Rusya'da özelleştirme ve kazalar

Daha önceki yazılarımdan birinde Rusya'da son yıllarda artan çeşitli teknolojik kazaların sebebinin Sovyet zamanından kalan ve doğal olarak eskimiş olan altyapının yenilenmeyişi olduğunu belirtmiştim. Rusya'dan her geçen gün bu ifadeyi doğrulayan haberler geliyor. Geçenlerde düşen Yak-42 uçağının düşüş sebebi de yer hizmetlerinin kalitesizliği idi. Ayrıca Mig-31 gibi askeri uçaklardaki düşüşlerin sebebi de yine kötü bakım, kötü yer hizmetleri ve kötü yakıt kullanımı. Oysa Sovyet hükümeti zamanında kazaların sayısı şimdikilerin onda biri bile değildi.

Mirasyedi ve haramzade oligarklar ve onların hükümeti yirmi yıldan beri ülkenin fabrikalarını talan etti, parçalayıp hurda metal fiyatına yurt dışına sattı ve çoğunu kapattı, yerlerine gazinolar ve alışveriş merkezleri açtı. Yirmi yıl önce, 3 Temmuz 1991'de Yeltsin'in çıkardığı özelleştirme yasası ile devlet işletmelerinin talan edilmesini önü açılmıştı. Yeltsin liderliğindeki yeni burjuvalara göre devlet işletmeyi bilmiyordu ve devlet işletmeleri “verimli” değildi, özel mülkiyet sayesinde bütün ekonomi gelişecek ve karlı çalışacaktı.

Şimdi yirmi yılın çok kısa bir bilançosunu çıkaralım. Özelleştirme 75 bin sınai işletme ve 25 bin kolhoz ve sovhozu yok etti. Rusya'nın sınai üretim kapasitesi üçte bir oranında azaldı. Örneğin 1990 yılında ülke 8.4 milyon metre kare kumaş üretirken 2010 yılında 3.1 milyon metre kare üretti. Giysi üretimi ise 10 kat geriledi. Traktör üretimi 76 kat, biçerdöver üretimi 12 kat, buldozer üretimi 20 kat, vinç üretimi 60 kat geriledi. Milyonlarca hektar tarım arazisi ekilmeden boş yatıyor. Milyonlarca insan işsiz kaldı. Dolar milyarderlerinin sayısı yüzü, fahişelerin sayısı da milyonu geçti. Rusya nüfusu yirmi yılda artmadığı gibi net iç göçe rağmen 10 milyondan fazla azaldı! Güya ekonomiyi bilen özel işletmelerin en az yarısı iflas etti ve her gün ediyor. Rusya'da satılan en kalın gazete olan “Kommersant” gazetesinin yarıdan fazlası iflas ilanları ile dolu. Bu işletmeler çalışanların komik ücretlerini bile genellikle zamanında ödemiyorlar. Devlet elinde kalan az sayıdaki işletme ise her şeye rağmen özel işletmelerden daha karlı çalışıyor! Ancak geçenlerde Medvedev'in Putin'e kalan devlet işletmelerini de 2012-2015 arasında özelleştirme ve hisselerini satışa çıkarma “talimatı” verdi. Örneğin Rosneft'in ve Sberbank'ın % 25'i özelleştirilecek. Kuşkusuz talimatı veren ne Medvedev ne de Putin, talimat Rusya ve dünya burjuvazisinden geliyor. Yine kuşkusuz hangi oligarşik gruba ne kadar hisse verileceği de şimdiden belirlenmiş durumda ancak biz bilmiyoruz.

Kızıl Meydan'a adını kim verdi?
Türkiye'de az çok soldan gelip de liberalizme kayanların sözde ne kadar “demokrat” olduklarını göstermek için verdikleri ilk işaretlerden biri Sovyet sistemi ve Stalin eleştirisi oluyor. Bunu da sağdan soldan duydukları birtakım uyduruk klişelere ve fıkralara dayanarak yapmaya çalışıyorlar. Bazen de kendileri uyduruyorlar. Bizim Dersim mebusu Hüseyin Aygün de henüz mebus olmadan önce, 2007 yılında çıkardığı bir Zazaca kitabında bu modaya dahil olmuş. (Zazaca kitap yazmasını takdir ediyorum, o ayrı). Aygün Türkiye'de devletin köy ve şehir adlarını değiştirmesine örnek verirken nedense Sovyet Rusya'dan da örnek verme ihtiyacı duymuş ve Petersburg'un adını Leningrad, “Moskova meydanı”nın adını da Kızıl Meydan yaptıklarını yazmış (Hüseyin Aygün, Eve Tarıxê Ho Têri Amaene, Wêjiyaişê Tiji, 2007, sf. 10). Aygün ve benzerlerine hatırlatıyorum:

1) Petersburg'u 1703 yılında Aziz Petro adına İmparator Büyük Petro kurmuştur. Yani şehir çok eski de değildir, adını halk vermiş de değildir, sadece bir kişi vermiştir. Şehre Leningrad adının verilmesini ise sadece bir kişi değil, halkın çok büyük bir kesimi istemiştir. Bugün de tün Rusya'da özgür bir referandum yapılsa kazanan Leningrad adı olacaktır. Böyle bir şehrin adını değiştirmek Türkiye'deki yer adı değiştirmelere benzemez. Örneğin Dersim'in adını Tunceli, Kırkkilise'nin adını Kırklareli, Tekfurdağı'nın adını Tekirdağ, Karakilise'nin adını Ağrı, Keşişdağı'nın adını Uludağ yapmaya benzemez. 2) Kızıl Meydan'ın adını Bolşevikler vermemiştir, çarlık zamanında da bu meydanın adı Kızıl Meydan idi. O zamanlar meydan kızıl taşlarla döşeli idi, adı da buradan geliyor. Öyle her gördüğünüz kızılı komünist sanmayınız.

Kilise azıttı
Bildiğimiz gibi Türkiye'de “halkı kin ve nefrete tahrik etmek” diye bir ceza maddesi vardır ancak bu madde hep solculara, Alevilere, Kürtlere ve öteki azınlıklara karşı kullanılır. Bir İslamcı, sağcı veya faşist açıkça “solcuları, Alevileri, Kürtleri, vb öldürün” diye yazsa bile bu maddeden ceza almaz, aldığı görülmüş değildir. Burjuva hukuku tüm dünyada böyle işliyor, burjuvazi kendi yasalarını bile uygulamıyor ya da ancak seçilmiş kişilere karşı uyguluyor. İşte burjuva Rusya'sı da bu kuralı uyguluyor. Oligarşik soygun düzeninin yardakçısı olan kilise devletten tam destek görüyor. Rus Ortodoks kilisesinde “halkla ilişkiler” dairesi başkanı olan Başpapaz Vsevolod Çaplin, Rus kadınlarını çok açık gezmekle ve fazla makyaj yapmakla suçlamıştı. Tridevyatıy Region gazetesinden Boris Obrazstsov ise laik bir devlette kilisenin insanların anayasal haklarına karışmaya hakkı olmadığını ve böyle bir kiliseyi ve dini kabul etmediğini yazmıştı. Bunun üzerine kilise gazeteciye karşı “kin ve düşmanlığa tahrik” maddesinden (madde 282) dava açmıştı. Geçenlerde karar veren Kaliningrad yerel mahkemesi gazeteci Obrazstsov'u 110 bin ruble (6600 TL) para cezasına çarptırdı. Obrazstsov ise kararı temyiz edeceğini ve kilise ile mücadeleye devam edeceğini açıkladı.