ve doğal olarak da satmıyor marjinal denebilecek bir dinleyici kesimiyle sınırlı kalıyor. Byrd topluluğun dağılmasının ardından plak şirketi için “yöneticilerin isminden nefret ettikleri, müziğini anlamadıkları ve siyasi duruşunu ihanet olarak algıladıkları bir topluluğa, yeterince şevkle yaklaşamadılar” diyor. Ancak bu albümü bir kez dinleyenler topluluğu unutmuyor ve kült bir dinleyici kitlesi olarak varlığını muhafaza ediyor…

The United States Of America, başta Broadcast ve Stereolab olmak üzere, çok sayıda politik topluluğu etkiliyor, kurulmalarında ve yollarını bulmalarında ışık tutuyor. Müzik dünyasında ayakları yere basan (günümüzün sahte asileri gibi yan yatmayan çamura batmayan) sağlam toplumsal ve politik hicivler duymak isteyenler için ders kitabı gibi The United States Of America. Yıl 1968…

[email protected]