Toplumsal enerjinin anlık değişkenlik gösterdiği bir ülkede her gelişmeye işçi sınıfının örgütlülüğü cephesinden bakmak zorundayız.

Toplumsal enerjinin örgütlülüğe dönüşmesi

Türkiye’de işçi sınıfının sermaye sınıfının hafızasında iz bıraktığı pek çok tarihsel örnek var. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, hala hafızamızda yakın diyebileceğimiz 2013 Haziran Direnişi günleri veya 1 Mayıs işçi sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma günü. Her üçü de hükümetlerin veya patronların hafızasında ne kadar yer etmişse işçi sınıfı mücadelesinde de kavgaya umut taşıyan bir tarihsel birikim olarak yer etmiştir.

Yakın dönemde halkın verdiği tepkileri de böyle görebiliriz. Hayat pahalılığına yönelik oluşan tepkilerden sonra hem iktidar hem de muhalefet bazı adımlar atmak zorunda kaldı. İktidar emekçilerin geçinebilmesinden uzak zam tartışması açarken, muhalefet halkın tepkisini seçimlere havale etti.

Kriz emekçilerin düzenden umudunu kesmesine sebep oluyor. Bunun karşısında muhalefetin toplumsal enerjiyi sönümleme çabası emekçi halkta güven problemi yaratıyor. Millet İttifakı’nın AKP’yle aynılaşması, sağcılık yarışına girmesi veya helalleşme denerek toplumun önüne Davutoğlu ile Babacan'ın çıkarılması emekçilerde biriken öfkeyi yok etme girişimidir.

Daha iki gün önce Bakan Nebati İstanbul Sanayi Odası'nda patronlara yaptığı konuşmada  "Siz istiyorsunuz sizlere arz ediyoruz. Her hafta mutlaka yeni bir kredi imkanı müjdeler var" demişti. AKP iktidarı sermaye sınıfının temsilcisi bir partidir. AKP ile mücadeleyi sermaye sınıfı ile mücadeleden ayırmak bu nedenle büyük hatadır.

Son birkaç ayda yaşanan toplumsal tepkiler henüz bir yere bağlanmadı ve üstelik hoşnutsuzluk artarak devam ediyor. Emekçi halkın biriken öfkesi işçi sınıfının örgütlülüğünü arttırmak için bir fırsattır.

Bugün toplumda biriken öfkenin cisimleşeceği yer işyerleri, mahalleler olmalıdır. Emekçilerin işyerlerinde yaşadığı sorunları, işsizliği, kadın cinayetlerini, gericiliğin çözümünü mecliste arayan bir siyaset kabul edilmemelidir. Yukarıda sayılan toplumsal enerjinin açığa çıkması ve emekçi halkın örgütlü gücünü büyütmesidir kurtuluş olan. Diğeri işçi sınıfını düzene alıştırmanın yoludur. 

Türkiye’de önemli bir düzen dışı birikim var. İşçi sınıfı mücadelesinde örgütlü hareket etme, örgütlü gücünü büyütme sosyalistlerin odaklanacağı yerdir. Toplumsal enerjinin anlık değişkenlik gösterdiği bir ülkede her gelişmeye işçi sınıfının örgütlülüğü cephesinden bakmak zorundayız.

Hayat pahalılığına itiraz eden emekçi halkın örgütlülüğü arttı mı? Şubat ayında işçi sınıfı hareketlendiğinde işyerlerinde örgütlenme oranı yükseldi mi? Bunlar hem nicelik hem nitelik açısından cevaplanması gereken sorulardır. İşçi sınıfının yoksulluk ve hayat pahalılığı gündemleri, geçtiğimiz sonbahara göre daha ön plandadır.

Tarihin akışı içinde işçi sınıfı mücadelesinde bir süreklilik vardır. Kasım ayından bu zamana işçi sınıfı örgütlenmeye daha açıktır. Bu ülkenin komünistleri işçi sınıfının örgütlülüğünü arttırmayı önüne hedef olarak koydu. Orada biriken öfkeyi düzenin dışına taşımaya çalışıyoruz.

1 Mayıs işçi sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma günü işçi sınıfının tarihsel olarak kazandığı en önemli günlerden biridir. Sadece yılın bir günü hayatı durdurup özel bir günmüş gibi ele alınması işçi sınıfı mücadelesinin birikimine haksızlık olur. İşçi sınıfı mücadelesi iktidar değişikliğiyse, bu bir süreçtir. 1 Mayıs günü de işçi sınıfının örgütlü gücünü büyüttüğü, siyasi sözünü en etkili ve güçlü şekilde söylediği gün olmalıdır. Bu köhne çürümüş, insanlığa zararından başka bir şeyi olmayan, dünyayı yok eden sömürü düzenine son vermek için mücadele etmenin günüdür.

Kötünün iyisine mahkum olmak için değil, bütün kötülerden kurtulmak için TKP, ülkenin pek çok ilinde sokaklara çıkıyor. İki gün sonra yapılacak 1 Mayıs "bu düzeni mutlaka yırtıp atacağız" diyen sesin güçlenmesi ve emekçi halkın enerjisinin örgütlülüğe dönüşerek somutlanması ile anlamlı olacaktır.