9 Mayıs: AB faşizmi mezarından çıkartma, Rusya sosyalizmi unutturma çabasında

SSCB'nin dünyayı Nazi teröründen kurtarmasının 76. yıl dönümünde AB faşizmin ezilmesini unutturma gününü, Rusya'ysa sosyalizmsiz bir Sovyetlerin zaferini kutluyor.

Kaya Emre Uzmay

İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük tehditlerden biri olan faşizmin aldığı büyük yenilginin bugün 76. yılını kutluyoruz; 1945 yılının 8 Mayıs gününün son saatlerinde Berlin faşistlerden temizlenmiş, Nazi rejiminin kalan temsilcileri teslim olmuş ve Hitler öleli günler geçmişti. Ancak insanlığın faşizme karşı zaferinden on yıllar sonra kolektif olarak Batı kapitalizmi bu dönemin ve yapılan fedakârlıkların unutulması için bir çabaya girişmiş durumda. Almanya'da faşizme dair her şey eğitim müfredatlarından çıkartılırken, AB kolektif olarak II Dünya Savaşı hiç olmamış gibi davranarak uygun gördüğü alanlarda faşizmin tekrar palazlanmasını sağlamakta.

Avrupa'da 9 Mayıs kutlamaları (Almanya'da 8 Mayıs) resmi olarak terk edilirken bu tarih AB sermayesi tarafından faşizmin yenilgisinin unutulması namına "Avrupa Günü" olarak revize edildi. Sözde "Avrupa Günü" tam olarak 9 Mayıs'a denk getirilirken bu yapay tarihin iddia edildiği gibi bir "Avrupa halkları arasında birlik"le yakından uzaktan ilgisi bulunmuyor; Avrupa sermayesi bu tarihte Alman ve Fransız kömür-çelik sermayedarlarının tek bir otorite altında birleşmeleri önerisini kutluyor. Bu atılan adım sadece faşizmin yenilgisinin kutlanmasını terk etmek anlamına gelmiyor, onu ortadan kaldıran Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin tarihten silinmesi, sosyalizmin başarılarının unutturulması manâsına geliyor. Faşizmin yaşattığı terörün ve yenigisinin unutulmasıysa bu karanlığın tekrar ortaya çıkması için sunulan en büyük fırsat.

Faşizmin tekrar canlan(dırıl)masıysa sermaye için büyük imkânlar yaratıyor: Kitlelerin apolitikleşip aşırı sağcı komplo teorilerine sarılması, toplumun tepkisinin sefaletlerinin asıl sorumlusu olan sermaye sınıfından sapıp göçmenlere yönelmesi, düzen değişikliği taleplerine karşı kullanılacak çetelerin oluşması, faşist işgalcilik macerasının unutulması sayesinde tekrar savaş çığlıklarına başlama fırsatı... Faşistler ve komplo teorileri, Almanya'daki Querdenker gibi elbette düzen için zaman zaman ayakbağı olabiliyor, ancak artıları göz önünde bulundurulduğunda düzen için kompanse edilebilen bir sorun, üstelik faşistlerin her hareketi takip altına alınmışken.

Almanya'da ve Avusturya'da özellikle pandemi sırasında maske ve kısıtlama karşıtlığıyla popülerleşen Querdenker hareketi faşizan ajandasının bilinmesine karşın herhangi bir şekilde engellenmiyor, göçmenleri korkutmak için Chemnitz'de 2018'de yaşandığı gibi naziler sokaklara dökülüyor ve faşizm düzenin kendisine çizdiği çerçevede yaşamaya devam ediyor.

