Diyeceğim o ki ey tırşikçiler, pazara çıkarmayı planladığınız o kuruma gücünü veren o 8 bin teknisyenin, işçinin ortaya çıkardığı değer, bu ülkenin halkının malı olan enerjisi, gücü satılık değil.

Satılık değil!

Geçen hafta her tür medyanın gündeminde şalvarı ve gür kara bıyıklarıyla Malatyalı tütün yetiştiricisi Mehmet Efe Dindar vardı. “Tırşikçî kapitalistlere hayır” diye bağırıyordu. Mehmet Efe bu isyanını, Mezopotamya Ajansı'ndan (MA) Barış Polat’la yaptığı görüşmede “ezilmiş bir proleterin bir anlık patlaması” olarak değerlendirmiş.

Bu isyanın ortaya çıktığı eylem, geçen hafta tütün yetiştiricilerinin Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından “yetki belgesi” olmadan tütün ticaretini yasaklayan yasaya karşı başlattıkları direniş eylemiydi. Bugünkü yazımın niyeti bu direnişin gündeminin dışında aslında ama ben şu “tırşikçi kapitalistlere” takıldım.

Mehmet Efe “bizim oralarda yalakalara denir tırşikçi” diyor, ancak anladığım daha yaygın olarak kullanımda, çıkar odaklı hareket etme, beleşçilik gibi karşılıkları var bu kavramın.

Artık her ne ise, bu kavram benim için şu son günlerin bir başka gündemi olan özelleştirmeler kod adıyla yürüyen yağma ve talancılığa da cuk oturdu.  

3 Temmuz 2021 tarihinde yine bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ)’ın özelleştirme kapsamına alındığı açıklandı. Çeşitli platformlarda okumuş, izlemişsinizdir, TEİAŞ’ın satılığa çıkarılma kararı öyle herhangi bir karar değil. 

İki gün önce Kadir Sev soL’da yazdı, “TEİAŞ, herhangi bir şirket değil.” dedi, “Güvenliğini ve yatırım tercihlerini uluslararası tekellere bırakırsak ülkenin bir şalter kadar gücü kalır. İndirdiklerinde işimiz biter.” diye ekledi, daha ötesi yok anlayacağınız.

Memleketin özelleştirme hikayesi uzun, neredeyse taa 40 yıl ötesine dayanıyor. Ama sanırım şu pazar, piyasa düşkünü bulaşıklıktan olsa gerek en başından beri benzer bir “tırşikçi” üslupla yürütüldü.

Turgut Özal, 1983’te TRT’de bir açık oturumda dönemin Halkçı Parti genel başkanı Necdet Calp ile girdiği ağız dalaşında başlatmıştı bu üslubu. Köprü ve otoyolların satış planlarıyla ilgili, “Satamazsınız beyefendi, satamazsınız” diye karşı çıkan Calp’e gerine gerine “Satarız kardeşim satarız. Hem de çok iyi satarız. Alan da çıkar” diye cevap veriyordu.

Ha bu arada bir not düşeyim, Calp’in o dönemdeki satamazsınız itirazı, “halkın malını sattırmayız” demek değil, tam tersine, “keşke, ama boşa konuşuyorsunuz satışa çıkarsanız, müşteri çıkmaz” anlamındaydı.

Özal’ın üslubunu, Erdoğan, 2003 yılında sürdürdü. Mecliste bütçe tartışmaları sırasında yaptığı konuşmada, AKP’yi cümle aleme tanıtırken, “tüccar siyaset yapmak gerek” dedi. Konuşmayı “bütçe bereket versin” diyerek kapadı.

Aynı 2003’te dönemin Maliye Bakanı Unakıtan tırşikçi üslubu taçlandırıyor, TEKEL, Milli Piyango, THY, Telekom gibi büyük özelleştirme planları için, mevzuat değişikliklerinden söz ederken, “Kim ne uyanıklık yaparsa yapsın, biz de bir uyanıklık yaparız kanunu değiştiririz.” diyordu.

Unakıtan, aynı dönemdeki demeçlerinde sloganlarını da ilan etmişti: “Babalar gibi satarız!

Ve sattılar…

Hem de çok fena sattılar. Alan da çıktı.

Çıkmaz mı, bu güzelim ülkenin tüm doğal kaynakları, üretim tesisleri, işletmeleri, hizmet birimleri dünyaya bedelken, pazara düştüğünde beleşçiler üşüşmez mi?

Bu talan ve yağma düzeneğini, bir özel kurum üzerinden yürüttüler, özelleştirme idaresi çeşit çeşit satış biçiminin planlandığı, düzenlendiği, yönetildiği kurum oldu. Bu satışlarda en ağır bedeli elbette o kamusal değerlerin esas yaratıcısı olan emekçiler ödedi. 

Kamu varlıklarını, işletmelerini, kaynaklarını var eden, değerini oluşturan emekgücünü Unakıtan’ın deyişiyle çeşitli “uyanıklıklarla” mağdur ettiler, piyasaya düşürdüler. Alt işverenlerin insafsızlığına bıraktılar, güvencelerinden ettiler, haklarına el koydular, sürdüler, süründürdüler. Örgütsüz, sendikasız, toplu sözleşmesiz, grevsiz bıraktılar.

Tekel’i, oradan oraya sürmeye çalıştıkları kamu işçilerini hatırlayalım, Soma’nın 301 canına mal olmuş arsız kuralsız taşeron sisteminin dayanağını bilelim, sonra da dönüp bugün göz diktikleri TEİAŞ emekçilerini benzeri biçimde kaybetmemek için direnelim.

TEİAŞ, kendi kurumsal web sayfasına gerinerek, “enerjinin gücü”nü temsil ettiklerini yazmış. 

Çok yanlış.

TEİAŞ, yine Kadir Sev’den alıntıyla yazacağım, “Ülkenin elektrik sisteminin güvenliğini ve geleceğini teslim ettiğiniz bir Kurum”dur ve bu gücünün ardında, organizasyon şemasına resimlerini dizdikleriniz değil, tüm ülkeye yayılmış 8 bin küsur emekçi vardır. 

Diyeceğim o ki ey tırşikçiler, pazara çıkarmayı planladığınız o kuruma gücünü veren o 8 bin teknisyenin, teknikerin, mühendisin, işçinin ortaya çıkardığı değer, bu ülkenin halkının malı olan enerjisi, gücü, kuvveti satılık değil. 

Ve artık bu ülkeyi “babalar gibi”, “çok da iyi satmak” kolay değil.