"Elimizde çok önemli turnusol görevi gören ilkelerimiz var. Gericiliğe, piyasacılığa, emperyalizme karşı olmak. Halkın bu ilkelerle taraflaşması devrimcidir."

Sermayenin planlarını boşa düşürmek

TÜSİAD başkanı Orhan Turan geçtiğimiz günlerde dünya ekonomisinin fırsatlar sunduğunu ama bir yandan da derin belirsizliklerden dolayı bu fırsatı kaçırdıklarını belirttiği bir yazı kaleme aldı. Bir başkası, iktidarın ekonomi yönetimini eleştirerek “genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına dönüş” çağrısı yaptı. Büyük sermaye gruplarının huzursuzluklarının dile getirildiği bu söylemlerin sayısını daha da arttırabiliriz.

Patronlar bu dönem daha çok konuşuyorlar. İktidar partisinden muhalefetine bazen yüksek perdeden, bazen örtük belli bir dengeyle memnuniyetsizliklerini sıralıyorlar.

Sermaye sözün ötesine geçip siyaset alanına müdahaleye dönük somut adımları da bir süredir atıyor. Erdoğan’ın alternatifsiz olduğu dönemler çoktan geride kaldı ve sermaye sınıfı yeni aktörleri yedeğinde tutuyor. Bu sayede hem AKP’yi dengelemek ve ona mecbur kalmamak hem de özellikle AKP’ye karşı emekçi halkta biriken öfke ve direnci düzen sınırları içinde tutmak için adımlar atıyor. Haziran Direnişi'nde ayağa kalkan halkın hareketlenmesine neden olan AKP Türkiyesi tablosunun bugün altılı masa ve ana muhalefet partisi CHP tarafından “helalleşiyoruz” denilerek normalleştirilmesi bunun iyi bir örneği.

“Piyasa da Erdoğan'dan çekiyor” denilerek toplumda bütün sorunlar tek kişiye yıkılıyor, patronlar aradan sıyrılıyor. Rahat hareket etmelerine olanak sağlanıyor. Halkın yaşadığı sorunları ve onların nedenlerini görmesi ve sorgulamasının önü böylelikle kesiliyor, her şey Erdoğan’dan kurtulmak için mübah hale getiriliyor. O kadar ki AKP’nin daha düne kadar yol arkadaşları olan liberaller ve gericiler ittifak kurulacak birer unsur olabiliyor.

Sermaye sınıfının tarihimizde kimi kritik dönemlerde gerçekleştirdiği kritik siyasi hamleler bugün yaşanan krize karşı da benzer refleksler üretebileceğini gösteriyor.

Yunanistan’da 2015 yılında yapılan seçimlerde Syriza seçimi kazandığında nasıl bir programı uyguladıysa bugün de sermaye sınıfının dünyanın pek çok yerinde benzer bir yol haritası bulunuyor. Son birkaç yılda olup bitene bile baktığımızda Türkiye’de sermaye sınıfının boş durmadığını ve benzer bir alternatifi güçlendirdiğini görebiliyoruz.

Örneğin, Türkiye’de her dönem komünizm düşmanlığı sermaye sınıfının gündeminde olmuştur. Ancak bazı dönemler bu özel bir önem kazanmıştır. İşçi sınıfının hareketlendiği ve solun yükselişe geçtiği özellikle 1970’li yıllarda işçi sınıfının devrimci siyasetle buluşmasının önüne geçilmesinde sosyal demokrasi sermaye adına önemli bir rol üstlenmiş, Ecevit imdada yetişmiştir. Sonra, 1970’lerin sonuna gelinirken sağcı milliyetçi cephe koalisyon hükümetleri, işçi sınıfı hareketine ve sola karşı faşizan hareketin yükselişi, katliamlarla 12 Eylül askeri faşist darbesine giden yol döşenmiştir. Süleyman Demireller, Alparslan Türkeşler, Özallar, 12 Eylül askeri faşist darbesini “bizim çocuklar başardı” sevinç çığlıkları ile selamlayan ABD ve mektubuyla minnet ve ricalarını ileten Vehbi Koçlar bu sürecin fonunda yer almıştır.

Bu dönüşümlerin hepsinde sermaye sınıfının planları işlemiştir.

Bugün ise bu tablodan ve tarihten dersler çıkararak ilerlemek zorundayız. Patronların bu düzende siyasi ve ekonomik alanda farklı seçenek ve hamleleri olduğunu ve olabileceğini bilmeliyiz.

Kuşkusuz bu bir kriz ve sermaye sınıfı bu krizden çıkabilmek adına tavizler de veriyor. Ancak sermayenin hareket kabiliyetini hafife alarak, siyaset alanında sahip oldukları alternatifleri görmeden yapılacak değerlendirmeler eksikli ve yanıltıcı olacaktır. O yüzden bugün muhakkak eşitsizliğin, sömürünün kaynağı olan sömürü düzeni ve patronları hedef alacağız, o yüzden işçi sınıfının bağımsız siyaseti hattından taviz vermeyeceğiz, o yüzden işçi sınıfının tarafını güçlendirmeliyiz.

Bu tabloda emekçiler için belirsiz bir siyasi hat ölümdür.

Bir tarafta yazın tatile gidemeyenlere "kışın gidin" önerisi yapan iktidar partisinin ciddiyetsizliği, diğer yanda ellerinde fenerle AKP'nin yapılmayan konutlarını boş arazide arayan bugün Millet İttifakı'nda olanların şebeklikleri var. Buna mahkûm değiliz!

İki sınıfı uzlaştırıcı olan her siyasi adımdan da, bu şebekliklerden de kurtulmalıyız.

Barınma, elektrik, su, gıda sorunu var, buna karşılık birilerinin de zenginliği var. O zaman o zenginliği elinde tutanların tahakkümünü son vermek gerekiyor.

Elimizde çok önemli turnusol görevi gören ilkelerimiz var. Gericiliğe, piyasacılığa, emperyalizme karşı olmak. Halkın bu ilkelerle taraflaşması devrimcidir. Devrimci siyaset bunu gerektirir. Uzlaşı değil, sınıf kavgası. Gerçekçi çözüm budur.

Bugün patronların iktidarında kimlikler üzerinden yürüyen tartışmalar sermaye sınıfının elinin güçlü olduğu başlıklardır. Tarihte yaşanan devrimler sürecinin başarıya ulaşmasında da bu karmaşık siyasi tablolara net bir siyasi gözlükle bakılması vardır. İşçi sınıfının önünü aydınlatması vardır.

Emekçi halkın mücadelesi sadelikle gelişir. İşçi sınıfı örgütlü mücadeleye karşısındaki düşmanı gördüğünde katılır. Yoksulluk, işsizlik, gericilik, savaş… Hepsi bu düzene karşı mücadelede bir araya gelmek için anlaşılır nedenlerdir. Sermaye sınıfının bugün yaşanan karmaşık tabloyu kullanmasına izin verilmemeli, sömürü ve patron düşmanlığının toplumda yükselmesi sağlanmalıdır.