Bugün konut hakkı gibi diğer bütün hakların devlet güvencesinde olması sadece emekçilerin penceresinden bakan bir düzende mümkündür.

Emekçilerin ev aramakla imtihanı

Geçtiğimiz günlerde Erdoğan düşük faizli konut kredisi açıklaması yaptı. AKP'li Cumhurbaşkanı'nın ekonomi anlayışı tersinden çalışıyor olsa gerek, faizi düşürüyor peşine konut fiyatları, kiralar yükselişe geçiyor.

Yaptığı kredi açıklamasında kredinin geri ödemesi olarak dile getirilen tutar 15-20 bin TL aralığında. Bu taksitleri bugün asgari ücretle çalışan bir işçinin ödemesi hayalden bile öte.

Zaten Erdoğan'ın faiz indirmedeki kararında etkili olan bir süredir durgun halde olan inşaat sektörünü hareketlendirmek ve inşaat patronlarına yeni kâr kapıları yaratmak istemesiydi.

Bu tablo düzen açısından bir çelişki yaratmıyor. Erdoğan bugün krizi aşmanın yolu olarak faizi düşürüp patronlara yürü ya kulum diyor.

Emekçiler, ömür boyu kredi ödeyerek ev sahibi olmanın hayaliyle, ömür boyu kira ödemek arasında tercih yapmaya zorlanıyor.

Ömer Hayyam’ın yüzyıllar önce yazdığı dizeler bugün yaşanan ev sorunu çok güzel anlatıyor:

"Akılla bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? Dedim.
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
..."

Rubaileri Fazıl Say 2013'teki “İlk Şarkılar” isimli albümünde bestelemişti. Dileyen buradan dinleyebilir.

Ev arayışı, kiralanması, satın alınması süreci emekçiler için artık içinden çıkılmaz bir sarmala dönüştü. Uzun süre bir evde yaşamak hayal oldu.

İlana çıkan dairenin kirası haftalık değişiyor. Satışa konulan dairenin fiyatı arasında yüz binli rakamlar oynuyor. Daireler "ya tutarsa" mantığı ile yüksekten satışa konuluyor. Ortaya bu durumun fırsata çevrildiği örnekler çıkıyor.

AKP pandeminin henüz başlarında belirli süreli iş sözleşmesinin kapsamını patronların isteği doğrultusunda genişletmişti. AKP, işçilerin kıdem tazminatına hak kazanmasını engellemek ve güvencesiz bırakmak için işçilerin bir yılı dolmadan işten çıkarılmasıyla patronlara kolaylık sağladı. Benzer örneği şimdi kiralık daire ilanlarında görür olduk: "belirli süreli kontrat"!

Kiralık daire ilanlarının açıklama kısmında, "bir yıl sonra kira bedelini belirlemek üzere tekrar konuşulacaktır" diye yazan örnekler bulunuyor. TÜFE oranında zammı yetersiz bulan ev sahipleri piyasa fiyatlarını yakalamak için faturayı kiracıya yüklüyor.

Yıllar önce insanların barınma hakkının devlet tarafından sağlandığı ülkelerin olduğunu bilmek bugün birbirinden tuhaf kiralık daire ilanlarını görünce öfkelenmemize neden oluyor. Mesela, ev sahipleri için artık tek kişinin memur olması yetmiyor, "eşiyle birlikte memur olanlar değerlendirilecektir" diyerek memur değilsen ev kiralayamazsın deniyor. İşyerinden bordro istenmesi kesmiyor, "eski ev sahibinizle görüşmek istiyorum" deniyor. İş başvurularında yaşanan tuhaflık ev kiralamada da karşımıza çıkar oluyor.

Öte taraftan taşınmanın kendisi bir maliyet haline gelmişken bunun her yıl tekrarlanması sürdürülebilir olmaktan uzaktır.

Konut sorunu gibi diğer bütün sorunlar da bu düzenle ilgilidir. Kapitalizmde konut, sağlık, eğitim gibi bütün gereksinimler alınıp satılabilen bir metadır. Bu sistemin çarkları, konut sorununun çözümü üzerinden değil tam tersine bu sorunun devam etmesi üzerinden çalışmaktadır.

İşçi sınıfının tarih boyunca verdiği mücadeleler sonucunda bu gereksinimler bir hak olarak emekçilerin hanesine yazıldı.

Dünyada ilk defa Sovyetler Birliği anayasal bir hak olarak konut hakkını ilk tanıyan ülke oldu. Konutu bir ticari meta olmaktan çıkarıp anayasayla halkın konut hakkını sağladı ve hayata geçirdi.

Çok değil bundan yaklaşık 30 yıl öncesine kadar ise pek çok ülkede barınma bir hak olarak anayasalarda yer alıyordu.

Ancak bugün dünyanın "gelişmiş, özgür, demokratik" ülkeleri sıfatı eklenen ABD ve AB ülkelerinde insanlar sokaklarda yaşıyor, hayatı boyunca borç ödüyor, kredisini ödeyemeyenin evine el konuluyor.

Dünyada herkese yetecek kadar boşta konut var ama bu düzen onların boşta kalmasını yeğliyor ve düzenin bütün aktörleri tarafından düzen içi bir çözüm sürekli emekçilerin önüne çıkarılıyor. Ancak konut sorunu fonlarla, vergilerle değil, boşta kalan konutları evi olmayanlara açarak ve herkese oturduğu evin sahibi diyerek olabilir.

Kapitalizmde, emekçilerin temel gereksinimleri patronların zenginliğinin kaynağıdır. Müteahhitlerin, hastane ve okul patronlarının karları için milyonlarca emekçi sağlığa, eğitime, konuta para ödüyor. Parası olmayan sokakta kalıyor, hastaneye gidemiyor ve ölüyor.

Hayyam'ın rubailerinin üzerinden yüzyıllar geçti. İnsanların yaşayış biçimlerinde değişiklik olsa da bugün hala temel gereksinimleri aynı: Çalışmak, yemek yemek, barınmak, eğitim almak, sağlıktan faydalanmak, tiyatroya gitmek, gezmek, spor yapmak...

Sosyalizm geçmişte tüm bunları emekçiler için mümkün kıldı. Bugünse konut hakkı gibi diğer bütün hakların devlet güvencesinde olması sadece emekçilerin penceresinden bakan bir düzende mümkündür.