'Sovyet işgali ve komünizme karşı Avrupa medeniyetinin savaşı'

Nazilerin savaş sırasında kullandıkları argümanlardan biri olan 'Komünizme karşı Avrupa medeniyetini savunmak' AB için hâlâ güncel bir slogan. Nazi Almanyası Propaganda Bakanlığı'nın işgal ettiği topraklarda bastırdığı posterlerde yazılı olan sloganlar Avrupa Parlamentosu'nda "sosyalizm tehdidine" karşı sürekli dillendiriliyor: II. Dünya Savaşı sonrasında (genelde AB nezlinde II. Dünya Savaşı'nın yaşandığı olgusu görmezden geliniyor) "Sovyet İşgali sırasında komünizmin işlediği suçlar" düzenli olarak gündeme getirilip kınanıyor, yeni kararlar kapsamında tekil olarak barış yanlısı kurumlar ve komünist partiler üzerine yeni yasaklar getiriliyor, basın üzerindeki baskılar arttırılıyor. Estonya, Letonya gibi ülkelerde komünist partiler fiili olarak yasaklanırken Polonya'da komünistler üzerindeki baskılar yobaz PiS hükümeti tarafından havadan sudan bahanelerle arttırılıyor, Çekya'nın işgalden kurtulmasına adanmış anıtlar yıkılıyor.

Avrupa'nın düzen siyaseti kıtanın faşizmden kurtulmasına ve SSCB'ye çamur atarak bir taşla iki kuş vurmuş oluyor; komünistler üzerindeki baskıyı arttırırken Sovyetler'le özdeşleştirdiği 'yeni saldırgan' Rusya'ya karşı izlediği dış politikaya bir tarihsel meşruluk yaratmış oluyor. Avrupa Parlamentosu'nun komünizmi fiili olarak yasaklama girişiminin "Nazi, komünist ve diğer totaliter rejimler tarafından yapılan saldırganlık eylemlerini yasaklama" olarak anılmasıysa AB egemenlerinin bu konudaki tutumunun iki yüzlülüğünü ortaya koyuyor. 2019 yılının sonlarında İngiliz İşçi Partisi, Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin grubu sosyal demokratlar, Yunanistan'dan iktidarda olan Yeni Demokrasi ve Almanya'da iktidarda olan CDU'nun parçası olduğu Avrupa Halk Partisi, liberal 'Yeniden Oluşum' grubu ve Boris Johnson'ın partisi Muhafazakar Parti'nin de üyesi olduğu Avrupa Muhafazakar Reformistleri grupları ortak bir bildiriyle söz konusu önergeyi sunmuştu. Önerge fiili olarak Nazilerin kurduğu ve Sovyetlerin özgürleştirdiği Auschwitz gibi toplama kamplarından dolayı SSCB'yi suçlamayı da içeriyordu.1

Önerge kapsamında "komünizmin sembolleri" adı altında ülkelerini faşist işgalcilerden kurtarmak için savaşmış yurtseverler ve Sovyet askerlerine adanan anıtların “Tarihi değiştirmek amaçlı totaliter rejim propagandası”1 oldukları gerekçesiyle kaldırılması ön görülürken hem komünistler Nazi Almanyasıyla (her ne kadar Nazi Almanyası hiç olmamış gibi davransalar da) aynıymış gibi gösterilerek öcüleştirilmiş, hem eski sosyalist ülkelerdeki sosyalizm hafızası silinmiş, hem de mevcut komünist partiler üzerinde baskı arttırılmış oluyordu. Özellikle Siemens, Henkel gibi Alman şirketlerin Naziler tarafından kurulan toplama kamplarından elde ettikleri köle emeği ve muazzam kârlar yanlarına kalırken bu yeryüzü cehennemlerindeki tutsakları kurtaran Sovyetler lekelenmiş oluyor, beraberinde düz faşizm propagandasının da önü açılmış oluyor.

