Kürtler ve Dinci Gericilik: Tecavüzcüyle Nikah mı?

Kentin Sesi - Gaziantep Yazıları

Kürt sorununun yeni bir mecraya doğru akmakta olduğu herkesin malumu. Türkiye'de toplumsal alana müdahale iddiasını taşıyan neredeyse tüm dinamiklerin geri çekildiği, yok olmaya yüz tuttuğu bir dönemin tek istisnası konumundaki Kürt hareketi de bu yeni duruma göre konumlanmaya çalışıyor.

Öncelikle mevcut değişikliğin altında yatan olguyu hatırlatalım. Yıllardır, her şeye rağmen, Türkiyeli bir sorun olarak var olan Kürt sorununu bugünkü noktaya taşıyan temel gelişmenin ABD'nin Irak'ı işgal etmesi olduğu açıktır. Bölgeye uyguladığı askeri ve ekonomik basınç nedeniyle bir çekim merkezi haline gelen ABD doğal olarak Kürt sorununa da "müdahil" olarak sürecin doğrultusunu belirlemeye başlamıştır.

Dolayısıyla Irak'ın işgal edildiği tarihten itibaren soruna dair ağzını açan herkes bu yeni "özne"nin stratejisinde kendine yer kapmaya çalışarak hareket etmiştir. Asker, AKP, DTP, PKK... Sürece dair sözü olan her odak bu arada ABD müdahalesinin olanaklı kıldığı ölçüde kendi ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmeye çalışmıştır. Bu açıdan Obama'nın Türkiye ziyaretinde yaşananları gözümüzün önünden geçirmemiz yeterli olacaktır.

Bugün gelinen noktadaki değişikliğin kaynağı ise Kürt sorununun artık emperyalizmin Türkiye'ye müdahalesinde temel "araç" olarak işlev üstlenecek olmasıdır. Konu daha önce soL Dergisi'nde tüm açıklığıyla ifade edildiği için ben Kürt dinamiğine önerilen yollardan birine değinmek istiyorum.

Son yıllardaki temel gıdasını "kültürel demokratik haklar"dan alan hareket, AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte bu açıdan kimi sorunlar yaşamaya başlamıştır. Arkasına ABD'nin işgalci gücünün desteğini de alan AKP bir yandan Kürt yoksullara dönük sert politikasını sürdürürken öte yandan tarikat örgütlenmesi üzerinden bölgedeki gücünü artırmanın yollarını aradı. Mutlak başarı elde ettiği söylenemese de bölgede düzeni temsil eden tek odak haline gelmesi AKP'nin büyük başarısı sayılmalıdır. Bu nokta Türkiye kapitalizminin Kürt sorununa bulduğu "çözüm"ün önemli bir unsurunu da ortaya koymuş oldu: Kürtler'in dincileştirilmesi.

Zaten Seyyidlerden beri dinin etkisinin küçümsenemeyeceği Kürt toplumunda kolay karşılık bulan bu açılıma DTP'nin yanıtı kimlik eksenli bir mücadele oldu. Ancak ABD projesiyle aynı yöne bakan AKP'nin bu alanı da boş bırakmıyor olması yeni bir sıkışmanın habercisi oldu.

Bugün Kürt sorununu yeni bir mecraya akıtan gelişmenin emperyalizmin ülkemize biçtiği gelecekle yakından ilişkili olduğunu söyledik. Şimdi Kürt halkına da bununla ilgili bir tercih dayatılıyor. Türkiye'nin yeni Osmanlı ile kodlanan geleceğine dahil olmanın yolu belli: daha fazla dincileşme, daha fazla piyasacılık ve daha fazla bağımlılık...

Yer darlığı nedeniyle sadece dincileşme bölümüyle yetineceğim ancak diğer başlıklara da benzer şekilde yanıtlar üretilebilir.

Bu açıdan yapılacak en büyük hata bölgedeki dinci gerici örgütlenmeyi AKP iktidarıyla birlikte başlatmaktır. Bölgede gelişen Kürt dinamiğinin karşısına yıllar önce de dikilen dinci gericilik Hizbullah vb. adlar altında gerçekleştirdiği saldırılarda binlerce Kürt devrimcisini katletmiştir. Bugünkü AKP hamlesinde unutturulmak istenenlerden bir tanesi budur.

Kürt halkına dayatılan "dinci" gelecekte tüm bunları unutmak ve "yalnız islam birleştirir" sloganını bayrak edinmek vardır. Özellikle Ergenekon davası ile ayyuka çıkan "tarihin yeniden üretilmesi" sürecinde din referanslı bir birlikten etnik temele dayalı bir tekliğe geçişte "cumhuriyet"in günahları sıralanırken, Çanakkale üzerinden ortak geçmişe işaret eden DTP, AKP'nin tuzağına düşmüş olmaktadır.

Bitirirken işin Ergenekon ile ilgili bir yanına daha değinmek gerekiyor. Bölgeyi '90'larda kan gölüne çeviren uygulamaların altında iki imza bulunmaktaydı: dinci gericilik ve faşizm. Bölgede karşı devrimi bu iki güç temsil ediyordu. Ergenekon davasının bu alandaki çıktısı ihalenin "Türkçü/faşist" kanada verilmesi ve "ümmetçi/dinci" kanadın aklanması olmuştur. Bu güçle hareket eden AKP iktidarı Yeni Osmanlı antetli ABD planıyla Kürt halkına dincileşmeyi önerirken tarihi Ergenekon davasında resmedildiği gibi kabul ettirmeye çalışmaktadır.

Bu öneri "katilinizle el sıkışın" demektir ve tecavüze uğrayan bir kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesine benzemektedir. Tecavüzcü kendini bu nikahla aklamanın peşindedir. Peki ya mağdur buna itiraz etmeyecek midir?

[email protected]