'Kutsal Avrupa Medeniyeti' komünizme karşı elinden geleni ardına koymazken faşizm ve göçmen karşıtlığına karşı mücadeleye nasıl isteksiz olduğunu geçtiğimiz yıl yapılan bir BM oylamasında ortaya koymuştu. BM Genel Kurulu'na sunulan "Nazizm, neo-Nazizm ve çağdaş ırkçılık biçimlerini, ırk ayrımcılığını, yabancı düşmanlığını ve ilgili hoşgörüsüzlüğü beslemeye katkıda bulunan diğer uygulamaların yüceltilmesiyle mücadele" önerisine AB ülkeleri kolektif bir şekilde "çekimser" oy kullanırken ABD ve Ukrayna "hayır" oyu veren iki ülke olarak tarihe geçtiler.2

Nazizm, neo-Nazizm ve çağdaş ırkçılık biçimlerini, ırk ayrımcılığını, yabancı düşmanlığını ve ilgili hoşgörüsüzlüğü beslemeye katkıda bulunan diğer uygulamaların yüceltilmesiyle mücadele

Yeşil: Evet, Sarı: Çekimser, Kırmızı: Redd, Gri: Oy kullanmadı

Nazileri anarak Rusya'ya karşı cepheyi sağlamlaştırma derdindeler

Rusya'yı kuşatma derdinde olan NATO, SSCB'ye karşı geliştirdiği ve Nazilerden miras aldığı anti komünist reflekslerden kolay kolay vazgeçmiş değil. Geçtiğimiz yıllarda NATO Nazilerin Estonya'da kurdukları SS tugaylarını anan bir propaganda videosu hazırlamaktan geri kalmazken3 Batı tarafından Rusya'ya karşı bir ileri karakola dönüştürülen Ukrayna'da faşistler siyaset sahnesinde yerlerini almış durumda. 2014'te gerçekleşen darbeden beri faşistler Odessa'da olduğu gibi komünistlere yönelik katliamların yanı sıra ülkenin doğusunda bulunan Rusya destekli cumhuriyetlere yönelik savaşlarda da ön saflarda yer aldı.

Sadece son bir ay içerisindeyse ABD'nin askeri ateşesi Ukrayna'nın cephede çarpışan düzenli ve paramiliter kuvvetlerine düzenlediği teftişte Ukraynalı neo-nazi çete "Sağ Sektör"e ait bir anıtı ziyaret etti ve "Ukrayna ya da Ölüm" yazan kafataslı bir yama taktı,4 Ukrayna'da 9 Mayıs Zafer Bayramı törenleri "koronavirüs" gerekçesiyle yasaklandı ve Kiev'de nazi tugayı "14. Waffen-Grenadier-Division der SS" için anma düzenlendi.

Rusya'yı sıkıştırma gündemi Batılı müttefikler tarafından güncellendikçe Rusya'yı mirasçısı olarak gördükleri SSCB'ye karşı savaşan faşistlerin yüceltilmesi artıyor.

Zafer'in Rusya cephesi: Sosyalizmsiz bir Sovyetler

Öte yandan Batı'nın kolektif anti-komünizmine Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı nezdinde cevaplar gelmekte genellikle geç kalınmıyor. Avrupa'da Kızılordu anıtları birer birer kaldırılırken Rusya buna uluslararası alanda itiraz eden tek ülke konumunda. SSCB'ye karşı üretilen yalan ve dezenformasyonları çürütme konusunda medya kurumlarını seferber etmekten çekinmeyen Rusya, bu anti-komünist akımı sadece ucu Sovyet geçmişine dokunduğunda karşısına alıyor.

AB ve ABD'nin müdahaleci ajandasının bir tarafı olarak Rusya bazında SSCB'yi hedef almasına paralel olarak Rusya da aynı şekilde realpolitikin bir parçası olarak SSCB'nin kazanımlarını sahipleniyor; Batı Sovyetlerle özdeş gördüğü bir "sıcak denizlere inmeye çalışan", "yayılmacı Rus ayısı" resmederken Rusya'ysa diğer ülkelerle olan ilişkilerini dünyayı faşizmin zincirlerinden kurtaran Sovyetlerin mirasına atıfla resmediyor; askeriyede Sovyet sembolleri kullanılıyor, Suriye ve Küba gibi kuşatma altındaki ülkelerle kurulan ikili ilişkilerde SSCB dönemi dayanışmaya vurgu yapılıyor ve her 9 Mayıs günü eski Sovyet Cumhuriyetleri'yle bir tören düzenleniyor. Ancak bu adımlar bir sosyalist dış politika ya da düz bir 'ostalji'5 değil. Bu yılki 9 Mayıs törenleri öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in diğer eski Sovyet ülkelerine yönelik yayınladığı mesajda ülkelerin "liderine" ve "halkına" kutlama yöneltilirken bu durum Ukrayna ve Gürcistan söz konusu olunca sadece "halkına" yönelik bir kutlama oldu. Öte yandan Gürcistan'ın bağımsızlığını tanımadığı Abhazya ve Güney Osetya devlet başkanları Putin'in eski SSCB ülkelerine yönelik kutlama listesinde kendilerine yer buldu. Burada her ne kadar Gürcisan'la Ukrayna'nın güncel iktidarlarının SSCB dönemine olan bakış açılarının payı olsa da bu tek unsur değil; Abhazya savaşında Gürcistan ve Rusya doğrudan karşı karşıya gelirken Batı'yı arkasına alan Ukrayna'ysa fiili olarak Rusya'yla bir karşılaşma planları içinde.      

Moskova'da yapılan 9 Mayıs törenlerinde kızıl bayrak dalgalanmaya devam etmesine karşın Ermenistan ve Azerbaycan bu törende yan yana yürüyüp ertesi yıl sıcak çatışmaya girebiliyor, ya da Kazakistan Orak-Çekiçli semboller ve madalyalar takan askerlerini Kızıl Meydan'da yürütürken ülkedeki grevi gerekçe göstererek komünist partiyi yasaklayabiliyor.6

Öte yandan bu törenlere damgasını vuransa Rusya'nın diğer eski Sovyet ülkeleriyle olan ilişkisinde öne çıkartmaya çalıştığı gibi, insanlığın en büyük başarılarına imza atan SSCB'nin Rusya tarafından devam ettirildiği mesajı. Bu retorik Rusya'nın Sovyetlerden devraldığı bilimsel kurumlarda geliştirdiği ancak bir varlık fonu "CEO"su tarafından dünyaya dağıtılan aşısına verdiği isimde (Sputnik V) bile söz konusu.
 
Rusya her ne kadar Sovyetler'in devamı üzerinde bir iddiaya sahip olduğunu öne sürse de ülkenin iktidarı ve elitleri komünizme, işçi sınıfına ve bolşeviklere olan nefretlerini gizlemiyor. Geçtiğimiz aylarda gözünü emekli maaşlarına diken Putin ülkede özellikle komünistlerden büyük bir muhalefetle karşılaşmıştı.

Benzer bir şekilde 2012 yılında Putin Büyük Sosyalist Ekim Devrimine yönelik öfkesini Bolşeviklere "vatan haini" diyerek dile getirmişti.7 Stalin hakkında da çelişkili demeçlerde bulunan Putin'in aksine ülkenin burjuvazisi bu öfkesini gizlemiyor.

Ülkenin önde gelen oligarklarından Oleg Deripaska Orthodoks Paskalyası olan 2 Mayıs'ta kişisel Telegram kanalı üzerinden ünlü bir anti-komünist propaganda posteri paylaşmıştı:

Kalkanda yazan: Tanrı bizimle birlikte, Rusya yeniden yükselsin

Aşağıdaki başlık: Mesih Dirildi...

Herhangi bir resmi görevi bulunmayan oligarklar sosyalizme serbestçe saldırırken Putin kamuoyuna yönelik daha düşük bir profil izlemeyi benimsemiş durumda, ancak bu Boris Yeltsin gibi anti-komünist "kahramanları" anması için bir engel oluşturmuyor.

Rusya'nın Sovyetler savunusu güncel politikada bir araçtan ibaret konumda. Rusya'nın SSCB savunusu, Rus egemenlerin Sovyet mirasından faydalanmaya devam ettikçe güncelliğini koruma özelliği gösteriyor; Avrupa'nın anti-komünizminin müdahaleciliğe hizmet ettiği zaman Rusofobi sosuna bulandırılması gibi.